236 – Lakap


3 Şubat 2012

Hikâyeyi bilir misiniz bilmiyorum. Kemal adlı kişiye arkadaşları durmadan lakaplar takıp dururlarmış. Bu Kemal’im de yazık kızarmış ama nafile. Yeni yeni lakaplar bulundukça bulunurmuş. En sonunda patlamış ve
”-Yahu artık bana lakap takmaktan, her gün yeni isimlerle hitap etmekten vazgeçin” deyince arkadaşları:
“- Peki, ne diyelim?” diye sormuşlar.
Garibim Kemal de
Sade, Kemal” deyin” dedikten sonra aradaki virgülü hiçe sayarak adamın kendi isteği üzeri “Sade Kemal” olarak hitap eder olmuşlar Kemal’e.

Ben de daha doğumumdan başlayarak lakap takılmasına, daha doğrusu kendi ismim dışında hitap edilmesine o kadar alıştım ki geçenlerde bir çetele çıkarayım dedim ki sonu gelmedi.
Öncelikle doğumumda pek de prematüre doğmuş sayılmayacak bir kiloda, 5.5kg, doğduğumdan biraz toparlak bir bebekmişim. E tabi bir de altta bez olunca basen bölgesi genişçe oluyor. Benim bu halimi gören akrabalarımızdan Ayten ve Mübeccel Ergüney’in anneleri Cemile Yenge bana ilk lakabım olan “Küp-Göt” ismini takmış. Elime verdikleri ve o zamandan beri de sakladıkları elinde ruj tutan plastik kız oyuncağı geçenlerde ziyaretlerine gittiklerinde yeniden elime alıp incelerken o zamanları tabi hatırlayamadım ama eski günleri hatırlayıp biraz göçenleri yad ettik.

Biraz daha büyüyüp artık bırakıldığı yerde oturabilen ve lüle saçları tıraş edilme yaşıma geldiğimde, dedem her zamanki gibi beni götürüp alabros erkek tıraşı yaptırdığında, okuldan dönmekte olan teyzeme dayım:
seni istemeye bir Amerikan subayı gelmiş. Seni içeride bekliyor” dediğinde teyzem
Benim evlenmeye hiç niyetim yok. Üstelik de Amerikalıyı ne yapayım?” diye hışımla içeri girdiğinde beni gördüğünde kahkahayı patlatmış ama hala daha Amerikan Askeri diye hatırlanırım.

İzmir’de oturduğumuz yıllarda karşı komşumuz Gevher Teyzenin de beni ve ablamı küçükkenki kızıla yakın saçlarımızdan dolayı Amerikalıya benzetip övünmesi de farklı bir yazının konusu ama yeri geldiği için hatırlatayım dedim.

İlkokul ikinci sınıftayken okulda tahtayı rahat görememe ve geçmez bir baş ağrısı ile gittiğimiz doktorda gözlerimin bozuk olduğunu anlayıp taktığım gözlüğü ne yazık ki hala daha, üstelik de numarası düşer dendiği halde bırakın durmayı hala yükselen numaralarla takmaya devam ediyorum. İşte bu neredeyse tüm ömrüm boyunca taktığım ve eğer ki ilk gittiğimiz göz doktorunda kahve içmişliğimiz olsaydı, hatırının bile artık kalmayacağı bu kadar zamanda bana gözlüğün getirdiği lakap ise “GÖZLÜK” oldu. Sanki ben bir hiçim ve tek var olma sebebim gözümdeki gözlükmüş gibi bana hitap edilirken “gözlüklü” bile değil de gözlük diye söylenmesi bana en çok koyan lakaplarımdandır.

Saçımın tarak karşısındaki dik duruşu sebebiyle bilhassa kâküllerim öne doğru çıkık durduğu için öncelikle FIRÇA daha sonra da bunun İngilizcesi olan BRUSH olarak adlandırılmam da fazlaca yadırganacak bir durum olmaktan çıktı. Hele ki GÖZLÜK ile karşılaştırıldığında en azından bana özgü olan saçım sebebiyle bunu hak etmiş olmanın gereğini yerine getirip kolaylıkla sineye çektim FIRÇA’yı.

