054 – Tatil


8 Şubat 2008

Yıllık tatilimin bir kısmını kullandığım şu günlerde biraz miskinlik biraz da boş vakit geçirme gibi misyonlarımı yerine getirirken tabi gene Perşembe günü geldi çattı. Bu hafta tatilde olacağım için rahat rahat yazımı yazıp Cuma gününü rahatça karşılayacağımı zannederken gene Perşembe günü geldi çattı ve ortada yazılmış bir yazı yok. Aşırı gelişmiş sorumluluk duygum ve ağızdan veya kalemden ya da klavyeden çıkmış bir sözü yerine getirmek için bilgisayarı açıp karşısına geçtim ama bir türlü bir konu bulamayınca metazori olarak tepeye başlığı atıp altını doldurmaya karar verdim.

Tatil deyince aklıma nedense deniz kenarına gitmek geliyor. Lise bitene kadar deniz şehirlerinde oturmamıza rağmen Tip-Taptatillerde gene deniz kenarı olan yerlere gittik. Artur’daki evimiz teslim edilmeden önce farklı tatil mekânlarında bulunduk. Hatırladığım ilk deniz kenarı henüz 10 yaşımı bitirmemişken Dedemin askeri kampta dönem tatili olan 3 haftalık KKK kampına (Kara Kuvvetleri Kampı) gitmem olmuştu. Ablam ve ben uçakla İzmir’den İstanbul’a uçmuştuk. Çok net olarak hatırladığım o sene yapılmakta olan 72 Münih Olimpiyatlarının maskotları (MSWord’ün tavsiyesiyle uğurcak) olan “Tip ve Tap’ın” bulunduğu bir tişörtle uçağa bindiğim ve okumakta olduğum “Küçük Erkekler” kitabımı- sanki o zamanlar çok iyi bir klasik okuyucusu imişim gibi- daha uçak havalanmadan önümdeki masayı (table tray) indirerek üstüne dayayıp okuma durumuna geçtiğimde kalkış durumuna geçecek olan uçağın son kontrolları esnasında hostes tarafından uyarılıp biraz mahcup duruma düşmüştüm. KüçükErkekler.jpg Bu arada önemli bir ayrıntıya da dikkati çekmek isterim: Okumakta olduğum kitap Luisa May’in “Küçük Kadınlar”ına alternatif olarak yazılmış olan “Küçük Erkekler”di. O gün bugündür, bu masayı hostesler bir şeyler ikram ettiği zamanlar haricinde kesinlikle kullanmıyorum.

Uçaktan indiğimizde dedemler bizi karşılamış olmalı, bunu hatırlayamıyorum ama kampta dedem, ninem, ben ve kuzenim Banu daimi olarak kalıyorduk da ablam nereye kayboldu onu çıkaramıyorum. Çünkü kampta olmadığından çok eminim. Kamp esnasında ağrı yapan bir dişim için Büyük Çekmece’deki bir dişçide dişimi çektirdikten sonra kanamanın geç durması üzerine ninemlerin dişçi hakkında çok hayırlı düşünmediklerini de hatırlıyorum.

Aynı kampa tekrar gittiğimiz 76 senesinde ise kuzenim Bilge ayağını taşa çarpıp yardığında götürdüğümüz revirdeki doktorun çıkardığı neredeyse bir karış boyundaki şırıngayı gördüğümde neredeyse bayılacak gibi olmuştum. Adam meğer içine oksijenli su çekip fışkırtarak yarayı temizlemek istermiş, ama ben dahil tümümüz onunla tetanoz aşısı yapacağını zannetmiştik.

Bundan sonraki iki sene Gümüldür’deki Toprak Mahsulleri Ofisi kampında babamın arkadaşı müdür Behzat Beyin davetlisi olarak baraka benzeri yatma alanı bulunan kampa gitmiştik. Kamp kurak, ağaçsız bir plaj kenarına dizilmiş barakaların önündeki çardak şeklindeki yemekhane kısmından oluşmakta idi.

Bu tatilin ilk yılı hakkında çok belirgin anılarım yok ama ikinci yılla ilgili enteresan şeyler hatırlamaktayım. Öncelikle boyumun uzun olması sayesinde boğulmakta olan bir arkadaşımın hayatını kurtarmıştım, bunu yüzerek değil de kafamı yukarıda tutacak kadar derinliğe yürüyerek gidip kendisini çekerek kıyıya atarak yapmıştım. Aynı yıl babamın arkadaşı Nezir ise boyumun yetişemeyeceği bir derinlikte ayağına kramp girince yüzememiş, dalga da kendisini uzaklara sürüklemişti. Kampın gençleri yüzerek kendisini kıyıya çekmişlerdi ama o gün denizle oyun olmayacağını iyice sindirmiş ve iyi bir yüzücü olup dünyanın çeşitli deniz ve okyanuslarında yüzmüş olmama rağmen ayağımın basmadığı yerlerde fazlaca yüzmeme kararı almıştım.

Gerd Müller 1964 goalO zamanlar tek kanal olan TRT’nin 74 Dünya kupasının yayınlanmasına rağmen TMO kampının aydınlatma dışında lüksü bulunmadığından televizyonu olmadığı için, Final maçını seyretmek üzere tesadüfen kampın hemen yakınındaki Hava Kuvvetleri Kampında o esnada tatillerini geçirmekte olan Turfan Amcamlara ziyarete gidip maçı orada seyretmiş, Hollanda’yı tuttuğum için Gerd Müller’in golüne üzülerek maçı tamamlamıştım.

