066 – Tekne gezintisi


2 Mayıs 2008

AYI BACAĞI

Bilenler bilir ve mümkünse bilmeyenlere de anlatsınlar, ben son altı yedi yıldır eylül başında yelken yarışlarına katılmaktayım. Küçük Patronumun Bodrum Marina’da bağlı olan yelkenlisiyle katılmakta olduğu yarışlarda partnerleri olan ailesi ve yakın tanıdıklarının performansından çok memnun kalmadığından bir seferliğine firmadaki müdür arkadaşlarını partner olarak seçmişti. Daha sonra hem performansımızı beğenmiş olacak, hem yeni nesil şirket içi aktivasyon ve renovasyon, hem de kulakları çınlasın Bay Murphy’nin “yapılan iyilik bir süre sonra göreviniz olur” düsturu ile artık her sene eylül başında bizleri, artan kadro yapısıyla tekneye götürmeyi bir görev olarak bildi.

İlk sene ekibimiz biz üç yeni (çımacı) mürettebat ile duayen (burada aksakal veya kıdemli laflarını da kullanabiliriz-MSWord böyle öneriyor) yarışçı bir arkadaşı ve o arkadaşının yeğenleri olan ama daha evvel yelkencilik yapmış iki yeğeninden oluşan bir kadro ile yarıştık. Yarışın ilk aşamaları gayet güzel geçti. Bizler hem ilk yarışımız olduğundan dolayı bir gayret, hem de acemilikten dolayı hata yapmamak için bir dikkat çalıştık. Hatta o kadar gayretliydik ki bir ara tutturmak için atılması gereken bir gemici düğümünü sağlam olsun diye kör düğüm olarak attığımızdan kaptanımızı denize düşürdük ve yarıştan ayrılmak zorunda kaldık. Olayın gelişimi aynen şöyle oldu:

AyıBacağı.jpgYarışın bir evresinde denizde rüzgarsız kaldık. Arkamızdan hafiften esmekte olan meltemden ziyadesiyle faydalanabilmek için yelkenleri AYI BACAĞI denen yöntemle ana yelkeni sancaktan (sağdan) diğerini iskeleden (soldan) açtık. Sancaktan açtığımız yelkenin alt tarafı bumba denen yatay direğe bağlı olduğu için sorun olmadan tam arkadan gelen rüzgarı kavrayabilecek şekilde açabildik. Ancak diğer yelken Cenova (Flok) denen yelken olduğundan alt tarafı sabit bir direğe sabitlenmediği için kenarda duran üç metrelik bir gezgin bumbayı onun açılması gereken ucuna, bumbanın diğer ucunu da teknenin kenarına sabitlemek üzere bağladık. Ayağımızla da bumbaya bastırıp ileri ittirerek o yelkeni de tam yanal olarak açtık. Zamanla bayağı da iyi bir hız yakaladık ve rakiplerimizi teker teker geçmeyi becerdik. Ancak rüzgar biraz hızlandığında yelkenleri normal haline getirmek gerekti. Yapılması gereken altta bağladığımız seyyar bumbayı söküp yelkeni diğer tarafa alarak rüzgarı normal yönlendirerek daha bi hızlanmayı sağlamaktı. Ancak fazla atılmış düğüm sorun yaratıyordu. Bir de rüzgar artıp yelkeni şişirmeye başlayınca ucunu da rahat tutamaz olduk. Ben yelkendeki uç tarafını sökmeye çalışırken Vehbi arkadaşım da tekneye bağlı olan ucu sökmeye çalışıyordu. Uzman yelkenci patronumuz bir sorun olduğunu anlayıp yardımcı olmak üzere arkamızdan yaklaştığında olanlar oldu, ipler çözüldü. Ancak rüzgar öyle şiddetlenmişti ki biz düğümleri sökene kadar bumbayı tutan ucu havaya kaldırmıştı. Ben düğümü söküp açtığım anda diğer ucu da tekneden kurtulan bumba yelkenin çekmesi ile havalanıp üzerime doğru gelince ben ani bir refleksle bumbayı üzerimden arkama doğru havalandırıp kendimi korudum. Ancak o sırada arkama gelmiş olan patronumuz havada kendine doğru gelen bumbadan kaçacak yer bulamadığından serseri mayın halinde havada gezmekte olan bumbayı kucaklayarak hep beraber güverteden aşağıya atlamak, daha doğrusu düşmek zorunda kaldı. Bu arada yelkenler de iyice şiştiğinden tekne de hızını iyice almıştı. Suya düşünce ilk olarak nefesini almak üzere yüzeye çıkmış olan Serhat Bey “mal canın yongasıdır” hesabı suya batan bumbayı almak üzere tekrar aşağıya dalmış. Bu arada da tekne yanından olanca ihtişamı (14 metre boy, altta dengeyi sağlayan iki metre salma) ile yanından geçerken bir hayli tırsmış ancak bumbayı da bırakmamış. Tekrar yüzeye çıktığında ise biz yaklaşık bir yirmi metre kadar uzaklaşmıştık. Vehbi anında doğru bir düşünce ile can simidini fırlattı. Bu arada duayen yarışmacımız da her ne kadar hakem teknesi Serhat Bey’e ulaşarak onu denizden çıkardıysa da “Tekne sahibi olmadan yarışa devam edilmez” diyerek motorları çalıştırıp tekneyi durdurup Serhat Bey’i almak üzere geri döndü. Biz de ilk yarışımızdan diskalifiye sonucu ile geri döndük.

