063 – Sifon


11 Nisan 2008

Evde uzun süre yalnız kaldınız mı hiç? Ben üniversitenin ikinci sınıfından sonra çalışmaya başladığımdan yazları birkaç hafta tatilin dışında genellikle evde olurdum. Babam emekli olana kadar akşamları ve hafta sonları beraber olsak da daha sonra yazın annem yazlık mevsimini açtıktan sonra artık geceler ve hafta sonları eğer gözüm yemeyip de yolculuğun yorgunluğuna katlanmayacak durumda olursam evde tek başıma olurdum. İşte evde kalındığı böyle zamanlarda mutlaka bir meşgale bulmak gerekiyor, aksi takdirde insan başına acayip işler açabiliyor.

Ben o sıralar çok parçalı yap-boz oyunlarına ilgi gösterip 1500-2000-3000 parça gibi uzun süren evde oyalayıcı işler bulup da vakit geçirmekteydim. Nedense o meşum hafta sonu yapacak bir şey bulamamış olmalıyım ki, klozetin sifonuna takmışım. Daha sonra “son pişmanlık fayda etmez” atasözünü doğrularcasına bir uğraşa girdim ama Kayahan ustanın o ustalık kokan kasetinin de yardımıyla işi kotardım. Ama cumartesi günüm neredeyse tamamen bitti, ben de bittim ve ertesi gün olan pazarı da bitkin bir şekilde geçirdim.

Eğer klozet su kaçırıyorsa ne yapılır? En kolayından yapılacak olan conta değiştirmektir değil mi? Hayır o günkü mantığımla değil. Klozetin iç aksamı olduğu gibi değiştirilir.
Pekiiii, evde yeterli alet olup olmadığı kontrol edilir mi? Gene hayır. Önce işe başlanır, daha sonra eldeki olanaklarla derme çatma çözümler geliştirilip sorunu çözme yoluna gidilir.

Sorunumuza geri dönersek, afedersiniz, gerektiğinde, yani def-i hacetten sonra sifon çekilip de tekrar dolmak üzere kapak kapandığında gördüm ki kapak aradan su kaçırıyor. Yapılacak en mantıklı iş de kapaktaki contayı değiştirmek. Ama bir hesap yaptım. Yaklaşık on beş yıldır evimizde oturduğumuza göre conta değiştirmek yerine aparatı tamamen değiştirmek daha mantıklı (ama şimdi bakınca değil). Sifonun yapısını iyice inceledim. Hırdavatçılara gidip de uygun olan grubu alıp eve getirdim. Sifonu klozete bağlayan iki adet cıvata var. Bunlar kafaları suyun içinde, somunları ise alttan ulaşılması gereken bir noktada. Elimde İngiliz anahtarı var ama BABA marka. Yani yaklaşık yarım metre uzunluğunda ve bu anahtarla ulaşmanın mümkünü yok.

Şimdi gene mantık olayına geri dönersek yapılması gereken en doğru hareket ne? Gidip uygun bir alet almak değil mi? Hayııır. Gene eldeki tüm olanaklar seferber edilip yokluk dönemi mantığı ile sorunu çözmek gerekiyor. O da ne? Eğer somunu cıvatadan ayıramıyorsan ne yapacaksın? Güzellikle olmazsa zor kullanarak yapacaksın. Peki nasıl?

Elde olan önce aklını sonra da demir testereni kullanarak cıvatayı keseceksin. Yani (şimdi bakınca çok mantıklı değil ama o zaman hafiften serde de delikanlılık olması hasebiyle) yarım parmak (bilmeyenler için yarım inç yani yaklaşık 1.25cm) cıvatayı paslı, hafiften körelmiş ve en önemlisi tutacak sapı olmayıp sadece keski halinde, her iki tarafı da kullanılabilen, yaklaşık otuz cm uzunluğundaki demir testeresini kullanarak kesmek üzere işe koyuldum.

