372 – Yarış 4


Hepsi yalan burası gerçek. Eleme için ıslanma zamanı

25 Mayıs 2018

Mehmet’in olimpik ile imtihanı

Ortam benim yaklaşık 1 aydır antrenmanlarımı yaptığım ortama hiç benzemiyordu. Öncelikle çok kalabalıktı ve biraz loştu. Hakemlerin oturduğu ve yarışmacıların suya girip elemeye başladıkları kenarın diğer taraf olan karşısı bahçeye açılıyordu ama dışarıdan gelen güneş ve serin hava içerideki rutubetli havanın kasvetini yenemiyordu. Hazırlanmış sporcular hakemlerin arkasında kulvarların boşalmasını beklerken bir kısım da gruplanmış olarak son talimatları dinliyorlardı. Bizler de soyunma odasından salona girmiş, bize talimat verilmesi gereken yerin boşalmasını beklemeye başladık. Derken bizi de grup olarak talimat köşesine aldılar.

Babacan tavırlı ve bir hayli tecrübeli olduğu anlaşılan bir hakem bizim gruptaki kadınlara aralarında anne olan olup olmadığını sorup hepsinden olumlu yanıt alınca ne yapacağını bilemedi. Çünkü günün anlam ve önemine binaen, Anneler günü için yapılacak röportaj için bir kişiye ihtiyaç varmış. Bu durumda seçmeyi en tecrübeli yarışmacı adayını alarak çözdüler. Bizim 15-16 kişilik grup hep amatör yeteneklerden oluştuğu için bir hayli heyecanlı idi. Kadınlardan bir tanesinin geçtiğimiz yıl da elemeye katılıp kendi yaş grubunda yarışan 15 kişi içerisinden ilk 4 kişinin elemeyi geçip kendisinin geçemediğini öğrendiğimde elenme olayının benim başıma da gelebileceği gerçeği kafama dank etti.

Derken hakem bize uymamız gereken kuralları ve diskalifiye şartlarını belirtti. Yarışırken diskalifiye olmak için ya kulvarları ayıran ipi tutmak veya çekmek, kulvar sonunda dönerken değmeden geri dönmek veya en önemlisi havuz tabanında yürümek gerekiyormuş. Ancak 2.40 olan derinlik sebebiyle şimdiye kadar da kimsenin bu sebeple elenmediğini ekledi. 2.40 olan derinliği duyunca içim daha bir hop etti çünkü benim antrenman havuzum sadece 2.10 derinlikte idi ve acaba burada yapabilecek miydim? Bizi yerlerimize almadan önce de saat-küpe-taşlı yüzük takılmayacağı, yarış sonunda hakemlerin ketum davranıp derecemizi söylemeyeceği ve yarış esnasında kendi gidiş geliş adedimizi kendimizin sayması gerektiği ve 700 metre sonunda bitirdiğimizi düşünüp bırakırsak uyarılmayacağımızı veya 800 bitip de devam edersek dur denmeyeceğini söyleyince “Ya sayarken hata yaparsam ne yaparım” endişesi de diğer korkuların yanında yerini aldı. Ama son anda, merak etmeyin, eğer 700’de bırakmaya yeltenirseniz, “Devam et, daha bitmedi” diye yardım edileceğini gizli bir bilgi olarak ekledi.

Yarışa gelen herkes bone ve gözlük takıyordu ama bize yarış esnasında verilecek boneleri takmamız gerektiği bir emir olarak verildi. Her kulvarda 2 yüzücü yüzeceğinden her kulvara aynı renkli 1 ve 2 numaralı boneler ayrılmış ki hakemler hata yapmasın diye. Dolayısıyla istenirse bone üzerine bu bonelerin de takılabileceği söylendi ama bone zaten kafayı mengene gibi sıkan bir şeyken üzerine ikinci boneyi giymeyi düşünmedim bile ama yanımdaki genç yarışmacı ikinci boneyi kafaya geçirince kendisini “Yaptığından emin misin?” diye uyarınca “Sağol abi ya, hiç farkında değildim” diyerek kendi bonesini çıkarttı. Bu arada uyanık çocuk boşalmakta olan bir kulvara yanaşıp kendini oraya akredite etmişti.

