373 – Yarış 5


Seçmenin daha ilk çeyreğinde düştüğüm yeisi (bulmacalardaki tanımıyla ümitsizlikten doğan karamsarlık) nasıl yendim.

1 Haziran 2018

Derken bir iç huzuru içimi kaplayıverdi. Ben antrenmanlarımda 25 metrelik havuzu kullanıyor olsam da sonuçta 800 metreyi tamamlayabildiğime göre burada niye yapamayayımdı ki? Mühendislik eğitimim burada yardımıma koştu. Karşıdan ışık geliyorsa kulvar uzamıyor ki, sadece gelen fotonların üzerime düşmesi beni yavaşlatabilir ama dönüşte arkadan gelirken de hızlandıracağı için sorun yok diyerek yüzmeye devam ettim. Tabi bir de seneler öncesinden gelen yarışı, özellikle de olimpik ölçülerdeki havuzda yapılan yüzme yarışını yarıda bırakma psikolojisini de yenmem gerekiyor. Yoksa hayatta hep havuzda başarısız olma stresi içimi kemirecek.

300 metre bittiğinde ben de neredeyse bitmiştim ama bırakmaya da niyetim yoktu. Bu arada her dönüşte, havuz kenarındaki çıkıntıya basıp gözlüğümüz içine dolan suyu boşaltıyormuş gibi yapıp soluklanıyordum. Yalnız her seferinde basamağı daha aşağılarda arayıp bir miktar su yutsam da birkaç sefer sonra basamağı bulmakta zorluk yaşamadım. Yüzmeye devam edip 400 bittiğinde “Tamam işte yarısı bitti, kaldı diğer yarısı” derken enerjimin değil yarısı, çoğu çoktan gitmiş olmasına karşın yüzmeye devam ettim. Arada “Acaba bu altıncı tur mu yedinci tur mu” diye şaşırmaya yeltendiysem de kafayı biraz çalıştırıp doğru sayıyı hesaplamayı bildim. Bu arada benden yarım tur sonra başlayan kulvar arkadaşım yarışı benden önce bitirmişti bile.

700 metreyi de döndükten sonra son 100 için serbest yüzeyim derken orayı da kurbağa ile bitirip elimi finiş için uzattığımda platin saçlıdan gelen “Tamam, bitti” mesajı ile en azından eleme yarışını diskalifiye olmadan, süreyi bitirmeden ve benim için en önemlisi pes etmeden bitirmenin hazzını yaşadım. Yani Türk gibi başlayıp, bir Alman disiplini içerisinde yarışı bitirmiştim de, bir İngiliz geleneği olan kazanmayı acaba başarabilecek miydim?

Benim yarışımı bitirip, kendisinin kulvara girmesi için bekleyen diğer yarışmacıya verilmek üzere boneyi çıkartıp hakeme uzattım ama az önce çivileme atladığım yere tırmanmayı gözüm yemedi. Hakem hanıma “Ben buradan tırmanamam” deyince kenardan çıkabileceğimi söyledi. İplerin altından aşıp yandaki 3 kulvarı geçme kısmı sonrasında kenara varıp yukarı kendimi çekerken sol baldırıma girmeye çalışan krampı engelledim ama baldırımda biraz ağrı kaldı. Yarışa başlamak için suya atladığım yere gidip terliğimi giyip havluma sarındığımda vücudumun rahatladığını ve en azından başvurumu yaptığım gibi elemeyi de tamamladığım için sadece derecemin iyi olması ümidindeydim.

Askıya asılı çantamı alıp, çaldırmadığıma da şükrederek, ıslak mayomu çıkartıp dinlenmek üzere tribüne çıktım. Biraz soluklanıp önce yanımda getirdiğim muzumu yedim, ardından yarım litre proteinli sütümü içtim. Bu arada beynime de yeterli miktarda oksijen gitmeye başlamış olmalı ki, yarışı bitirip hakemden teslim aldığım nüfus cüzdanımı nereye koyduğumu hatırlayamadığımı özümsedim. Önce çantanın bütün ceplerine ve bölmelerine baktıktan sonra artık sahip olmadığımı anlayıp hemen soyunma odasına indim ve giriş bankosuna kimliğimin getirilip getirilmediğini sordum. Adam elindeki bir tomar kimliğin içerisinden benimkini bulunca hem eşeğini kaybedip bulmuş gariban gibi sevindim hem de diğer kimlikleri görünce kimliği düşürmenin düşürmemekten daha revaçta olduğunu anladım.

