248 – Cuma tarifeli seferleri


4 Temmuz 2012

Evet, gene bir yaz geldi ve ben gene yollara düşmeye başladım. Tam on beşinci yaz oluyor ki ben hem bir yaz bekârı hem de bir yaz uzun yol şoförü olarak devam ediyorum hayatıma. Hani Erol Evgin’in bir şarkısı vardır ya “Şoför Mehmet deyip geçme, onun da bir kalbi vardır”, işte aynen öyle gene yollara vurmaya başladım rotamı.

Evlenip de çoluk çocuğa karışınca hem kızlarımız denizden ve güneşten fazlasıyla faydalansın, hem de onlardan fazla uzak kalmayayım diye izine çıkmadığım zamanların hafta sonlarını eski Şirin Burhaniye ilçemizin, yeni Şirin Gömeç ilçemizin sınırlarındaki Ar-tur’a gidip gelmeye başladım. Normal şartlarda Cuma akşamları saat 18 gibi koyulduğum yolu gece yarısı civarında tamamlıyorum. Dönüşüm de Pazar akşamları saat 8 ila 9 arasında başlıyor ve gece yarısını geçmişken evde sona eriyor.

Senede 8 ila 9 defa aynı yolu yapınca artık değil yollardaki çukurlar ve engebeleri bellemek, araba artık kendinden yolunu bulup hedefe kilitlenebiliyor. Ancak Karayolları Genel Müdürlüğü ile bir husumetim olmalı ki, her sene birkaç yerde anlamsız uzun tamiratlar yapmaktalar ve bu da tabiatıyla hedefe varışı geciktiriyor.

Geçen sene başlayan Balıkesir-Edremit etabındaki duble yol çalışmaları artık zıvanadan çıkmış durumda. Eskiden dar dağ tırmanışlarında bir kamyon arkasına takılarak kaybedilen zaman şimdi artık neredeyse 60 kilometre devam eden yol yapım sebebiyle iyice yavaş seyrediyor. Bu arada nasıl olsa yeni yol yapıyoruz diye mevcut yol üzerinde olan bozuklukları tamir etmediklerinden ve eski yolun da asfalt değil de kaplama oluşu sebebiyle bozulan yerler üzerinden araçlar geçtikçe geometrik bir şekilde artıyor ki yola yol değil de ay yüzeyi gibi kraterli demek daha doğru olabilir.

Ama Allahı var, eskiden hakikaten birer sorun olan Yalova rampası, Susurluk dönemeçleri ve Gelinderesi köprüleri artık daha kolay geçilebilen yollar halini aldılar. Eskiden İzmit-Yalova arası polislerin hız yapılmaması için radarla hız kontrolü ve geçilmezlerde şerit ihlallerini belirledikleri yerler değilmiş gibi şimdi hem duble yol halini aldı hem de refüjlere insanların karşıdan karşıya geçişlerini engellemek üzere koydukları beton bloklar yüzünden adeta “burada hız yapabilirsiniz” diyerek polisleri de ortadan kaldırmışlar.

Gölcük ve Karamürsel caddelerinde akşamları özellikle, adeta tabakhaneye mal yetiştirmeye çalışan kamyonlarla, Formula yarışı yapar buluyorsunuz kendinizi. Tabi burada bir de mühendislikten nasibini alamamış yol yapımını da göz önüne alırsanız, özellikle şehir merkezlerinde döner kavşağa benzetilmiş yuvarlak geçişlerde şerit ihlalleri had safhaya varıyor. Bir defasında önümdeki kamyon neredeyse 2 tekerlek üzerine kalkarcasına viraj aldı ki etrafta benden başka kimse olmamasına rağmen etraf “Yusuf, Yusuf” sesleri ile inledi.

İstanbul Deniz Otobüsleri İDO’nun yeni seferleri olan Pendik-Yalova, Topçular-Eskihisar ve Yenikapı-Bandırma seferlerini maalesef ki kullanmıyorum. Bunun yerine paşa, paşa İzmit Körfezini dolaşıyorum. Bu bana 100 kilometre fazla yol yapmama yol açsa da bekleme sorununu ortadan kaldırıyor. Normal şartlarda eğer hiç beklenmezse, Yalova-Pendik en güzel çözüm. Ancak bu yolu kullanmak için normalde 4 saatte aldığım bu yolda ya hiçbir yol yapım çalışması olmadan ve Arabalı’nın kalkış saatine uygun çıkmak gerekiyor. Bu da anlamsız bir stres ve dönüş günü olan Pazar’ın heba olmasına yol açıyor. Tabi bir de bileti haftalar öncesinden almak gerekiyor.

