223 – SIRA ARKADAŞLARIM


30 Eylül 2011

İlkokulu bitirdiğim İzmir’in Alsancak ilçesindeki Gazi İlkokulunu bitirdikten sonra girdiğim imtihanda başarılı olup o zamanki adıyla İzmir Maarif Koleji, bir sene sonra da değişen adıyla İzmir Anadolu Lisesinden Babamın İzmir’den İstanbul’a tayini çıkmasıyla taşınmış ve okulun muadili olan Kadıköy Anadolu Lisesine geçiş yapmıştım. Bizim orta ikiye başladığımız sene pek çok yeni nakil öğrenci bizim C şubesine gelmişti. Ben İzmir’den, Canan Erzurum’dan, Dilek Diyarbakır’dan, Nuriye Zonguldak’tan Anadolu Liselerinden gelmişken, Ali Amerika’dan, Serhat da Japonya’dan yurdumuza dönüş yapıp bizim sınıfa katılmışlardı. Sınıf mevcuduna göre bazı sıralara 2 kimilerine de 3 öğrenci oturuyorduk. İlk sene ben ve Japonya’dan katıldığı için lakabı otomatikman “Japon” olan Serhat, Erdinç’in yanına oturmuştuk. Bir süre sonra galiba yeni sıralar gelince ikişerli oturmaya başladık ve Erdinç başka sıraya geçti ve ben Japon ile beraber oturmaya devam ettim. Ancak yanımda oturduğu süre yeterli olmalı ki, Erdinç yanımda ayrılsa da gazabımdan kurtulamadı.

Burada bir parantez açıp Erdinç ile aynı sırada oturduğumuzdan bir anıyı aktarmalıyım. Bu beraber oturma esnasında Müzik dersinde flüt çalma işi çıkınca ben biraz bocaladım. İzmir’de okurken bize bir enstrüman çaldırmamışlardı ama imtihanlarda piyano ile bazı müzik parçaları çalıp notalaştırmamız istenirdi ve övünmek gibi olmasın müzik kulağımın iyi olması sebebiyle olsa gerek karne notum 10’du. İstanbul’a gelip de flüt çalarak not almamızı isteyen müzik hocamız, daha önceki senelerde flüt çalmadığımızı göz önüne almadığından bizi de diğer sınıf arkadaşlarımızla aynı kefeye koyup çalabilenlerin performansını bekler olmuştu. Nakil gelen diğer arkadaşlar bir şekilde flüt çalmayı öğrenmişler ancak benim bu işte biraz yavaş kalmam sebebiyle bir türlü beceremiyordum. Bir derste herkes kendi sırasında ayağa kalkmadan hocanın istediği parçayı çalarak karne notunu alacağı gün, sıra arkadaşım Erdinç’ten sıra bana geldiğinde ben çalar gibi, ses çıkartmayıp sadece ellerimi hareket ettirir gibi yaparken onun benim yerime çalmasını önce rica ettim. Daha sonra zorladım, belki de ihtar ettim ama Nuh deyip Peygamber demeyen Erdinç bunu yapmamış ve ben iyot gibi açıkta kalıp flütü çalamayınca not olarak 3 almıştım. Sonra bir de Hoca okuldaki öğrencilerden birileriyle sürtüşüp işi kavgaya dökünce okuldan atılmış ve ben ilk dönem notumu sene sonu notu olarak alıp ikmale kalmıştım. Sonra 1 ay ikmal derslerine katılıp flüt çalmayı öğrensem de imtihanda bize sadece GAM yaptırıp dersten geçirmişlerdi.

Bir Amerikan okulunda okuduktan sonra yazıldığı Türk okulunda yeterli azmi gösterememiş olmalı ki Serhat ne yazık ki sene sonunda sınıfta kaldı. Yanımda oturmuş olmanın dayanılmaz hafifliği ve Türkiye’ye alışamamanın verdiği gazla bir sonraki sene de geçtiği üçüncü sınıfta da kalarak peş peşe iki sınıfı ikişer sene okumuştu.

