239 – Alış veriş


24 Şubat 2012

Vize başvurusunu yapmak üzere Amerikan büyükelçiliğinden randevu alıp gittiğimizde vize isteyen 5 kişinin, ki gezimizin tamamını da gene aynı 5 kişiyle tamamladık, tek erkek elemanı bendim. Sıra bize geldiğinde adama evrakları uzattık. Zaten daha önceden internet üzerinden başvurumuza da yapmış olduğumuzdan adam bizim hakkımızda her şeyi biliyor konumdaydı. Elden götürmüş olduğumuz evraklara, yani biletlere, işyerinden aldığımız kâğıtlara, banka dekontlarına, tapu kayıtlarına bile bakmadan bizimle sohbet etmeye başladı. Soyadımız aynı olduğundan eşim ve çocukları sormadı da baldızın soyadı farklı olduğundan ve onun için farklı başvuru yaptığımızdan “Bu da kimdir?” sorusunu sordu. Ben de eşimin kardeşi olduğunu ve bizimle beraber seyahat edeceğini söyleyince adam “Emin misiniz? Birlikte mi gideceksiniz? Üstelik de 10 senelik başvuru vize başvurusu yapıyorsunuz” deyince önce anlayamadık ama sonra da ekledi “yeteri kadar banka hesabınız ve kredi kartı limitiniz var mı, ki 4 tane bayanla seyahat ediyorsunuz?

Adamın dedikleri artık seyahatimizin son günleri yaklaştığında gerçek oldu. Sevgili kuzenim Simten’in elebaşılığında “Potomac Mill Mall” adlı alış veriş merkezine sabahın ilk saatleriyle gidip, merkez kapanırken zor attık kendimizi dışarıya. Simten zaten uzunca bir süredir bizim onların yanında kalmaya çok az vakit ayırdığımızı söyleyip duruyordu. Ama benim önceden yolculuk planı yapmış olmam ve biletleri bile önceden ayarlamam sebebiyle fazla da değiştirecek bir şeyi de kalmıyordu.

potomac_mill_mallÇarşamba günü tam gün Washington’da gezdikten sonra perşembeyi de alışverişe ayırdık. KDV oranlarının daha uygun olduğu Virginia sınırlarında bulunan “Potomac Mill Mall” alışveriş merkezine doğru, önde kuzenim ve ailesi, arkada biz yola koyulduk. Arabaları park edip de içeri girene kadar John önden içeri girmişti ve bir de ne görelim: Sevgili kuzenim Simten alış veriş yaparken yorulmasın diye görevlilerden bir tekerlekli sandalye edinmiş. Kuzenim de hiç ikiletmeden oturuverdi. Meğer Padişahın sol tarafından bir organ olan kuzenim bunu hep yaparmış. Tabi alış veriş zamanı uzun, harcayacak para çok. Fazla yorulmadan, yorgunluk sebebiyle bitap düşüp eksik alışveriş yapmadan doğru şeyler almak adına akıllıca bir hareket. Yani tüm enerjinizi alınacak eşyalara harcayıp sonradan pişman olmamak. Bu arada sandalyeyi iten, alınan eşyaları birkaç kez arabaya bırakan ve sonuçta aynı zaman diliminde ayakta geçiren erkek kısmısını kullanıp insani ihtiyaçlara en az eforu sarf edip alış verişi tamamlamak kuzenimden başka kimsenin aklına gelmiş değildir herhalde. Ya da Amerika’da bunun olabildiğince yaygın olması gerekir çünkü daha önce Eğlence Parklarında da gayet sağlıklı kişilerin tekerlekli sandalye kullandıklarını gözlemlemiş olduğumuzdan durum onlar için son derece sıradan.

AlısVerisBoyleYapilirTekerlekli sandalyeyi itenler biri çocuk, diğeri de delikanlı ve her ikisi de eril olunca tabi bir süre sonra işi eğlenceye dönüştürmek de sıradan bir hal alıyor. Sandalyeyi itip hız kazandırdıktan sonra arkasına abanıp eğlenmeye başlayınca her ne kadar kendinden olma da olsalar kuzenimin onlara Türkçe olarak “Eşşoğlueşşek” şeklinde hitap etmesi de bir nevi itiraf olarak kabul görebilir.

Böyle bir alışveriş merkezine girip fiyatlara Lira bazında bakıp kur farkını düşünmeyince, hatta düşününce bile fark etmiyor, Türkiye’de marka olarak satılan malzemelerin üç otuz paraya satıldığını gördüğünde insan kendini bir alış veriş sapkınlığının içinde buluveriyor.

