369 – Yarış_2


20 Nisan 2018

Malum geçen yaz televizyon seyrederken katılmaya heveslendiğim Boğaziçi Kıtalararası yarış vardı ya, ona katılma için verdiğim mücadelenin devamı

Bindim bir alamete – 2

Ertesi gün “Herhalde bilgisayar olmuştur” diye gittiğim Sevtün Hanım’ın hakikaten bilgisayarı düzelmişti ama ne yazık ki bana vereceği yeni bir sevk kâğıdı yoktu. Çünkü Sağlık Bakanlığımız kendisine, branşı Spor Hekimliği olduğu için sadece Eforlu Solunum Testi için yetki vermişti. Bana önerdiği çözüm ise bir Kardiyologdan randevu alıp kendisinden sevk olmam oldu. Ben buna şiddetli itiraz etsem de Erenköy Fizik tedavi merkezinde kardiyolog olmadığından “Adım Hıdır, Elimden gelen budur” mesajından fazla bir sonuç alamadım. Ama yılmadım. Derhal “Hasta Hakları” biriminde hakkımı aramaya yöneldim. Doğal olarak yarışma için spor hekiminden onay almam gerekiyor ve spor hekimi de sağlam olduğumu görmek adına benden test istiyordu ama istediği testi isteme yetkisi yoktu. Hasta haklarındaki görevli beni haklı bir hasta olarak gördü ama her ne kadar ismi Hıdır olmasa da çözümü benim Sağlık Bakanlığına doğrudan başvurmam gerektiği oldu. Bu arada MHRS sisteminden Siyami Ersek hastanesi kardiyologlarından randevu almak için acele etmem gerekiyordu çünkü randevular inanılmaz bir hızla dolduruluyordu. 7 Şubatta yaptığım başvurunun gereğini yerine getirebilmek için ancak 9 Mart gününe randevu alabilmiştim. Nasıl olsa Mart sonuna kadar evrakları teslim etme mühletim vardı.

Bu arada sorunu olan sorumlu bir vatandaş olarak Sağlık Bakanlığı sitesine girip iletişim adresini alıp onlara durumumu anlatıp bu SUT kodu sorunsalını dile getirdim. 27 Şubattaki mesajıma yaklaşık 1 hafta sonra başımızdan git gibi mesaj geldi:

Hastanelerimizde hekimler uzmanlık alanları doğrultusunda tahlil ve tetkik isteminde bulunabilirler. Bu nedenle kardiyoloji hekimi tarafından efor tetkik istemi gerekmektedir. Bilgilerinize sunulur…

Tabi Hoca Nasrettin’in torunu olarak “Bu kediyse et nerede, yok eğer etse kedi nerede” misali “Eğer yetkisi yoksa neden efor testini istiyor, yok efor testini isteyecekse neden yetkisi yok” diye soramadığımdan durumu kabullenip bu durumdan zevk almanın daha doğru olduğuna karar verip ipin ucunu bırakıverdim.

Bu arada 9 Mart günü gelip çattı ve ben kardiyoloğa gidip daha yerime oturup da derdimi tam olarak dile getiremeden doktor çekmecesinden matbu bir kâğıt çıkarıp üzerini mühürleyip aşağıdaki sekreterinden efor testi için gün almamı söyledi. Keşke daha önce hiç randevu almadan gelseymişim de doktordan aynı kâğıdı alsaymışım. Ardından uğradığım sekreteri bana verebileceği en yakın tarih olan 16 Mart için Haydarpaşa’daki Efor merkezi için onay verdi. 1 hafta zor geçti ama bana ait randevuma benden istenen saatten 45 dakika önce varıp teste girmek istiyordum ki şu iş bitsin. İçeri girip belden üstünü soyup üzerimize giydiğimiz önlüğün altından taktıkları sonsuz sayıdaki probu daha sonra koşu bandı üzerindeki kablo yığınına bağlayarak beni önce yürütmeye sonra koşturmaya başladılar ki sonlara doğru rampayı da kaldırıp iyice zor hale gelen testi neyse ki kazasız bitirdim. Bu arada aradan geçen yaklaşık 3 haftalık sürede acaba bir sorun çıkar mı diye yaptığım için için kuruntuların da boşa çıkmış olması sevindirici oldu.

