357 – Kan IV


20 Temmuz 2017

Geçenlerde fark ettim ki, bazı şeyleri epeydir ihmal etmişim. Birincisi, bir aralar gayet düzenli bir şekilde neredeyse üç ayda bir yaptığım “KAN BAĞIŞI” olayını sağlık sorunları ve bir doktorun “Artık o kadar sık vermeyin, yaşınızı dikkate alın” söylemiyle azaltmıştım. Bir de on senedir geleneksel olarak her Cuma yazmaya çalıştığım CUMA YAZILARIMI araya giren bayram, seyahat, kıl, tüy gibi sebeplerden bir ayı aşkın süredir yazmamışım.

Geçen akşam, iş dönüşü genellikle arabalarıyla gelen arkadaşlara takılıp eve motorize Kıaılay_KanBağış.jpgolarak dönerken, işleri olduğundan metro ile dönmeye karar verince kaç zamandır aklımda olan KAN VERME eylemini gerçekleştireyim dedim. Ofisten çıkmadan önce birkaç bardak su içip, öğlen yemeğinden sonra da geçen zamanı göz önüne alıp hemşirenin ölçeceği tansiyonumun düşük çıkma ihtimalini de ortadan kaldırmak üzere her zaman yediklerimden de farklı olması için lahmacunun peynirlisi olması itibariyle peymacun adını alan gıdadan bir adet tüketerek, artık neredeyse GEZİCİ adını kaybedecek Kadıköy rıhtımındaki Beşiktaş iskelesi önüne konuşlanmış TIR dorsesinden mamul “Kan alma birimine” gittim.

İçeride yer sıkıntısı olduğundan dışarıya konmuş bir masa ve etrafındaki sandalyelere Kızılay_GeziciBirim0oturup, üniversite zamanlarında vize ve final sınavlarında doldurmamız istenen A3 boyunda, ortasından ikiye katlanarak daha insani boyutlara indirgenmiş formu doldurmaya başladım. Formun ucu açık olan kısımlarını doldurmak ne kadar kolaysa, evet-hayır şeklinde şık olarak cevaplanması gereken kısma gelince aklıma daha önceki dolduruşlarımla kan vermek üzere düşüncelerim ve bir arkadaşımın başına gelenleri düşününce gülmekten alamadım kendimi.

Sorular gayet basit ve doktorlar da kolay kontrol edebilsinler diye ilk soru olan “Bugün kendinizi kan vermek için iyi hissediyor musunuz?” sorusunun EVET olması dışında “AİDS misiniz?”, “Hiç erkek erkeğe cinsel ilişkide bulundunuz mu?”, “Deli Dana hastası mısınız?” gibi HAYIR olarak işaretlenmesi gereken ve esasen YASAK SAVMAK olarak nitelendirilebilecek bir bölüm. Arkadaşım ise EVET ve HAYIR kutucuklarını ters olarak işaretleyince kan verme merkezinde doktorun hakaretlerine maruz kalmış: “Hanımefendi siz nasıl bir insansınız? Nasıl bir hayatınız var?”. Tabi kutsal bir görev için kan vermeğe gitmişken böyle bir soruya muhatap olmak hoş olmasa da sonra durum anlaşılınca hoş bir anı olmuş.

Formu doldurduktan sonra dorseye girip hemşireye formu uzattıktan sonra benim için kan vermenin en zor kısmı olan tahlil için parmağımı uzattım. Muhtemelen artık sadece “kan sayımı” yapılarak daha ekonomik hale gelen tahlil işlemi bitip tansiyonumu bile ölçmeden beni yan taraftaki doktora yönlendirdiler.