Alışverişimizin en güzel anlarından birinde, aynı Miami caddelerinde park edecek yer ararken önce yerini bizim için terk eden adamın kız arkadaşını kullanmadığı bileti bize göndermiş olması gibi en yüklü alış verişte bulunduğumuz Timberland mağazasında parayı ödemek üzereyken kasa sırasında arkamızda bulunan anne kız kendilerinin kullanamayacak olduğu %10 indirim kuponunu bize vermesi Amerikalı Müslümanların sayısının hiç de yabana atılmayacağının bir göstergesi olarak önümde duruyor.

Alış veriş esnasında ellerimi boşaltmak üzere 3 kere arabaya gittim. Bir keresinde de gönüllü olarak UNESCO için çalışan biri tarafından durduruldum. Ellerim dolu olduğundan onları arabaya bıraktıktan sonra kendisine geri geleceğimi söyleyip yanından ayrıldım. Serde erkeklik olduğundan ve tükürdüğümü yalamamak adına hakikaten ellerimdeki paketleri arabaya bırakıp adamın yanına gittim. Adam beni görünce çok şaşırdığını ve kimsenin yanından döneceğim dedikten sonra ayrıldığında bir daha geri gelmediğini belirtti ve bana UNESCO’nun yaptığı yardımları ve hatta o esnada Suriye’den kaçıp Türkiye’ye sığınan sığınmacıların bile kaldığı mülteci kamplarına yardım etmekte olduklarından bahsetti. Ben de dürüstlüğümün bir bedeli olarak helalinden bir 10 doları vermeye kendimi zorunlu hissettim. Ancak adam nakit yardım kabul edemediklerini ve tek seferlik yardım yapanların daha sonra bunu unuttuklarını ve yardım kampanyalarının ilk günlerinde tepe yapan meblağların daha sonra sıfırlandığını, be sebeple de benden en az 12 ay boyunca düzenli olarak yardım edebilmem amacıyla kredi kartı ödeme taahhüdünde bulunmamı istedi. Ben de zaten dürüst bir şekilde geri geleceğim diyerek geri geldiğimi, bahsettiklerinden etkilenip helalinden nakitimi gözden çıkardığımı ancak bu istediğinin de çok olacağını söyleyip gerekirse internet sitelerine girip uygun görürsem bunu yapabileceğimi söyleyip yanından ayrıldım. Yani adam Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da oldu. Türkiye’ye döndüğümde adamın bahsettiği internet sitesine girdim ama istediği daimi yardımı yapmaya nedense elim varmadı.

Buil_A_Bear_3Alış veriş esnasında kısa bir süreliğine yemek arası verip olanca hızımızla para harcamaya devam ettik. Daha önce New York’ta alış veriş yaparken Burçak ile girdiğimiz “Built a bear- kendi ayını kendin yap” mağazasının bir benzerine daha girdik. Hem de içeride belki de bir saate yakın bir vakit geçirmek üzere. Burçak’ın inanılmaz sevinci çok hoşuma gitti. Kendisinin “Allahım, inanamıyorum, ne kadar mutluyum. Ben neden daha önce buraları görmedim ki?” şeklinde coşku dolu sözlerle bir sağa bir sola saldırıp neredeyse her kıyafeti almaya çalışması ama kendisinin de bunun çok fazla olacağının ayırdında olup dizginlemesine rağmen evde bizi bekleyen bebeklerine hatırı sayılır çeşitlilikte kıyafetle mağazadan ayrıldık.

Artık mağazanın kapanış saati yaklaştığından John eşini tekerlekli sandalyeden indirip koşturarak teslime gitti. Arabaların bagajları ve ellerimiz dolu ama cüzdanlar boş bir şekilde merkezden ayrılıp akşam yemeği için mükellef bir yemek yemek üzere son gecemizde bir restorana gittik. Suratlarda yorgunluk ifadeleri olsa da başarıyla atlatılmış bir alış verişin keyfi de okunmuyor değildi. Tabi ertesi gün alınan bu ekstraları yerleştirmek üzere bu kez bavul almak üzere gene alış verişe çıktık ama bu bir mecburiyet olduğundan onu alış verişten saymıyorum.

YorgunlukYemegi_2

Sonraki yazı 241 – Japon Lokantası

238

240

Yorum bırakın