282 – Nejat Uygur


22 Kasım 2013

Çocukluğumun ilk zamanları Ege’nin incisi İzmir’de geçti. İlkokula başladığım Karşıyaka ilçesinde, komşumuz çorapçı Fehmi’nin davetiyle Karşıyaka Spor Kulübünün birinci lige çıkacağı maç için Atatürk Stadında gittiğim ilk futbol maçında, Karşıyaka maçından önce sahaya çıkıp tesadüfen yakın olduğumuz kaleye attığı gole sevinen Sarı-Kırmızı formalı Göztepe’yi tutmaya başladım. Yani bir bakıma 35,5 Karşıyaka’ya ihanet edip İzmir’in bir başka güzide kulübünü tutmaya başladım. Daha sonra taşındığımız Alsancak’ta bulunan bir tarafı Futbol Federasyonunun binası, diğer tarafı da Alsancak Gar’ı olduğu için sadece iki uzun tarafında tribün bulunan Alsancak Stadı’na gitmeye devam edip Göztepe’ye olan ilgimi daha da arttırdım.

Alsancak’a taşınmanın bir başka avantajı da, evimize çok yakın olan o zamanlar Kültürpark olarak anılan İzmir Fuar’ına her boş zamanımızda giderdik. Özellikle enternasyonal olduğu 1 ay boyunca hem yabancı ülke pavyonlarını ( o zamanlar fuardaki tanıtım binalarına pavyon denirdi), iç ve dışbükey aynaların bir arada bulunduğu “Aynalar” ile tanıştığım gayet zengin Lunapark’ı, hortumu ile selam verip kuruyemiş isteyen Fil’i ile Hayvanat Bahçesini ve en önemlisi 1 ay boyunca Fuarda gösteri yapan tiyatro gruplarını seyretmek müthiş bir keyifti ve hala daha tadı damağımdadır. Fuar zamanının en aklımda kalan renkleri ise, 26 Ağustos kapısından girdiğimizde, Kahramanlar kapısına doğru yürürken yanından geçtiğimiz ve yanına gelmeden daha uzaklardan duyulan, hala daha burnumda tüten, kokusunu unutamadığım özellikle Hollanda’dan gelen ve Holstein tipi damızlık inekler ile babamın arkadaşı olması sebebiyle özellikle gittiğimiz Nejat Uygur tiyatrosu gelir.

nejat uygur

Nejat Uygur, mütevazı davranışları, fazla zeki olmayan tipleri canlandıran o müthiş zeki hali ile benim tiyatro sevgimin ilk tohumlarını atan kişi olmuştur. O zamanlarda da, ortağı ve Pişekar’ı rahmetli Bahri Beyat ile mi çalışıyordu hatırlayamıyorum. Ama senelerce özellikle televizyonda ve son olarak henüz nişanlı iken Beşiktaş Çarşı’da seyrettiğim oyunlarında kendisini müthiş keyifli ve eğlenceli bulurdum. Bir Diyarbakırlı olarak özellikle de Behzat_Uygur_MinderSatıcısı evden dışarıda gayet ciddi olan babamı, arkadaşı olması sebebiyle, bir oyun esnasında sahneye davet ettiğinde, muhtemelen sahneye çıkmak üzere sırasını beklerken vakit geçirmek üzere tesadüfen aynı gösteriye gelmiş olan Nuri Sesigüzel’i de davet etmiş ve ikram olarak kendilerine birer “oturak” içerisinde viski ikram etmişti. Babam olanca ciddiyeti ile oturak ikramını geri çevirirken, Nuri Sesigüzel sahne rahatlığı ile afiyetle içmişti içkisini.

Geçenlerde rastladığım bu fotoğrafta da, Nejat Uygur’un küçük oğlu Behzat’ın muhtemelen aynı fuardan paylaştığı bir resim. Malum o zamanlar yazlık sinemalarda olduğu gibi tüm eğlence mekanlarında seyircilerin oturdukları sandalyeler, dünya daha plastik çöplüğüne dönüşmemiş olduğundan tahtadan yapılırdı ve girerken minder kiralayıp kaba etlerin incinmemesine dikkat edilirdi. Behzat da minder satıcılarından biriymiş.

NejatUygurCibaliKarakolu“Cibali Karakolu” rolü ile herkesin çok sevdiğini zannettiğim Nejat Uygur’un aklımda kalan en zevkli ve şirin hali, ortağı Bahri Beyat’ın komutan, O’nun da bir asker olduğu sahnedir. “Kıvılcım” kelimesini bir türlü hatırlayamayan ve o an öncesi devamlı azar işiten askerin kelimeyi bulup, ama meşhur sevimli hali ile CIVILCIM olarak telaffuz ettikten sonraki sahne müthişti. Öncelikle kelimeyi hatırlayamayan komutanı kendisini takdir ettiği için acayip sevinmişti. O sevincini anlatışı esnasında sanki rol yapmıyor doğrudan onu yaşıyordu. İkinci ve üçüncü CIVILCIM değişinde komutanı “tamam, tamam” diyerek onu geçiştirmeye çalışmıştı. Ama artık keyfin doruklarına varıp birkaç kez daha tekrar ettiğinde gene sahnenin başındaki azar sahnesine geri dönülmüştü. Bu azarın devam etmemesi için sesini çıkartmıyor ama komutan’ın arkasından bize dönüp, ses çıkarmasa da dudak okuma ile CIVILCIM dediği son derece bariz hali ile komutanı çileden çıkarıyordu. Bu sahne yaklaşık beş dakika sürmüştü ve ben muhtemelen ikinci CIVILCIM’dan sonra kahkahalarımı tutamayıp koyvermiştim.