Paravanın arka tarafına geçtiğimde önündeki bulmacaya kafayı gömmüş ve yanındaki radyoda çalmakta olan 1980’ler Türk Sanat Müziği parçasına eşlik ederken adeta sevgilisinden yeni ayrılmış ve efkârını ancak kadehindeki alkol ile kulağına akseden şarkıya umarsızca eşlik eden, yaşlıca doktorun beni fark etmesini bekledim ama nafile. Baktım benim gelişimi görmedi, daha doğrusu görmeye imkânı ve niyeti olmadığından adeta kapıyı tıklatır gibi paravana tıklattım. Müziğinden ve çözmekte olduğu bulmacadan ayrıldığı için mutsuz ve kapının tıklatılmasından da rahatsız olup elimdeki formu aldı. Ama nüfus kâğıdımdan TC kimlik numaramı sisteme girip daha önce bağışlamış olduğum 77 rakamını görünce kendisini rahatsız etmiş olmamı unutup daha saygılı bir duruma geçti. Tansiyonum da ölçülmeden elime verilen kan torbaları ile müsait bir yatağa geçtim.

Yan koltukta kan verme işlemi devam eden 20 yaşında bir kızcağız yatmaktaydı.

Heyecanı konuşmasından ve arkadaşına yaptığı şakalardan pek bir belli oluyordu ama işlem tamamlandıktan sonra artık daha fazla dayanamayınca hemşireler koltuğunu ayakları yukarı, başı aşağı konuma getirip koklaması için burnuna alkol dayamak zorunda kaldılar. Ama kendine geldikten sonra kadınlar için kan verme limiti olan 4 ay sonra tekrar gelmek üzere vedalaştılar. Bense koluma takılan iğne ile kanı pompalarken 78inci bağışa ulaşmamı kutlayan görevlilerin pompalaması ile okşanan gururumun çıktığı doruklardan aşağı inmesini bekliyordum.

Kan torbasının çalkalanarak durduğu teraziden 450 gram oldu sinyalinden sonra görevli HEMŞİR beni iğne ve hortumlardan arındırdıktan sonra bana gerekli uyarıları yaparken “Size bunları anlatmak ne kadar gerekli bilemiyorum” derken aklıma daha önceki kan alışlarında iğne çıkarıldıktan sonra kolunuzu büküp diğer elinizle bastırın derlerken, son birkaç senedir kolunuzu bükmeden bastırın diye yönlendirmelerinden, tıbbın devamlı ilerlediğini görüp, “Ben bunları zaten biliyorum, anlatmana gerek yok” mantığını gütmeden dediklerini sonuna kadar aynı ilgi ile dinledim.

Kızılay_GeziciBirim1Yalnız ilginçtir, ben muhtemelen ayağımı sürterek içeri girdim de, peşimden bir sürü bağışçı daha girdi diye düşünürken, hemşir ile olan sohbetimde, gezici ekip olmalarına rağmen, günlük 150 adetten aşağı kan toplamadıklarını söyledi. Yani eskisi gibi duyarsız değiliz sanki bu kan verme olgusuna.

Kan verdikten sonra bir an evvel vücudun kaybettiği sıvıya kavuşabilmek için dinlenme alanında artık Kızılay’ın kendi adını taşıyan meşrubatlar bulunmakta. İlk kan verdiğim zamanlar ev yapımı pastane limonatası ve Eti petit beurre bisküvi verilmekteyken zamanla önce bisküviler Ülker ile değiştirildi. Ardından limonata yerine suda eriyen TANG tarzı içeceklerden sonra, “Yahu biz Kızılay’ız, kendi üretimimiz de var. Ne diye başkalarını zengin edelim” demiş olduklarını umduğum bir kararla piyasada tutmayan meyveli sodalarını bağışçılara sunmaktalar.

Kızılay_NarlıSoda.jpgGerçi kimsenin rağbet etmediği için bana kalan son şişeler olan NARLI sodalardan keyif aldım ama acaba bunlardan başka seçeneğim olmadığından “kaçınılmazsa zevk al” prensibi sebebiyle mi yoksa hakikaten hoşuma gittiği için mi oldu tam bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa, o da bağış miktarımı adet olarak 78’e, kilo olarak da 30’un üzerine çıkardığımdır.

 

356

358