017 – Orada olmalı mıydım


17 Mayıs 2007

Fuad ile mutad benim ev gezmelerimizden birinde yolumuz nedense Dolmabahçe’den geçerken İnönü stadında bir kupa maçını oynanacağına dair bayrakların asılmış olduğunu görüp gazeteden de teyit edip maçı izlemeye karar verdik. Bu arada gazetenin de artık bir nostalji olan ve benim daimi okuyucusu olduğum Güneş gazetesi olduğunu hatırlatmalıyım.

Maç Sarıyer ile Mersin İdman Yurdu arasında oynanacaktı ve maçın başlamasına yaklaşık 1 saat vardı. Sarıyer o sıralar ikinci ligdeydi. Mersin ise muhtemelen birinci ligdeydi ki maç İnönü stadına alınmıştı. Klasik bir şekilde yeni açık tribüne gidip önümüzdeki yaklaşık bir kişilik uzun kuyruğun bitmesi ile biletimizi alıp tribüne girdik. Girince ilk yaptığımız dört tribünde toplam yirmi sekiz kişi olduğunu sayıp “acaba yanlış zamanda yanlış yerde miyiz?” diye kendimizi sorgulamak oldu.

Biz daha nereye oturacağımızı belirleyemeden, Sarıyer takımı gayet sportmen ve disiplinli bir şekilde önde kaptanları olmak üzere koşarak soyunma odası merdivenlerinden çıktılar. Hızlarını hiç kesmeden orta sahaya gelip tribünleri selamladılar. Ancak seyirci sayısındaki yoğunluk onları biraz tereddüde ittiyse de, hiç bozuntuya vermeden karşılıklı numaralı ve kapalı tribünlere üçer kere “sağ ol” gönderdikten sonra yanlarına koşarak gelen saha komiserinin uyarısı ile maçın başlamasına daha olduğunu öğrenip, gene takım halinde koşarak soyunma odasının yolunu tuttular.

Biz bu şoku atlattıktan sonra bir türlü yer beğenemedik. Ne de olsa bizimle beraber o sırada bizim bulunduğumuz tribünde yaklaşık on kişi vardı. Bir yer beğenip oturmaya kalksak yok “rüzgar aldı”, yok “güneş geldi”, yok “kale iyi görünmüyor” diyerek üç beş yer denedikten sonra bir yere oturduk.

Maçın başlamasına beş dakika kadar kaldığında tribünleri yaklaşık üç yüz kişi olabildiğine hıncahınç doldurmuştu. Bu arada takımlar da ısınmak için sahaya çıkmışlardı. İçeri girişimizden maçın başlayacağı saate kadar geçen sürede etrafı iyice inceleyip taraftarlar hakkında yorumlarda bulunmuş; tribünlerin boş olmasını fırsat bilip güneşlenen güvercinlere Fuad’ın boş stadın akustiğinden yararlanarak tek alkış çırparak çıkarttığı sesten ürkerek hep birlikte havalanmalarını zevkle izlemiş ancak içimizde hep “acaba şu maça girmese miydik?” sorusunu sorar da olmuştuk.

Maç o kadar sıkıcı ve biteviye geçmekteydi ki bir an evvel bitse de gitsek havalarına girmiştik. Derken deplasman takımı Mersin idman Yurdu bir gol attı. O anda tam arkamızdaki yaklaşık on beş kişinin canhıraş “Gol” sesi ve coşkulu tezahüratı tüm seyircinin ilgisini bize doğrultmasına yol açtı. Arkamızı döndüğümüzde lacivert-kırmızı bayrakların açıldığını ve tezahüratın da devam ettiğini görüp tırsarak hemen oradan uzaklaştık. Yani hani tam “Kör kör parmağım gözüne” misali boş tribünlerde bula bula rakip deplasman takım seyircisinin hemen yanı başına oturmuşuz.

Bu maçtan hatırlayabildiğim bir başka dikkat çekici nokta ise Sarıyer’li yedek sporcular ile ilk on birin formalarının farklı partilere sahip olup değişik oluşuydu.

 16

 18