057 – Zevk


29 Şubat 2008

Geçen gün öyle bir güldüm ki, gözümden yaş geldi, karnıma ağrılar girdi. Kaç zamandır böyle gülmemiştim. Vakti zamanında, üniversite yıllarımız esnasında Fuad bey biraderimin, kolu kırık halde iken, sıcak bir yaz günü, finaller zamanı yurt odasında, ranzanın alt katında başına gelene benzer bir durumdu.

Önce yıllar öncesine gidip durumu bir anlatmam gerekiyor. Hazırlık sınıfında beraber okuduğumuz Yeşua, mühendisliğin yanı sıra fizik bölümünü de aldığı ekstra derslerle çift anadal programı eğitimi adına okumaktaydı. Dolayısıyla her dönem aynı dersleri almamız yanı sıra fazladan fizik ve matematik bölümünden dersler alıyordu. Bu derslerden birinin finali olduktan sonra konuşmamızda dersin korkunç derecede teorik olduğu ve formül ispatına çalışmaktan imanının gevrediğini belirtmişti. Tesadüfen aynı dersi almakta olan ve Matematik bölümü öğrencisi olan Ahmet adında bir arkadaşımız da aynı dersi almış ama yurt odasında karşılaştığımızda bize imtihan esnasında acayip hesap yaptığından bahsetmişti.

Bu anı anlatmak için tekrar başa gidip durumu bir gözden geçirmeliyiz. Fuad, bahar ayları sıcağının kışı bastırdığı bir pikniğimsi gezide futbol oynarken düşmüş ve kolunu fena halde kırmıştı. Ve ne yazıktır ki kırık da bir türlü kaynamıyordu ve yaz olması hasebiyle odalarda klima bulunmadığından sıcaktan fazla etkilenmemek için pijamayı sadece alt olarak kullanmakta ve üstüne sadece bir atlet giymekte idi. Ben final aralarında kah çalışmak için, kah sohbet etmek için Fuad’ın kaldığı yurt odasına ziyaretlerde bulunmaktaydım. Bu arada nedendir bilmem ama Yeşua’nın aldığı ders bir şekilde aramızda konuşma konusu olmuştu.

İşte tam bu esnada Ahmet, ki kendisine soyadı olan Bakkaloğlu olarak hitap edilmekte idi, bizim bulunduğumuz yurt odasına gelmiş ve bize girmiş olduğu sınavda acayip hesaplamalar yaptığını söylemişti. Biz dersin Yeşua’nın aldığı ders olduğunu bildiğimizden hemen itiraz etmiş,

yahu, o dersin saf teorik olduğunu duymuştuk. Neyin hesabını yaptın?

diye sorduğumuzda o da

Zaten o yüzden hesabı yaptım ya. Sınav esnasında yapacak bir çözüm bulamadığımdan bu dersten mecburen çakacaktım. Peki bu durumda hangi dersten kaç almam gerekir ki atılmamam için gerekli ortalamayı tutturabileyim

diye cevaplamıştı. İşte bu anda durumun komikliğinden Fuad gülmeye başlamış, ama gülmesi neredeyse koma derecesine varacak halde katılma şekline dönüşmüştü. Yatakta uzanır halde bir kolu alçıların içinde olup bir de gülmekten ağzı açık bir şekilde neredeyse nefes bile almaz halde oluşu beni biraz korkutmuş ancak biraz sonra kendisine biraz gelip katılma yerini kahkahalara bıraktığında hem kendisi hem de ben rahat bir nefes almıştık.

İşte neredeyse Fuad’ın aynı durumunu, sadece kolum alçıda olmadan geçen gün ben yaşadım. Gülmekten karnıma sancılar girdi, gözlerimden yaş geldiği için gözlüğü çıkartıp yaşlarımı silmek zorunda kaldım. Bu sonuç benim Kayahan usta’nın tabiriyle “pilancı” biri olmamın bir sonucu idi ama ben bu kadar güleceğimi tahmin etmiyordum. E-mail’ler başlayalı beri kullanıcıların birbiriyle paylaştığı videolardan birinde MTV gece kuşağında yer alan JackAss adlı bana göre çok eğlence olmayan ama yapanların mazoşistçe bir zevk aldığı hikayelerden birinde başrolde bir balyoz var. Bir barfiks demirine sapının ucundan bağlanmış bir balyozun çizeceği dairenin balyozun ağır ucunun geçeceği noktaya önüne bir koruma koymuş da olsa balyozun geliş mesafesi, ağırlığı karşısında hiçbir koruyuculuğu olmayan bir parça farkıyla cengaverce veya salakça duran başrolümüzün istikbaline balyozun inmesi ile kendisinin de nefesinin kesilmesi ve yere kapaklanması ile sonuçlanan videoyu ilk gelişinde fabrikada atölye ustabaşımız Hüseyin’e göstermiştim.

