334 – Serdar Ortaç – Ümit Besen


9 Aralık 2016

Bundan seneler önce bir Cuma yazımda “Tornacı” diye bir başlık atıp, esas mesleği olduğunu öğrendiğim Serdar Ortaç ile başlayan yazımda meşhurlardan şöyle bir bahsetmiştim. İlginçtir, Serdar ortaç, ister şarkılarıyla ister özel hayatıyla kendinden hep bahsedilen bir şahsiyet. Kumar tutkusunu sağır sultanın bile duyduğu Ortaç, ‘Askerlikten kısmen veya tamamen kurtulmak için hile yapmak‘ suçundan hapis bile yatmıştı. Yalnız SerdarOrtaçHapis.jpgyargılanırken tutukluluğu askeri ceza evinde çektiğinden hapiste kaldığı sürece bir nevi askerlik de yapmıştı. Zannedersem 2 ay kadar bir süre hâkim karşısına çıkarılmayı bekledikten sonra çıkarıldığı duruşmada, kendisinin ibreti âlem olsun diye hapiste tutulduğunu bildiğini, yaptıklarından çok pişman olduğunu ancak hapiste kaldığı sürenin yeterli olması gerektiğini hâkime ağlayarak anlatmış ve salıverilmişti. Ardından 1999 depreminden sonra çıkarılan bedelli ile de hapiste geçirdiği sürenin neredeyse yarısı kadar bir süreyle 28 günlük bir askerlik yapmıştı. Yani biraz akıllı olsa da hile yaptığı anlaşılmasa, hapiste kalacağı süreden daha azına askerlik işinden kurtulabilirmiş (Bu yazıyı yazan bendeniz de tam 16 ay askerlik yapan bir Türk evladıyım).

İlginçtir, evlenmeden önce oturacak kiralık ev ararken Serdar Ortaç ile yolum kesişmişti. Oturacak muhit olarak seçtiğimiz, Kadıköy-Üsküdar Acıbadem üçgeninde kalan bölgede uğradığımız emlakçılardan birinin gösterdiği ev aynı bir trene benziyordu. Arsanın azizliğinden, ince uzun yassı bir alanda dikiltilmiş ev aynı bir trenin bir kenarında koridor ve pencereler, diğer tarafında da kompartımanlar gibi tüm kapıların koridora açıldığı bir yapıdaydı. İçeri girince evde bir gariplik olduğunu anlamıştık ama evin sahibinin serdar Ortaç olduğunu duyunca sebebini anladık.

SerdarOrtaçChloe.jpgBizim tornacı, şimdilerde de Litvanya asıllı manken eşiyle gündemde. Mutluluklarının devamını dilediğim Ortaç çiftinin Türk olanı şarkılarını yapmaya devam ediyor. Geçenlerde evde canı sıkılmış olarak otururken birden fark ettim ki, Serdar’ın son hit parçası “Gıybet” adlı şarkısını mırıldanıyorum. Üstelik öyle yalandan mırıldanma da değil, sözleri bayağı biliyormuşum. Ayrıca söylerken de onun gibi söyleyip, “Kıskanıyollar bizi, çekemiyollar bizi” diye Serdar_Ortaç_TornaTezgahında söyleyecek kadar. Bu şarkısı zannedersem Serdar’ın en içten gelerek, eşiyle olan birlikteliğinin çekilmediğinin farkındalığıyla yazdığı bir eser olarak, Litvanyalı mankenle olan birlikteliğini çekemeyenlere ithaf ediyor. Diğer şarkılarından hiç farklı olmadan, dinleyenin kalp ritmini arttıran, kafiyenin görgüsüz derecede zengin haliyle şarkıyı ilk defa dinliyor olsanız bile neredeyse gelecek cümle silsilesini tahmin edilebilecek hale getiriyor.

Bu arada büyük günahlardan olan gıybet’in böyle çıpırdak bir şarkıda söyleniyor olması acaba onu daha hafif günahlar kategorisine sokar mı bilemiyorum.

* * *

Ümit

Televizyonda seyredecek bir şey bulamadığımda, biraz da rahmetli Babamı anmak adına TRT-Müzik kanalını açıyorum. Her ne kadar Babam kadar iyi bir takipçisi olmasam da, hele ÜmitBesenAnılar.jpgHey gidi günler” gibi 70-80 ve 90’ların müziklerinden ve özellikle klip sayılabilecek stüdyo kayıtlarını görünce keyfime diyecek olmuyor. Geçenlerde gene elimde kumanda umarsızca kanallar arasında gezinirken bu kanalda eski bir dostu görünce kanalı değiştirmeye elim varmadı. Ümit Besen, eski formundan hiçbir şey kaybetmeden yanına aldığı 2 gitar, 1 kemancıdan oluşan 3 kişilik dev orkestrası ile delikanlılık zamanımdan kalan şarkılarla kesintisiz bir performans sergiliyordu. İşin ilginci benim söylediği bütün şarkıların sözlerini bilmeme imkân yokken enteresan bir şekilde tüm şarkılara eşlik edebiliyordum. Ümit Besen’in performansı, herhalde söylemiş olduğu şarkıları senelerdir söylüyor olmak bir yana, hep aynı terkedilmişlik, sevgiliye kavuşamama gibi damardan, kadere isyan şarkıları söyleme üzerine kurulmuş. Arkada göbek havası formundaki ritim, şarkılar birbiri peşi sıra yağdırılıyor olsa da değişmezken, kelimeler hep farklı da olsa tema aynı olunca yaklaşık on beş dakikanın sonunda biraz daha bu şarkılara maruz kalırsam bunalıma gireceğimi farkına varıp isyan ederek kanalı değiştirdim.

Ümit Besen’in diğer şarkıcılardan farklı, araştırmacı şarkıcı yönünü de unutmamak gerekir. I love you adında bir şarkı ile İngilizcenin de dibine vurmuştu. 1987 yılına kadar, ilk çıkışının gazıyla yaptığı albümlerden oluşturduğu filmlerde oynamışlığı da var; ve sanki ben birkaç defa kanal zaplarken rastladım ve fark ettim ki her ne kadar acıklı rollerde oynasa da, ağır abi olup kendisine yakıştıramadığı artistlik sebebiyle utanmanın verdiği mahcubiyetle yüzünde ağlarken bile oluşan o gülümsemesi yüzünden bu işe bir son vermesi gerektiğini anladığından bir daha film çevirmemiş. Sinemaya son vermesinin bir sebebi de herhalde 1980 sonlarına doğru önce mecikvan ile başlayan özel televizyonlar ve bunu takiben TRT’nin demir perde ülkesi zihniyetindeki denetim mekanizmasını biraz daha gevşettiğinden hâlkın sevdiği sanatçıları beyaz perdede seyredebilmek yerine artık beyaz camda seyredilme şansını yakalaması. Bu arada ciddiyetini hala koruyamadığını da geçen sene “Güldür güldür Show”a çıkıp gene ciddi olması gerektiği yerde güldüğüne yine şahit oldum.

* * *

Fark ettim ki, ha bugünün Serdar’ı ha geçmişten günümüze değişmeden gelen yılların Ümit’i. Beyni uyuşturma amacıyla piyasayı kaplamış Bonzai tadında şarkılar. Ama “Nikah Masası” da içten söylenmiş kült bir şarkı değil mi?

333

335