314 – Bana Amca dediler


9-10-2015

Bana Amca amca amca dediler

Bireysel Emeklilik ile ilgili, bana pek de inandırıcı gelmeyen bir reklam vardı. Hatta, arada tekrar ısıtıp yayınlıyorlar. Gençten bir kız arabasına binerken çocuğu ile arabasına bir şeyler koymakta olan bir başka genç anne, “Kızım, merhaba desene teyzeye” dediğinde birden hava kararıp bulutlanıyor ve “bana teyze, teyze , teyze dediler” şeklinde isyansı bir şarkı dile getiriyor. Tabi reklamcıların cinsiyet eşitsizliği yaratmaması ve bundan ders çıkarmayacak erkekler vardır düşüncesiyle aynı reklamın “topu atar mısın, Amca?” şeklinde bir versiyonu daha var. Bunda da hava birden kararıp bulutlanıyor ve adam da duruma uygun olarak Bana Amca, amca, amca dediler“. Reklamın amacı herkesin birgün yaşlanacağı ve yaşlandığında bir güvencesi olması gerektiğinin vurgulanması.

Bu reklamı ilk seyrettiğimde, zaten bireysel emeklilik konusunda gereken adımları atmış biri olmanın yanı sıra yeğenlerimin, bana her ne kadar “amca” olarak değil de dayı ve emmi olarak seslenmeleri dolayısıyla bu yaşlanmanın değil de yaş almanın durumunun farkındaydım. Bu arada hareketlerdeki bazı yavaşlamalar fizyolojik yetersizliği belli ediyordu. Bir de 23 sene kesintisiz çalıştığım işimden emekli olup devletten “yaşlılık aylığı” alıyor olmak da bir göstergeydi. Ancak her ne olduysa, dün metro kullanmam gerektiğinde ortaya çıktı.

Sabah gayet neşeli bir şekilde evden ayrılıp hızlı adımlarla Kozyatağı Metro durağına vardım. Birkaç tane aktarma yapacağım için İstanbul Kartıma da bir miktar para yükleyip Marmaray aktarmasını yapmadan önce kullanacağım kartal-Kadıköy metrosuna vardım. Saatin onu on geçiyor olması her ne kadar saat reklamında kullanılan bir durum olsa da mesai saatleri için işine gitmekte olanların çoktan işyerlerine ulaşmış olması sebebiyle etraf çok da kalabalık değildi. Gelen ilk trene rahatlıkla bindim ama Kozyatağı’nın Kartal kalkışlı Kadıköy istikametli trenin ara durağı olması sebebiyle oturulacak tüm koltuklar doluydu. Bundan hiç de rahatsız olmamakla beraber, bazen oturacak yer bulduğumda öncelikle elleri dolu ve/veya olgun bayanlar veya baylar için yerimi terk edip ayakta seyahat etmenin zaten bir toplu taşıma vasıtası ritüeli olması gibi bir durumum da vardı. Heyhat, ben bunları o ana kadar hiç düşünmemişken birden önümde oturmakta olan bir iyiliksever işgüzar “Özür dilerim, sizi fark etmemiştim” diyerek bana yerini vermez mi. “Teşekkür ederim” filan diyerek geçiştirmeye çalışırken “önemli değil, ben birazdan ineceğim” diyerek durumu biraz yumuşattı. Mecburen adamın kalktığı koltuğa oturdum ve bundan esasen vücudum çok da mutsuz olmadı. Bizim iyiliksever işgüzar nedense bir sonraki durak olan Yenisahra durağında inmedi ancak daha sonraki durak olan Göztepe’de, muhtemelen benim delici ve “Ulan, hani inecektin?” der gibi bakan bakışlarımdan rahatsız olup inmiş olabilir diye düşünüyorum.

Tek tesellim bu iyiliksever işgüzarın bana yer verirken “Amca, gel otur” diyerek seslenmemiş olması. Gerçi daha üniversitede okurken yapmakta olduğum bir Burhaniye-İstanbul otobüs yolculuğunda bana “amca” diye hitap edilmişti ama bunu bir saygı ve okuyup da önümdeki koltuğun arkasındaki fileye koymuş olduğum ve yönetciliğini halen daha Oğuz Aral (Ovuz Arel) yaptığı ve henüz Gölge Adam’a satılmamış olan GırGır dergisini istemek için biraz da yaranmak için böyle seslenmiştir diye düşünmüştüm.

Ama galiba artık hakikaten AMCA olduk ve yer verilmeye alışık olmak gerekiyor.

Önceki yazı 313 – Nirvana

Önceki yazı – 313

Sonraki yazı 315 – Suç ve ceza

Sonraki yazı – 315

Aynı kategorideki son yazı 251 – Duvarkağıdı 

Yorum bırakın