SefaÖzpınar.jpgİki sonraki yarışta Ayı Bacağı gene benim başıma bela olacak şekilde tarihteki yerini aldı. Bu kez mürettebata yeni katılan Sefa ile gene rüzgarsız kalınan bir anda Ayı Bacağı denemesine giriştik. Ancak bu kez bir evvelki seferden tecrübeli olarak seyyar bumbayı ucundan sabitleyerek yelkeni açmak yerine bu kez uzun kollarımızı kullanıp bir de KAKIÇ denilen teknede çeşitli işlerde kullanılan sopayı yelkene bağlamadan ama ucundan ittirerek açmayı denedik. Bu daha sağlam bir yoldu ve rüzgar arttığında hemen geri çekilip yelkeni yerine gönderme şansımız yüksekti. Ancak rüzgarın iyice az olması ve bizim de yelkeni olabilecek en maksimumda açabilmemiz için ana direği tekneye sabitleyen çelik halatlara tutunup birer ayağımızı teknenin korkuluklarından aşırıp ipin üzerine basıp gererek yelkeni açılabilecek en büyük hale getirdik. Bu kez sabit olan bir şey yoktu, yani düğüm çözmekte zorlanmak diye bir şey olamazdı. Ne var ki evdeki hesap çarşıya gene uymadı. Bu kez rüzgar yavaşça artmadı aksine tekne yarış güzergahını takip etmek üzere köşeyi döner dönmez arkadan sıkı bir şekilde bastırıp tekneyi yan çevirip bizim olduğumuz tarafa doğru yatırdı. Biz Sefa ile denize düşmemek için tutunduğumuz, onun sağ benim sol ellerimiz sabit kalmak üzere diğer ellerimizle birbirimize sarılarak çelik halatın etrafında sabitlendik hatta kenetlendik. Ancak elimizde kakıç, tekne yan yatıp hızını almış, yelkenler pat-pat vuruyorken şeklimizi bir türlü düzeltemedik. Bana saatler gibi gelen ama gerçekte birkaç saniye hiç pozisyonu bozmadan o şekilde kaldıktan sonra duruma hakim olup önce kakıcı kenara koyarak saframızdan kurtulduk, peşinden de önce Sefa sonra ben yavaşça çelik halatla olan bağımızı koparıp yerlerimize geçtik. Diğer yarış arkadaşlarımız bize ve düştüğümüz duruma gülerek dalgalarını geçtilerse de ben ve Sefa görevini yerine getirmiş insanların iç huzuru ile yarışa devam ettik.

Ertesi sene aynı senaryo babamın “arsız neden arlanır, çul da giyse sallanır” hesabı, gene ben ve Sefa’nın varlığı ile aynı noktada ancak bu kez kakıçsız tekrar meydana geldi ama bu kez sonuç aynı da olsa biz durumu şaşkınlıkla karşılamak yerine bu kez olgunlukla ama gene korkuyla karışık karşılamıştık.

Anlayacağınız bu Ayı Bacağı olayı bana çok faydalı olmuyorsa da hem tekneye biraz yol verdiğinden yarış performansımıza iyi yönde etkilerde bulunuyor, hem de adrenalin seviyemi tepelere vurdurttuğu için unutulmaz anlarımın arasında yer alıyor.

65

67

Yorum bırakın