AyberkÇölokBurada bir virgül koyup gene bir tiyatrocu olan rahmetli dayım Ayberk Çölok’u anmak isterim. Ne yazık ki farklı şehirlerde yaşadığımız için kendisini sahnede ancak iki veya üç rolde izlediğim dayım ile gene Fuar Açık Hava Tiyatrosunda Devekuşu Kabare Oyuncularının “Haneler” isimli oyunu beraber seyretmiştik. Arkadaşları olduğu için oyun öncesinde kulise gidip meşhurlarla birlikte aynı havayı soluyup müthiş gururlandıysam da, oyun başladıktan sonra kendini hiç tutmadan, hoşuna giden sahnelerde kahkahalarını esirgemeyen ve en sonunda Doğumhane bölümünde başında bere, önünde önlük ve ayaklarında patiklerle sahneye dalan Zeki Alasya’yı gördüğünde neredeyse koltuğundan düşecek hale gelen dayımın hemen yanında oturduğumdan, gene dayımın bir sözü olan “aşırı gelişmiş sorumluluk duygum” yüzünden, diğer seyircilerin rahatsız olabileceğini düşünüp feci utanmış ve tabir yerinde ise yerin dibine geçmiştim. Halbuki düşününce, sahnedekiler muhtemelen böyle bir tepkiyi oluşturabilmek için ne kadar uğraşıyorlardır ve bu duyguyu yaşadığınızı onlara geri bildirimde bulunmak ne kadar doğru bir hareket.

Gene İzmir Fuar’ına gelmiş olan “Hababam Sınıfı” müzikalinde oyunda rol alan arkadaşlarını ziyaret etmek amacıyla kulise gitmiştik. Her ne kadar İnek Şaban olarak Kemal Sunal artık oynamıyor olsa da başrollerinde Adile Naşit, Ayşen Gruda ve Şevket Altuğ’un oynadığı oyun İzmir Fuarı’nda sergilenmekteydi. O seneler İzmir’de yaşayan Dayımlara gitmiş olduğum o sene hem bir Fuar’ı gezmek hem de bir tiyatrocu olan Dayımın can arkadaşı olan Şevket’i görmek üzere Fuar Açık Hava Tiyatrosuna girmiştik. İlk perdeyi seyrettikten sonra tabiatıyla kulise indik. Ben etrafta bu kadar çok tanıdık meşhur görünce haliyle, gene, utanmıştım. Dayım ise gayet rahat bir şekilde arkadaşlarının yanına gitmekte hiç zorluk çekmemişti.

ŞevketAltuğDayım ve Şevket aralarında daha önce geçmiş bir olayın hatırasına binaen birbirlerini görür görmez konuşmaya fırsat bile bulamadan kahkahaları koyuvermişlerdi. Hatta kahkahalar muhtemelen de orada olduğumuz tüm zaman esnasında devam etmişti.

AyşenGrudaSeyrederken o kadar bizi güldüren kişilerin aralarındaki diyaloglar ve özellikle Ayşen Gruda’nın finalde kendisini omuzlarına alan dansçılardan birinin tesadüfen o gün İzmir dışında olması ve yerine yeni gelen dansçıyı gözü tutmaması üzerine havaya kaldırılmaktan çok korkuyor olması ve yeni oğlanın onu düşürebilecek olmasına takışıyla, sanki bizi sahnede güldürüp duran kişi değil de bir dramın bir parçasıydı. (Daha sonra oyuna geri döndüğümüzde tüm öğretmenler omuzlara alınsa da Ayşen Gruda ayakları yere basar haldeydi).

Şimdi düşünüyorum da, Nejat Uygur da bizi her zaman güldüren rollerde karşımıza çıkarken acaba nasıl duygular içerisindeydi? Ama farklı şeyler hissediyor olsa da mutlaka diğer duygularından daha fazla keyif alıyordu yaptıklarından. Düşünün ki, eşi doğum yaparken kendisi sahnede oyununu oynamaya devam etmiş. Arada haber getiren arkadaşından oğlu olduğu haberini aldıktan sonra, ki diğer çocukları da hep erkekmiş, çok sevinip bir sahne sonra “oğlu olduğunu” söyleyen diğer arkadaşına haberi olduğunu söylese de, bunun az önce haberini aldığı değil, o günkü ikinci çocuğunu yani ikiz çocukları olduğunu öğrenmiş ama doğum yapan eşinin yanına gitmek için oyunun bitmesini bekleyecek kadar işini keyifle yapmış. Allah gani gani rahmet eylesin.

281

283