Orta üçüncü sınıfa geçtiğimizde sıra arkadaşım gene bir yeni transfer olan Yavuz olmuştu. Malum sıra arkadaşım sınıfta kaldığından yanım boştu ve fizik olarak ve gözlüğünü hesaba katarsak protezleri de benzediğinden sınıfta yanıma oturma gafletine düşmüş olmalıydı. Çünkü Yavuz da gazabımdan kurtulamamış ve üçüncü sınıfı tekrar okumak üzere aramızdan gelişinin bir sene sonrasında ayrılmıştı. Etkim Yavuz’da o kadar şiddetliymiş ki Yavuz nasıl oldu bilmiyorum ama üçüncü sınıfı üç sene okuyarak geçti.

Tabi bu arada bir sene önce kısa bir süre için yanımda oturmuş olan Erdinç de yanımda oturduğunun bir sonraki senesinde makus talihini yenememiş ve 1 sene kaybetmek durumunda kalmıştı.

Dördüncü sınıf olarak isimlendirilen Lise birinci sınıfta bu kez kurbanım Azmi oldu. Zannedersem bir sene önce onun yanında oturan sıra arkadaşı ya kalmış ya da bir başka okula kaydını aldırmış olmalı ki ben de o da sıra arkadaşsız kaldığımızdan bir nevi mecburiyetten sırada tabidir ki en çok bir sene sürecek olan beraberliğe adımımızı atmıştık. Azmi de mutat yanımda oturanların akıbetine uğramış ve ikmale kalmış olduğu derslerden en az iki tanesinden başarılı olamamıştı ki ertesi sene, yani lise ikinci sınıfta yeni bir sıra arkadaşı bulma durumunda kaldım.

Yeni sınıfta bu kez kurbanım İsmet oldu. Ben her ne kadar Fizik dersi hocamız Nursen Hanım ile daha ilk dersten başlayan bir göze girme olayı yaşadığımdan derste başarılı olduysam, İsmet benim kadar şanslı değildi. Nursen Hanım’ın ilk dersinde işlediğimiz ve benim ortaokuldan gayet net hatırladığım “Aynalar ve Yansımalar” konusunda sınıfta tek gönüllü olarak ilk derste başarılı ve inek öğrenci olarak yaftası yapıştırılmıştım. Sözlüde gösterdiğim başarıyı her ne hikmetse yazılılarda gösteremediğimden ilk dönem notlarım bir buçuktan iki, üç ve dört olmasına rağmen karne notum 4; ikinci dönem de aynı istikrar ve çıkışı devam ettirip 5, 6 ve 7 notlarıyla karneme 7 yazdırmıştım. İsmet ise ne yazık ki benim kadar başarılı olamamıştı. Belki de olmuştu ama muhtemelen bir takma hadisesi sebebiyle ne ikmalde ne de bütünlemede başarılı olmuştu. Ve dolayısıyla lise ikinci sınıfı tekrar etmesi gerekiyordu. Ancak muhtemeldir ki eski etkimi enikonu kaybetmeye başlamıştım ki İsmet de bütünleme imtihan kâğıdını Danıştay’a taşımış ve okul dönemi başladıktan bir süre sonra sınıfa, yani C şubesine geri dönmüştü.

Ama aradan geçen bu zaman esnasında ben yeni bir kurban bulmakta zorluk çekmemiştim. Bu kez sıra arkadaşım Agah oldu. Agah’tan beklediğim diğer arkadaşların akıbetine uğramak olsa da o sadece Kimya dersinden başarılı olamamış ve ikmale kalmıştı. Ama benim sınıfta bırakan kabiliyetim Danıştay kararıyla kaldırılmış olduğundan, yetmez ama evet hesabı yetinmek zorunda olduğum ikmal imtihanında başarılı olarak Agah zamanında mezun olmayı başarmıştı.

Bu arada İzmir’de okuduğum 2 senede yanımda oturanların sonunu merak eden olabilir diye belirtmeliyim ki, İzmir’deki sınıflarda sıralarımız tek kişilikti ve şans eseri kimsenin canını yakamamışım. Yakamamışım diyorum çünkü böyle bir kabiliyetim olduğunu o zamanlar bilmiyordum.

Bu yazı ile ilgili yorumlar: 223-1

222

224

Yorum bırakın