076 – Çekirdek


11 Temmuz 2008

Çekirdek çitlemenin dayanılmaz hafifliği konusunda hemfikir olmayanın zevkinden şüphe duyacağımı söyleyebilirim. Şöyle birbiri peşi sıra çekirdekleri ağza götürmek, içlerine zarar vermeden kabuğunu çatlatmak üzere iki diş arasında ne kuvvetli ne zayıf olarak bastırıp kırılmanın yarattığı çıt sesinin ardından maharetli bir dil darbesi ile ucu aralanmış çekirdek tanesinin içinden tohumu alıp içi boşalan çekirdek kabuğunu en hızlı şekilde ağızdan uzaklaştırdıktan sonra ağızda tanenin çiğnenmesi esnasında takip eden çekirdeği gene içine zarar vermeden kabuğunu çatlatmak üzere ağza götürmek gibisi yoktur.

Kendimi bildim bileli özellikle ayçekirdeğini arkamdan atlı kovalıyormuşçasına, hatta bazen önce sağ elimle birinci paragrafı hallederken bu arada sol elim parmakları arasında, ucu ağzıma doğru doğrultulmuş çekirdeği yarı yola getirmiş olup, içinden tohumu alınmış diğerinin kabuğu daha ağızdan yeni ayrılmışken dişler arasına yönlendirip olabilecek minimum gecikme ve maksimum lezzet hazzını alacak serilikte peş peşe olayı tamamlamayı çok severim. Yalnız, geçen zaman içerisinde fark ettim ki, sağ ve sol elin ortak çalıştığı bu operasyonda insan gittikçe hızlanma gereği duyup çaktırmadan bir stres içine de girmiyor değil. Bu yüzden bu hararetlenmeyi azaltmak, hem de yeme zamanını uzatmak için son zamanlarda sadece tek elimi kullanmaya başladım.

Çekirdek ile ilgili hatırladığım en dehşetli anlarım, İzmir Karşıyaka’da oturduğumuz sıralarda, ki bu ilkokul üçüncü sınıf öncesine denk düşüyor, dayım önderliğinde gittiğimiz bir yazlık açık sinemada filmi seyrederken fark edilmeyen stresimi yenmek için yediğim çekirdeklerin kabuklarını ön sıramızda oturan kızın uzun, dalgalı ve kabarık saçlarının aralarına attığım ara olup da ışıklar etrafı aydınlattığında fark edildi. Dayım ve ablam bir yandan beni yaptığım bu enayilik ve yediğim halt için kınarlarken bir yandan da kıza çaktırmadan saçlarından çekirdek kabuklarını ayıklamaya çalışıyorlardı. Şimdi düşünüyorum da, kız muhtemelen olayı fark etti ama temizlemenin selameti açısından sanki fark etmemiş gibi davranıyordu.

Yazlık açık sinemaların en güzel yanı etrafı kirletme kaygısı olmadan kabuklu yemiş yemek ve kabukları sağa sola savururken, normalde evde yeneceği zaman dolacak ve yukarı doğru yükselip bir süre sonra artık istiap haddi dolduğu için yeni konacak olan kabukların yuvarlanıp masaya veya sehpaya düşme tehlikesi yarattığı için çekirdek imha hızını azaltmadaki hız kaybına yol açmadan aynı serilikte, hatta gittikçe artan bir hıza ulaşma mertebesine ulaşmaktır. Üstü açık olduğundan da ara sıra esen ve şiddetini bazen arttıran rüzgarla sağa sola savrulan kabukların kenarlarda birikmiş öbeklerine basarak mekanı terk etmek sanki asfalt yerine tartan pistte koşma hissini yaratır.

Çekirdek yemenin bazı farklı metotları olduğunu da insan her geçen gün farklı tekniklerle karşılaştığında, ninemin “El elden üstündür. Taa arşa kadar” sözündeki gibi anlıyor.

Geçen sene içerisinde gitmiş olduğumuz Maşukiye Cansu Alabalık tesislerinde, her zaman yanımızda götürüp de kiremitte pişmiş, kaşarlı fileto alabalığın peşinden masaya aldığımız semaverden içtiğimiz çaya katık ettiğimiz ayçekirdeklerini hırsla yerken masa üzerindeki küllük dolunca beraber gittiğimiz Ahmet Bey’in yükselmiş küllük içi çekirdek kabuklarının üzerine parmaklarının tersini adeta bir greyderin kepçesini kazmış olduğu toprağı yerine yerleştirdikten sonra sıkıştırmak üzere bastırması misali araları boş olduğu için havaleli duran ama esasında yoğunlaştırılırsa daha az bir yer tutacağından yeni kabuklara yer açmak üzere bastırdığını görünce evde de bu yöntemi kullanamaya karar verip hemen peşinden uygulamaya koydum. Tabi bu yöntemi mümkünse sadece kendi yediğiniz kabuklara uygularsanız eliniz içinde ağızda çatlatılmış kabukları uzaklaştırırken oluşan ağız salgısının elin dışına da bulaşmasını sağlarsınız. Eğer orta malı bir küllüğe bu ameliye gerçekleştirilirse farklı DNA’lı salgıların ele bulaşmasına yol açılır ki bu hijyenik açıdan çok da hoşa gidebilecek bir durum değildir.

aycekirdeginasilyenirSeneler evvel kuzenim Aziz’in Amerika’da rastladığı ve bana getirdiği bir çekirdek paketinin üzerinde kullanma kılavuzu misali tanelerin nasıl yeneceği ve yendikçe insana nasıl haz vereceğinin anlatıldığı kısmı bir hayli enteresan bulmuştum.

Ayçekirdeğini alırken tuzlu olanını tercih etmek ağız tadı olarak daha lezzetli olmasının yanı sıra tuz miktarına göre artan dudak şişmesine yol açabilmektedir. Çekirdeğin yerli olanını da Dakota cinsi olanına tercih ederim. Aynen kabak çekirdeğinde de kavrulmuş, tuzlu Malatya olanını tercih ettiğim gibi.

Babamın tercihi de kabak çekirdeği de olsa çocukluğunda Diyarbakır’da çekirdek olarak karpuz çekirdeği önlerine tek tercih olarak geldiğini söylerdi. Teyzem de bir gün amcakızlarım Gülden ve Gönül ile karpuz çekirdeği yerlerken birden bunların hazırlanması esnasında Güneydoğu’lu, bıyıklı Kürtlerin karpuz yerken çekirdekleri ağızlarından tükürerek bir kapta biriktirdiğini düşünüp kısa süreli bir iğrenme ardından çekirdek yemenin dayanılmaz hafifliğine yenilip, yeni taneleri yemeye devam etmişler.

75

77

Yorum bırakın