259-1 Cuma kayıpları – Leman Çıdamlı


Cuma kayıpları – Leman Çıdamlı

Başlığı “Cuma Kayıpları” olarak okuyunca, epeydir gruba yazı göndermediğim için inceden bir ayar yediğimi zannettim ama henüz sıra bana gelmemiş (Artık, “Geçmiş olsun” mu dersiniz, “Allah gecinden versin” mi; bilemeyeceğim.).

Hakikaten Ufuk’un da (Daha önce bir iki defa zikretmiştim ama aramıza yeni katılanlar varsa hatırlatayım: Kendisi üniversite arkadaşların bazı kesimlerinde Ufuk olarak tanınır.) belirttiği gibi şu sıralar pek çok sanatçımızı kaybettik. Bunlardan biri de Leman Çıdamlı.

Televizyonun zannederim ilk yerli dizisinin, Kayseri ağzıyla “Nöriye Kantar”ı. Nasıl da zevkle seyrederdik. Hayatımızda dert yok, tasa yok; her şeye gülme çağlarımızdı. Tamamen zıtlıklar üzerine kurulmuş senaryonun, cadaloz Tijen ve kılıbık (Nuri Kantar’ın deyimiyle: “kilibik”) Timur’una karşı, kazak Nuri’nin itaatkâr hanımı Nuriye idi. Yaşadığımız şehir olan Erzurum naklen yayına 1978 yılında geçtiği için, pek çok programı gecikmeyle seyrederdik. Spor ve haber programlarında bu gecikme bir iki gün olurken, dizilerde bir iki aya kadar uzayabiliyordu. O yüzden “Kaynanalar”ı daha seyretmeden, methini Ankara’da yaşayan teyzemlerden yaz tatilinde duymuştuk. Sonbaharda Erzurum’a döndüğümüzde Kaynanalar başlamıştı.

Kaynanalar’ın herhalde en bilinen sahnesi, her türlü teknolojiden bihaber yaşayan Kantar çiftinin büyük bir otelin girişindeki camlı döner kapının ayrı kanatlarına girip bir türlü binaya duhul edememeleridir. Bundan başka benim çok güldüğüm bir sahne de, iddia üzerine hanım dünürlerin (Bu arada, dünür kelimesini “Kaynanalar” dizisi sayesinde öğrendiğimi belirteyim) yaptıkları araba yarışı sahnesidir. Yanlış hatırlamıyorsam, bir bölümde Nuriye ehliyet alır ve öteden beri ehliyeti olan Tijen’e nisbet yapar. Tijen de onu araba yarışına davet eder. Nuriye zaten çok acemi olduğu için Tijen karşısında hiç bir şansı yoktur ama bir kere iddiaya girmiş bulunmuştur. İddia karşılığında maddi bir şey var mıydı, yoksa sadece prestij miydi; onu hatırlamıyorum. Ama Nuri Kantar, böyle bir iddiaya girdiği için, her zamanki gibi Nuriye’yi fena halde fırçalamıştı. İddiayı kaybetmemek için Nuri’nin aklına şöyle bir fikir gelir: Araba yarışında beyler de hanımların yanında oturacak, yarış başladığında nasıl olsa Nuriye geride kalacak, Tijen gözden kaybolunca Nuriye ile Nuri yer değiştirecekler, bu arada Nuri yanında getirdiği sarı peruğu başına takacak, Tijenler’i geçip bu sefer onlar gözden kaybolunca bitiş çizgisine yakın bir yerde Nuri başından peruğu çıkarıp, direksiyonu yeniden Nuriye’ye verecek; yarışı bu şekilde kazanacaklar. Yarış günü gelir. Arabalar yan yana dururlar. Timur -Tijen çifti (dizideki soyadlarını hatırlayamıyorum) son derece modern ithal bir arabayla yarışacakken, Kantar ailesi bir Murat 124’le gelmiştir. “Başla” işaretiyle Tijen’in arabası ok gibi fırlarken, Nuriye geri geri gitmişti. Bu sahneye çocuk halimle çok gülmüştüm. Hatta sadece o bölüm boyunca değil, müteakip günlerde de aklıma geldikçe gülüyordum. Yarışı kimin kazandığını hatırlamıyorum.

Bir de, annemin dikkatini çeken ve aradan geçen yaklaşık kırk seneye rağmen unutmadığım bir sahne daha vardır. Nuriye evde koltukta tipik bir Anadolu kadını gibi bir ayağını altına alıp oturmuş, bir yandan örgü örüp bir yandan da karşısındakiyle laflamaktadır. O sırada kapı çalar. Kapıyı açmak için ayağa kalkacaktır. Ama laflamayı kesemediğinden, altına aldığı ayağıyla bir yandan yerdeki terliğini (ayak yordamıyla) bir müddet arar. Çok ince bir detay ama işte annemin dikkatini çekmiş ve “Ne kadar sanatkâr kadın.” diye takdir etmiştik.

Allah rahmet eylesin.
Fuad OKAY

Yorum bırakın