Tabi cıvataya ulaşmak için önce mevcut lastik contaları aşındırıp cıvatalara ulaştım. Bu arada durumun da artık “Point of no return”, yani dönüşü olmayan noktayı aştığını da belirtmeliyim. Yani bu noktadan geri dönüşü yok. Çünkü cıvataya ulaşmak için aradaki lastik contayı zor kullanarak aradan çıkartmış durumdayım. Artık durumun ciddiyetinin farkında ama olmazsa olmaz konumda olduğumdan gayet sakin ve sabırlı bir şekilde testereyi ileri geri oynatarak cıvatayı kesmeye başladım. Ancak işin cılkı pek fazla zaman geçmeden çıktı. Sapı olmayan testereyi elde tutmak için kullandığım kağıt parçaları çalışmaktan elimin terlemesi, çalıştığım yerin nemli bir yer olması sebebiyle parçalanıp açıldıkça testere elimi berelemeye başladı. Tabi işi bir an önce bitirmek isteği dolayısıyla acele edince de o anda karışmasını en son istediğim kişi olan şeytan da olaya müdahil olunca işin rengi iyice değişti. Her ne kadar sapı sağlam tutup kaydırmadan kesme işlemini ilerletmeye çalışıyorsam da bir süre sonra aradaki contanın hepten çıkması nedeniyle cıvata yerinde sabit durmaz olmuş, ben testere ile yanında çalıştıkça o yerinde döndüğünden kesme işi hep aynı noktaya uygulanamadığından artık cıvatanın canı sıkılınca kesilecek bir hale girmişti. Kesme için bir elimle rezervuarın içinden cıvataya baskı yapıyor, diğer elimle de testereyi hep aynı noktaya isabet ettirerek cıvatayı kesmeye çalışıyordum.

KayahanUstaİşte burada araya, yazının başında kendisini andığım ve rezervuar olayıyla ne alakası var diye muhtemelen sormuş olduğunuz Kayahan usta, ustaca girdi. O sırada çıkmış olan kasetinden, anne-baba ve kardeşleri uzakta olan ve başı, bir başka usta Ahmet Kaya’nın başının derde girdiği mekanda derde girmiş olan kendimin içimi ısıtacak kadar duygu yüklü “Gurbette akşam” isimli şarkısını, kasetçaların AMS yöntemini kullanarak peş peşe, cıvatalar kesilene kadar çaldırma suretiyle gaza getirme ve çökmeme aracı olarak kullanarak “Üzme tatlı canını, kes cıvatanı” yöntemiyle sonuna kadar dayanıp eski cıvataları söktüm, daha doğrusu zor kullanarak ikiye ayırıp rezervuarı klozetten ayırdım.

Bundan sonrası takma işlemini yaklaşık dört veya beş kere daha tekrarlayarak yeni rezervuar iç aksamını monte etmekle geçti. Çünkü her seferinde, ya bir contayı takmayı unutuyordum, ya da bir cıvatayı gevşek sıkıyordum, suyu verişte her defasında farklı yerlerden su kaçırması sebebiyle sil baştan almak zorunda kaldım. Ama gurbette akşam, çok zor, çok zor dedikleri gibi tuvalette akşam çok zor olacağından akşama kalmadan işi bitirmenin zevkini akşamüstünün artık batmakta olan güneşine doğru evde yalnız olsam da sanki birisine sesleniyormuşum gibi höykürerek kutladım. Artık akıtmayan, sızdırmayan ve kolu büktüğünüzde yapması gereken şey olan biriktirdiği suyu götürücü kuvvet olarak birden bırakma daha sonra da daha sonraki kullanımlarda lazım olan suyu biriktirme işlevlerini eksiksiz yerine getiren bir sifonum olmuştu.

İşte bu anım yüzünden geçenlerde bozulan sifonumuzu tamir etmek için bir iki hafta geciktirsem de artık akıllanmış olmanın verdiği olgunlukla, sadece suyun rezervuar içine girişini kontrol eden kısmı değiştirme yoluna gidip yaklaşık on dakika içerisinde zafere ulaştım. Hem de Kayahan usta’nın desteğine ihtiyaç duymadan.

PS1: Ahmet Kaya usta’nın benimle bir tuttuğum parçasının bilmeyenler için “Başım belada (burada ilk a harfinin inceltmesi yoktur, kısa olarak okunacaktır), tabancamı unutmuşum helada (buradaki ilk a harfi de bela kelimesiyle kafiye oluşturacak şekilde kısa ve kalın okunacaktır).

PS2: AMS: (Auto Music Search) Şarkıların başını bulmak ve gerekirse aynı şarkıyı çalmaya imkan veren üstünlük. Yalnız kasetçaların kafasını biraz daha fazla sürtünmeden dolayı yıpratan bir özellik

62

64

Yorum bırakın