Kendisi görüntüden fena halde rahatsız olmuş, neredeyse balyozu kendisi yemiş gibi olmuş hissine kapıldığını bana söylemiş olduğundan ben aynı videoyu ismini değiştirip tekrar tekrar göndermiştim ve her defasında da Hüseyin aynı tepkiyi verir olmuştu. Ben de her defasında rakibimi ketenpereye getirmenin yaşattığı aynı zafer duygusu ile gol üzerine gol atmıştım.

Geçenlerde nereden hatırladıysam, bu dosyayı hatırlamıştım ve arayıp bulmuştum ve depo elemanımız Ömer’e de bu videoyu yollamıştım. Kendisi bana büyük bir yanlışlık eseri olarak hayatında yapacağı en büyük hata olarak görüntüden sanki balyozu kendisi yemiş gibi rahatsız olduğunu ve içinin kıyıldığını safça söylemişti. Suat Uluğ’un oğlu olan bendenize de böyle bir açık verilmeyeceğini bilmediğinden yaptığı bu büyük hatayı sonuçta bana zevk kahkahaları attırarak ödemişti. BALYOZ olan ismi ertesi günü BAL ismiyle değiştirerek yolladım ve kendisinden “Ah abi, gene içim kıyıldı vallahi” diyerek benim iştahımı iyice kabarttı. Akıllı bir çocuk olan Ömer’in aynı numarayı ikinci defa yemeyeceğini bildiğimden uygun bir anı kollamaya, sonuçta aynı videoyu tekrar seyrettirme fırsatını kollar olmuştum. Fırsatı geçen sabah gelen ve insanı güzellik, dostluk, iyilik denizlerine çağıran PPS formatlı ve adı “yaşamak güzeldir, dostluk iyidir” gibi bir şey olan bir e-mail aklımda bir ampul yaktı. Hemen dosyayı, normalde konunun önündeki FWD veya RE ekleri olan ve dosyayı ilettiğiniz veya cevapladığınız betimleyen ibareleri silerek gönderdiğim halde daha inandırıcı olması adına, sanki başkasından geldiği haliyle sırf çok beğendiğimden paylaşmak için göndermişim gibi hazırlayıp BALYOZ olan ismi hayat_güzeldir haline çevirip postaladım. Bu arada dosyayı bir CC kopyası olarak Hüseyin usta’ya da göndermeyi ihmal etmedim. Yaklaşık 10 dakika sonra Ömer’den şöyle bir tepki aldım:

Yine yedim 🙂 balyozu

Bu mesaj geldiğinde yalnız değildim ve o esnada suratı biraz bozuk olan Hüseyin Usta kapıda belirdi. Belli ki kendisi de Ömer’in verdiği tepkiyi göstermiş, ve alabildiğine rahatsız olmuştu. Bana “gene yaptın yapacağını, içimi bir fena ettin” demeye geldiğinde yalnız olmadığımı görüp geri dönmüştü ama ben suratındaki ifadeyi görüp zafer kahkahaları arasında bana gözlüğümü çıkartacak kadar yaş getiren duruma girmeme sebep vermişti.

Balyozu yemek isteyen bu linki tıklayabilir.

Yaklaşık beş dakikalık bir krizden sonra kendime gelebilmiş ve bu yazıyı yazmama sebep olan hissi yaşatmıştı. Şu küçücük olay bile beni bu kadar mutlu edebilmişti. Acaba bazı insanlar bu şekilde mutluluğu, ağız dolusu kahkahayı yaşayabiliyorlar mıydı. Para kazanmaya başlayınca acaba bazı şeyleri göz ardı ediyor muyduk. Hayat gailesi bizi zaten kısa olan hayatımızın keyfini sürebilmemizi engelliyor muydu.

Her ne olursa olsun hayat yaşamaya değer diyerek şimdi Ömer’e nasıl bir numara yapayım da balyozu gene yedireyim diye fırsat kolluyorum.

56

58

Yorum bırakın