Kamptan ayrıldığımız gün ise 20 Temmuz 1974, Kıbrıs Barış Harekâtının başlamış olması anılarım içerisinde en derin kazılmışlarındandır. Bir de bu TMO tatili esnasında bir pikniğe gidişimiz vardır ki düşman başına. Misafirler her gün denize girmekten bunalmıştır diyerek kamp yönetimi ellerindeki kamyonetin arkasında bizleri ve piknik malzemelerimizi- bol karpuz, kuru yiyecekler vs- iki sefer yaparak piknik alanına taşımıştı. Piknik alanı dediğim yer de Gümüldür ormanları yakınında, hafif tepelere doğru patika bir yoldan gidip bir dere suyunun kaynağında, kampa göre bol yeşillikli ve ağaçların altında cennet gibi bir yerdi.

Gün o kadar iyi geçmişti ki şeytanın işe karıştığı an dönüş zamanı geldiğinde belli oldu. Bizi 2 seferde taşıyan yönetim, hangi zihniyetle bilinmez ama, dönüşte tek sefer yapabileceklerini söyleyip hepimizi kamyonetin arkasına sıkıştırıp kampa geri getirdi. Dönüşün sefaletini Ege’nin serin sularına atlayarak üzerimizden atmaya çalışmıştık.

1975 yılında ise ilk olarak Artur’la tanışmıştım ve bundan sonraki yıllarda tatil deyince aklıma başka şey gelmez oldu. İlk yıllar bizim evimiz henüz tamamlanmamış olduğundan kiracı olarak gidiyorduk.

Üniversitenin üçüncü sınıfına geçene kadar da her yaz yaklaşık üç ayım orada geçiyordu. Ancak ne zaman ki staj ile çalışmaya başladım, işte o zamandan sonra tatil yapmak için sadece bir haftalık tatillerle avunmaktayım. İlk başlarda çalışmaya o kadar alışmıştım ki tatilin dördüncü-beşinci gününden itibaren sıkılmaya başlıyor ve üretken kişiliğimin üretememesinden dolayı vicdani sorumluluk ve azap duymaya başlayıp dönüş için gün saymaya başlıyordum.

Şimdilerde tatilleri çocuklarla beraber geçirebileceğimiz fırsatlar olarak gördüğümden olabildiğine zevkli ve eğlenceli geçirmeye çalışıyorum. İşte bu hafta tatile çıkmış olmam da sömestr tatili dolayısıyla evde olan kızlarımla birlikte olabilmek adına atmış olduğum bir adım. Burçak henüz küçük olsa da Başak’ın tatil için plan yapması ve sabah kalkınca neler yapacağı, hangi gün hangi aktivite ve derslerini tamamlayacağını tatilin başladığı, henüz okuldan geldikleri ilk gece yapıp daha sonra değil bunu uygulamak, verilen dersleri yapmamak için bin dereden su getirmeye çalışması, her türlü fırsatı değerlendirip kaytarmaya kalkışması benim o zamanlarda aynı şekilde, kâğıda tatil programı yapmam ve daha ilk günden bunu kaytarmak için elimden geleni ardıma komadığım zamanları hatırlatıyor. Ne yazık ki tatilin ilk günlerinde tatilin tamamlanmasına daha çok varmış gibi görünse de birer birer geçen günler sonrasında tatil de sanki göz açıp kapayana kadar geçmiş gibi oluyor.

Turfan Amca’mın eklentisi:
Sevgili Mehmet,
Bu haftaki anılarını gene zevkle okudum.1974 yılındaki kamp dönemimizi hiç unutmadım. Rahmetli Suat Ağabey ile bir kaç kez bir arada olmuş ve beraberce rakımızı içmiştik. Sizlerin bizim kampa gelişinizi, dünya futbol karşılaşmalarını devamlı TV den izlediğimizi ve kamp dönüşünde Kıbrıs Harekatına Ankara’da ki Harekat Merkezinden katılışımı gayet iyi hatırlıyorum. Anılarındaki gözlemci niteliğin ve hikaye ediş tarzın gerçekten takdire sayan. Seni gene yürekten kutlarım. Madem bu ise başladın bırakmamacasına lütfen yazmaya devam et..
Deniz ile ilk tanışman sanıyorum çok daha küçük yaşlarında olsa gerek.1965 yazı sonlarında Şebnem o zaman 3 yaşındaydı yani en büyüğünüz Mehveş olduğuna göre üçünüz de çok küçüktünüz. O zaman Karşıyaka da oturuyordunuz. Benim Opel Station ile hep birlikte Foça’ya gittik. Şehirden bir sise kulüp rakısı aldık ve biraz ilerde küçük bir koyda piknik yaptık. Suat Ağabey ile biz rakılarımızı yudumlarken sizlerde sahilde kumda oynuyor ayaklarınızı denize sokuyordunuz. Aysın veya Neşe nöbetleşe sizlere göz kulak oluyorlardı. Tabii bu piknikler devam etti. Meryem Ana, Çeşme Ilıcalar, bizim Balçova’daki eski arsa gibi yerlere giderdik. Bu anılardan kalan sadece bir iki resim var o kadar. Keşke bir yerlere not etseydim simdi sana güzel belge olurdu. Her zaman güzel haberlerinizi bekler hasretle yanaklarından öperim. Selam sevgilerimle..
Turfan Gökalp

53

55

Yorum bırakın