Babam hep nüfusta ve devlet işlerinde karışıklığa meydan vermemek veya daha doğrusu daha az yer vermek için 2 isim koymuş hepimize. Ben de kızlarıma bunu aynen devam ettirdim. Çift isim olsa da Orta ve Lisede benim doğduğum zamanlarda sıkça bir isim olmasından dolayı Mehmet ismini nedense kullanamadım. Oysaki son iki sene FEN ve EDEBİYAT diye ayrılan şubelerimizin en şanssızı olan D şubesinden gelenlerin içinde 3 adet Mehmet gelene kadar sınıftaki tek Mehmet olmama rağmen genellikle soyadım olan ULUĞ ile hitap da ediliyordum. Ama ne zaman ki diğer 3 Mehmet geldi, bunu artık doğal bir olgu olarak kabul ettim. Ve bu arada şükür de ettim çünkü gelenlerden bir Mehmet’in lakabı KAVANOZ idi ki benimkiler bunun yanında zemzemle yıkanmış gibiydiler.

Tabi bu arada 4 şube olarak başlamış olduğumuz orta dereceli okul maratonunda D şubesi son şube olduğu için Edebiyat şubesi açılınca Edebiyat Şubesine ayrılanlar için yeni bir sınıf açılınca onlardan Fen Şubesine devam edecek olanları 3 parçaya ayırıp diğer şubelere dağıttılar. Bu dağıtım esnasında sevgili kuzenim Simten de diğer adı olan Zeynep ismiyle bizim sınıfa geldi. 1980 darbe öncesi zamanları yaşadığımız günlerde, Kürt-Türk ayrımı henüz yeni yeni ateşleniyordu ki dersi kaynatmak üzere biri bu Kürt-Türk olayı nedir diye derste bir soru ortaya attı. Canımdan çok sevdiğim kuzenim Simten de hemen atılıp:
Hocam ben anlatabilirim. Ben de bir Kürt’üm” dediği anda benim adım, ara sıra hala anılmakla beraber bir süreliğine Kürt olarak değişti.

Üniversiteye başladığımda artık Mehmet ismini kullanmaya fena halde kararlıydım ki, okuduğum hazırlık sınıfında Mehmet ismini ısrarla M. olarak kısalttıklarından ikinci ismim olan UFUK ile başladım. Ama bunun da şöyle bir faydasını görmedim değil. Bana biri UFUK olarak seslenirse her ne kadar simayı hemen hatırlayamasam da Boğaziçi Üniversitesinden biri olması gerektiğinin ayırdına varıp daha kolay tanıyabiliyorum.

Lakaplarım arasında beni en zorlayanlar tabidir ki, benim gücümün artık onunkini geçene kadar birer kedi köpek gibi geçinmekte olduğum sevgili ablamdan geldi. Öyle zamanlarda öyle acayip isimlerle beni çıldırttı ki akıl alır gibi değil. Bu isimlerden canımı en çok yakan da herhalde “KERAMET” olmuştur. Nereden çıktı, nasıl bana lakap olduğunu hatırlayamıyorum ama bu isim hala daha arada sırada ısıtılıp karşıma çıkmakta. Y.N: Yıllar sonra öğrendim ki, bu ismin tek sebebi isminle olan kafiyesiymiş, yani hem isim hem de bu lakap MET ile bitiyor.

Babam, Diyarbakırlı olmanın getirdiği ve çocuklarla biraz mesafeli durmak adına bizlere isimlerimizle değil de, PAŞA, VALİ gibi isimlerle hitap ederdi ki, bunlar da OĞLUM kadar yakın bulduğum için çok zorlanabileceğim isimler değildi. Benim kardeşime olan bir avantajım benim ona ismiyle hitap edebilme özgürlüğümken, onun bana ismimle hitap edemeyip, üstelik ABİ demeyi de belki de kendine yediremediğinden (ki ben de ablama hiç ABLA diye hitap etmemişimdir), bana seslenirken OĞLUM lafının hızlı olarak söylenmesi olan OL’M şeklini kullanması bir kaçış olarak yorumlanabilir.

Lakaplarımın en acıtmayanı ise Mehmet isminin doğal kısaltması olan MEMO veya teyzemin tabiriyle MEMOŞ, “Lakaplarından hangisini tercih edersin?” diye sorulduğunda vereceğim 2 seçenektir.

235

237

Yorum bırakın