Test esnasında yan koşu bandına çıkan bir test insanı, hayatında ilk defa koşu bandına çıkması sebebi ve hiç de alışamadığı için doktor tarafından “Testi tamamlayamıyor” diye geri gönderildi. Ama adamı seyretmek hakikaten çok eğlenceliydi. Bant normal yürüyüş temposunda çalıştırılırken adam üzerinde koşmaya başladı ve bandı geçip makinaya çarptı, makinaya çarpınca bu kez durdu ama durunca bant da hareket halinde olduğundan arka taraftan düşme tehlikesi atlattı. Tekrar koşmaya başlayınca durumun kötüye gideceğinden şüphelenip iki koluna girmiş olan görevliler, adamın başına bir şey gelmesin diye havaya kaldırıp ayaklarını banttan kesiler ve bandı durdurarak kalbinde sorun var mı diye teste gelen adamın kafasını gözünü yarmasını engellediler. Tabi adam kollarından kaldırılmışken bile ayaklarını hala daha koşma temposunda atmaya çalışırken görevlilerin çilesini seyretmek paha biçilmezdi.

Test sonucunu alıp Sevtün Hanıma götürmek üzere yeni bir randevu almaya çalışırken gördüm ki, doktor hanımdan, ya görevli ya da izinli olduğundan, ay sonuna kadar randevu alınamıyor. Bu durumda pozitif ayrımcılığı bir yana bırakıp erkek doktordan ertesi gün için randevumu aldım. Randevuma gittiğimde zaten gerekli tüm testlerim ve sonuçlarım olduğundan doktorla sadece sohbet etme süresi sonrası “Doktor Onayı”mı aldım ve evraklarımı bir an önce yetiştirmek üzere kargoya verdim. Şubat ayının yedisinde başlattığım kaydımı mart ayının yirmisinde ilgiliye teslim edebilmiştim. Ama bir Türk olarak, “tamam, evrakları teslim ettik ama eksik bir şey bulurlar mı, başvurumun tamamlanmasında sorun olur mu” diye ikirciklenerek geçen yaklaşık 2 haftalık süre sonrasında e-postama gelen “Evraklarınız incelenmiş ve seçmelere katılmanıza karar verilmiştir” mesajını alınca artık işin üç nalla bir ata kalması durumuna geldim.

Yarışa katılmaya karar verdikten sonra Eylül başı ile birlikte bir spor salonuna yazılmış ve biraz yağdan kaybedip biraz da kas yapmış olsam da mayıs başında neredeyse üç hafta sonraki seçmelerde beni koşturmayıp yüzdürecekleri için havuzu da olan ve bize yakınlığı sebebiyle yürüme mesafesindeki Acıbadem Üniversitesi – Kerem Aydınlar Yerleşkesindeki spor salonuna da yazıldım. Kaydoluşumun hemen sabahında saat 6.30 gibi havuza vasıl oldum. Bonemi takıp mayomu giyerek, havuzdaki diğer yüzücülerden sadece saçlarımdaki beyazlarla ayrılıyorum diye düşünürken, 25 metrelik kulvarın ortasına vardığımda nefesim kesildi ve nefes nefese hemen kurbağalamaya geçip yıllar önce seçmelere katılmak üzere gittiğim İzmir kapalı yüzme havuzundaki hüsranı yaşamadım.

Kulvar 25 metre ve ben daha yarısında kesilince beni bir paniktir aldı. Çünkü mayıs başındaki seçmelerde bizleri 800 metre yüzdüreceklerdi. Çaktırmadan yavaş ama emin kulaçlarla gidip gelmeye başladım. Havuza ikinci girişimde bu kez tek seferde kulvarı tek yönde bitirebildim ama ben gene bittim. Seçmelerde bu kulvarın 32 defa kat edileceği düşüncesi beni bir hayli düşündürüyor. Ama bu arada neredeyse yarım asırdır suda yanlış soluduğumu öğrendim. Sağolsun havuz kenarındaki görevli eğitmenlerle olan sohbetlerimde yüzme konusundaki cehaletimi yavaş yavaş gideriyorlar. Yanlış soluma işi ise suda havayı burundan verip ağızdan alınca ritim daha kolay yakalanıyormuş. Ağızdan hem alıp hem verince arada bir bekleme kısmı vasıl oluyor ki bu da esas yorgunluğu oluşturuyor gibi.

İnşallah antrenmanlarla bu sorunu aşarım diye düşünüyorum ama seçmelerde barajı aşabilir miyim bilemiyorum. Boğaz’ın o serin ve derin sularında yüzmeyi ne kadar istiyorum halbuki.

370

368