Bense biraz geride kaldığımdan herkesin yerini alıp yarışa başlamasından sonra başlama durumunda olduğumdan, kenara biraz yanaşıp diğerleriyle aynı hizaya geldim. Bu arada kulvar başlarında ikişerli olarak oturup her kulvarda yarışan yarışmacıların sürelerini ayrı ayrı tutan gayet resmi ve bir örnek giyinmiş hakemlerden platin saçlı bir kadını görüp o kulvarda yarışmayı istedim. Ve ilginçtir, kalp kalbe karşıdır hesabı, kadın kulvar boşalınca beni yanına çağırıp bir önceki yarışmacının kafasından çıkarıp uzattığı boneyi bana vererek hazır olmamı istedi.

Kendi bonemi zaten çıkarmış olduğumdan bana verilen boneyi kafama geçirdim ve artık ok yaydan çıkmıştı ve geri dönülmeyecek bir noktadaydım. Yarış su içerisinden başlayacaktı, yani atlayarak başlanmayacaktı. Bu benim işime geldi çünkü bonem ve gözümde gözlükle suya atladığım her seferinde gözlük sıyrılıp boğazıma iniyordu ve onu düzeltmek zaman alıyordu. Suya girmem istendiğinden biraz da havalı bir şekilde hemen çivileme suya atlayınca burnuma dolan su beni biraz sersemletti. Bunun sebebi de burada başlangıç noktasında su yüzeyinden yaklaşık 50 cm’lik bir yükselti vardı ki Üniversite havuzu hemzemin olduğundan alıştığımdan daha yüksekten atlamış oldum. Burnuma dolan suyun genzime dolmasını da fazla önemsemeyip, bir an evvel bitsin diye “Tamam hazırım” mesajını verdim.

Hakem birden ciddileşip yabancılaşıverdi ve “ON YOUR MARKS” diye bağırıp düdüğünü çaldı. İşin ciddiyeti had safhaya vardığına göre benim de ciddi olmam gerektiğini düşünüp ayağımla kendimi duvardan ittirip başladım serbest yüzmeye. Ama nasıl ciddiyim anlatamam. Bir ara fark ettim ki, gayet rahat nefes alıyorum ve normalde her sağ kulaçta nefes alırken iki sağ kulaçta bir nefes alıyorum. Bu arada Türk gibi başlamak sözünü yerine getirmiş durumdayım ve gayet seri bir şekilde serbest yüzmekteyim.

Tabi şeytan gene rahat durmadı ve çaktırmadan vesveseyi sokuverdi beynime. Önce “yahu, git git bitmiyor. Bu kulvar da ne uzunmuş” diyerek olimpik ölçülerdeki kulvarda yüzme mental olarak ağır gelmeye başladı. Sonra “Burası bu kadar kalabalık. Mikrop olmasın diye daha fazla klor katmışlardır. Dolayısıyla sanki kloru fazla suda yüzmek daha mı zor ne” diyerek yüzüşüm yavaşladı gibi. Kulvar sonuna vardığımda nefesim yine kesilmişti. Daha doğrusu ciğerleri gereğinden fazla hava ile doldurmuş olmaktan nefes nefese kalmıştım. Dönüşü yaptıktan sonra “Aslan ile kaplumbağa olayındaki Senin şapkan nerede?” hesabı kurbağalamaya geri döndüm. 100 metre biteceğine yakın gözüm benim kulvarın hakemlerine ilişti. Aman yarabbim, o da ne? Benim süreyi tutması gereken Platin Saçlı ortalarda yok. “Ben şimdi 100 metre değerim yazılmadan yüzmeye devam edersem 800 yerine 900 mü yüzeceğim?” diye düşünürken diğer hakem benim derecemi kâğıda geçirdi de rahatladım. 100 metreyi döndükten sonra kurbağalamaya devam ettim. 200 biterken benim hakemin yerine geçmiş olduğunu görünce biraz rahatladım. Artık derecemin yazılmasında sorun olmayacaktı. Ama bu ani rahatlık birden ters tepti gibi. 200 metreyi döndükten sonra karşıdan gelen ışığın yarattığı loş ortam yüzünden kulvar sonunu göremeyince, yarışı bitirememek hissi birden bütün enerjimi aldı götürdü. Elemeyi o an orada bırakmayı düşündüm. Tabi ilkokul beşinci sınıfta İzmir kapalı yüzme havuzundaki seçmede daha ilk turun ortasında, hayatımda ilk defa olarak tuzsuz suda yüzmenin getirdiği şaşkınlık sebebiyle yarıda bırakmak zorunda olduğum yarış da hatırıma geldi.

Haftaya devam ediyor muyum yoksa etmiyor muyum……

373

371

Yorum bırakın