Kimliğime tekrar sahip olunca, bu kez daha rahat bir şekilde tribünden yarışan diğer yarışmacıları seyretmeye başladım. Yarışan yarışmacıların bir kısmı, gayet güzel bir şekilde serbest yüzüyorlar, hatta dönüşlerde takla atarak hem hızlarını kaybetmiyorlar hem de bu işi profesyonelce yaptıklarını gösteriyorlardı dolayısıyla seçmeleri geçip de Boğaz’ın serin sularında kulaç atacaklarına şüphe yoktu. Bir ya da iki tanesi ise hakemlere devam edemeyeceklerini bildirip daha süreleri dolmadan havuzdan ve seçmelerden ayrıldılar. Bunlar, benim bir ay öncesi halimde, yazın denizde yüzebilen ve biraz kondisyon yapıp gelmiş ama muhtemelen havuzda 800 metreyi kısa sürede yüzmeyi denememiş katılımcılardı. İşi iyice abartıp sırtüstü ve yavaş tempoda yüzenler ise işin sadece kazanmak olmadığını, güçleri yettiğince yarışı sürdürüp en azında verilen sürede verilen mesafeyi bitirmeye çalışıyorlardı. Saat 1’e doğru geldiğinden bir ara vermek üzere yeni yarışmacı almayıp, havuzdakilerin yarışlarını bitirmelerini bekledikten sonra bir düdük marifetiyle tüm hakemler ayağa kalktılar ve ikinci bir düdük komutuyla birbiri ardına yürüyerek havuz başını terk ettiler. Yani hakemlerin ciddiyetine diyecek yoktu.

Hakemler de havuzu terk ettiğine göre artık orada durmanın fazla anlamı yoktu ve kaslarda yoğuşan laktik asidi bir an evvel atmak üzere Burhan Felek Spor Salonundan emin adımlarla Kadıköy’e doğru yürümeye başladım. Yani aktif dinlenme yaparak hem asidimi hem de stresimi atmayı düşündüm. Yolda rastladığım ilginç bir diyalog beni rahatlatıp seçme stresinden kopardı. BMV cipiyle yolda gitmekte olan bir adamın aracından inip arkasındaki iş makinası operatörüyle olan diyaloğu çok ilginçti. Operatör yeminler ediyor ve adamın aracına çarpmadığını, sadece kepçede bulunan kazmanın fren yaptığında devrilerek sapıyla araca vurduğunu iddia ediyordu. Cipin sahibi de, muhtemelen vuruğun düşen sap tarafından yapılamayacağını, bu işin kepçe tarafından yapılmış olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Her ne kadar bir iş makinasının çalışmasını seyretmeyi sevsem de, operatörünün yaptığı eşekliğin sonrası münakaşasını seyretme gücüm olmadığından yoluma devam ettim. Bu arada yaklaşık beş dakika sonra kepçenin yanımdan geçip gitmesi işin bir şekilde tatlıya bağlandığını ya da cipin sahibinin yılıp işi orada sonlandırdığını gösteriyordu. Yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüş sonrası Kadıköy’e vardım ama vardığımda durumum beni doğurtan kişinin tecavüz edilmesi ile eş değerdi.

Dedikleri gibi bir hafta sonra açıklanan derecem beklediğim süre olan 20 dakika civarından daha kötü bir derece olarak 23:44.20 olarak açıklandı. Bu derecemin yetip yetmediği heyecanı ile fark ettim ki, İstanbul dışındaki elemelerin bir kısmı Haziran ayının ikinci yarısında olduğundan, nihai durumu görüp yarışa katılıp katılmayacağımı öğrenmek için daha en azından bir aylık bir süre olduğundan “Ümit fakirin ekmeği, ye Mehmet ye” diyerek şimdilerde Ramazan ayını idrak etiğimiz için antrenmanlara ara versem de Bayram sonrası aynı ciddiyetle yüzmeye devam edeceğim. Artık kısmet.

Bekle beni Boğaziçi, sende gene yüzeceğim.

374

372

Yorum bırakın