Eğer tarifesiz sefere binmek için Topçular’a gelip de karşıya geçmek isterseniz bu kez karayolunda başlayan kuyruğa girip yerine göre iki saati aşan kuyruk beklemeyi göze almak gerekiyor. Bu bekleyişin ardından bir saate yakın karşıya geçiş ve oradan da yarım saatlik yolu düşünürseniz, 100 kilometre daha fazla yaparak eve ulaşmam bana bir buçuk saate mal olduğundan hiçbir zaman Topçular’dan binmeyi alternatif olarak kullanmıyorum. “Azıcık aşım, ağrısız başım” diyerek paşalar gibi karayolunu kullanarak eve vasıl oluyorum.

Yalnız geçen sene Karayollarının bana atmış olduğu kazığı da hatırlamadan geçemeyeceğim. Asfaltlama çalışması sebebiyle TEM karayolunu Körfez çıkışında kapatıp yolu eski D100 yolundan verdiklerinde ilk geçişimi İzmit-Ev arası dört buçuk saatte kat ettim ki âhımı almış olan başta karayolları genel müdürü olmak üzere tüm müdürler, şefler ve dahi çalışanların bu ahımın etkisini hala daha gördüklerini tahmin ediyorum. Sebebi ise yukarıda TEM’de tamirat yapıp yolu parasız eski yola çevirirken eski parasız yolun da bazı kesimlerinde tamirat yapıyor olmaları.

Geçen sene oradan ikinci geçişimde “maymunun açılmış olan gözü” misali doğrudan parasız yola girmiştim. Arka koltukta da bana uyuyarak eşlik etmekte olan yeğenim Irmak uzun oturarak uyuklamaktaydı. Ben gaza gelip eski yoldan giderken o yolda kırmızı ışık olacağını hesaba katmayıp hız yaparken aniden yeşil olan ışığın kırmızıya dönmesi ile ani bir fren yaparak durmam esnasında arka koltukta uyumakta olan Irmak, maddenin kanunu gereği ataletini yenemeyip, tabi bir de uyuyor olduğundan, koltuktan ayak kısmına yuvarlanmıştı. Yalnız işin ilginci sanki son derece doğal bir şeymiş gibi anında toparlanıp koltuğa geri çıkıp, “yahu neler oluyor? Ben niye durup dururken düştüm?” bile demeden uyumasına devam etmişti.

Cuma akşamları saat 18 gibi fabrikadan yola çıkarsam, 470 kilometrelik yolda saat 18.20 gibi TEM karayoluna girebiliyorum. Yaklaşık 50 dakikalık bir yolculukla İzmit Batı gişelerinden çıkarak halka karışıyorum ve bundan sonraki yolculuğu ücretsiz yoldan tamamlıyorum. Yola çıktıktan sonra toplamda 2 saatlik bir yolculukla önce Yalova’ya vardığımda saat 20 oluyor. Haziran ayı içerisinde yapmış olduğum yolculuklarda güneşin batışını Mustafakemalpaşa civarında yaşıyor olsam da, yazın durumuna göre güneş artık Orhangazi yakınlarında batmaya başlıyor. Yalova-Susurluk arasını iki saate yakın bir zamanda alıyorum ki, buradan da eve varışım üçüncü bir iki saate mal oluyor. Yani toplamda altı saat süren yolculukta yolculuğun ilk yarısı daha dinç, ikinci yarısı biraz daha yorgun olunduğu için Susurluk’ta mola vermek kasılan kasların gevşemesi, uykunun bastırmaması için yüz yıkanması ve en önemlisi dolan idrar torbasının boşaltılması için ideal bir duruş noktası olarak dikkat çekiyor.

Burada durunca, bir kez daha maddenin kanunu olarak YÖRSAN dinlenme tesislerinde yenen içi kekikli, bol kaşarlı tostun yanında içilen Susurluk ayranı babamın bolca kullanmış olduğu adeta “Cennet Taamı” (cennet yemeği) sıfatını fazlasıyla hak ediyor. Ahir ömründe bu kekikli kaşarlı tostu yememiş olmak ne büyük bir kayıptır anlatamam. Yalnız tostu alırken bunu özellikle belirtmek gerekiyor. Susurluk meydanında yer alan YASA tesislerinde de duran tanıdık, eş, dost ve akrabalarım da var ama orada bu kekik olayının yaşanıp yaşanmadığını bilemiyorum.

Susurluk’tan yola çıktıktan sonraki 150 kilometrelik yol, artık hedefe iyice yaklaşılmış olmanın getirdiği moral takviyesiyle, şimdi her ne kadar yol yapımı sebebiyle biraz yorucu olsa da, eve varış ve peşinden yenen buzdolabından çıkarılmış envai çeşit meyve ve benim gelişim öncesi mutlaka pişirilmiş olan bir kremşokola, bir muhallebi veya hadi olmadı bir pasta dilimi ile taçlandırılıyor ki “yeme de yanında yat” tabiri bu durum için söylenebilecek en isabetli deyimdir diyesim var.

Bu Cuma gene yola koyuluyorum. Yolum açık olsun, afiyet olsun.

247

249

Yorum bırakın