015 – Vegas günüm


 4 Mayıs 2007

Hatırlarsınız Kral ile geçirmiş olduğum günün anısında bedava harita tuzağına yakalandığımda çare olarak mağazada satılan en pahalı servis hizmeti olan Grand Canyon- Büyük Kanyon üzerinde uçak ile gezi için anlaşmıştım. Otobüs ile yapılanı yedi-sekiz saat sürüp sadece iki noktada mola vererek kısıtlı bir bölümü gözleme imkanı ve bedeli de 90 USD iken uçakla yapılanı bir saat gidiş ve bir saat dönüş olmak üzere toplam iki saat sürerken Kanyon’un neredeyse tamamını gözleme şansı olacaktı ve bedeli de 110 USD idi.

Kral’ın yattığı otelin adresini verip paranın da yarısını kaparo olarak ödedikten sonra gezi için planlar yapmaya başlamıştım. Parayı verdiğimize göre Polyanna’nın “kaçınılmazsa zevk almalısın” düsturu ile geziyi daha cazip hale getirebilmek için önce Amerika ziyaretim esnasında çokça tükettiğim SUBWAY sandviçlerinden en favorim olan “Roast Beef’li bir ayak boylusu ile 1 litrelik portakal suyumu hazır ettim. (Bu arada Yeni Dünya’ya gidecek olan varsa yukarıda anlatmaya çalıştığım sandviçi hararetle tavsiye ederim.)

Geceyi Kral ile ilgili rüya görüp görmediğimi hatırlayamadan geçirdikten sonra söylenen saatte minibüs beni almaya geldi. Elimde paketim, belimde bel çantam ve içinde yedek filmlerim ve GOKO ile yerimi aldım. Las Vegas’ın biraz dış mahallesinden beni aldıktan sonra daha lüks semtlerinden ve lüks otellerinden birkaç yolcuyu daha alıp havaalanına ulaştık.

Hepimizin araçtan inip mihmandarımızı izlediğimizi garantiye aldıktan sonra bizim şirketin bankosuna vardık. Paranın kalanını öderken hepimizi tartıya almaları beni olmasa da müstakbel yol arkadaşım olan bazı hanımları biraz rahatsız ettiyse de sonunda “seve seve” hepimizin kilosu belli oldu. Tartım işleminin peşi sıra 50 yaşlarında, daha sonra bizim pilotumuz olduğunu öğreneceğimiz bir adam eline aldığı yolcu listesi ile bizleri kendisini takip etmemizi söyledi ve hepimiz salonun yan tarafındaki bir kapıya doğru yola koyulduk. Dışarı çıktıktan sonra izbe diye adlandırılabilecek bir alandan çöp konteynerleri ve ambar misali istif edilmiş malzemelerin yanından geçip pervaneli bir uçağın yanına vardık. Uçağın bulunduğu yer sanki bir otopark misali park etmiş aynı boyda ama üzerlerinde farklı logolar bulunan ve her biri yaklaşık on yolcu alabilecek uçaklarla dolu idi.

Adam elindeki listeye şöyle bir göz attıktan sonra beni gözüne kestirip listeden de kilomu teyit ettikten sonra beni pilotun sağ tarafında co-pilot koltuğuna davet etti. Diğer yolcular olaya biraz itiraz ettilerse de, hani sanki ben önümdeki düğme ve direksiyona müdahale edecekmişim gibi; grubun boy, pos, endam olarak pilota en uygun yapıda olan benim ön koltuğa geçmemle itiraz sesleri kesildi. Pilot geri kalanları da kilolarına göre dengeli olacak şekilde uçağın içinde sağ ve sol koltuklarına oturttu.

Son yolcu da yerini aldıktan sonra pilot da uçağa girdi ve aynı zamanda kapı olan merdiveni kenarındaki ipiyle çekip yukarı kaldırarak kapıyı kapattı ve yerine geçti. Ben hala yer personelinin gelip bize yol göstermesi, yardımcı olmasını beklerken kontak anahtarının çevrilmesi ile ikinci denemede motor çalıştı ve pervaneler dönmeye başladı. “Ulan ne oluyor” demeye kalmadan pilot vitese takıp uçağı hareket ettirdi.

Otoparkta bir müddet yol aldıktan sonra bir köşeyi dönünce Las Vegas Uluslararası havaalanının uzun pisti önümüze çıktı. Bizimle aynı pisti kullanmak için bekleyen iki uçak daha piste girmek için beklerken bizimkine benzer küçük bir uçak muhtemelen bir kanyon gezisini tamamlamaktan dönerken iniş yaptı. Bu arada önümüzde bekleyen uçaklardan ufağının gayet lüks bir özel uçak, diğerinin ise bir Boeing 747 Jumbo jet olduğunu söylemeliyim.

Sıranın bize gelmesi ile pistte kalkış için yer alırken benden ufaktan Yusuf sesleri yükselmeye başlamıştı. Ben daha üç kulhüvallah bir Elham dualarına başlarken uçağımız son derece kolay bir şekilde havalandı. Pilotun hareket ettikten sonra ilk söylediği uçuşumuzun yaklaşık iki saat süreceği, bu arada herkese kulaklığından etrafı tanıtılacak bilgi verileceği ve en önemlisi ve ne yazığı uçuş esnasında yiyecek tüketmenin yasak olduğu oldu. Ben kendimi yemek yemeğe planlamış olduğumda karnımdan hafiften gurultular gelmeye başladı, ancak pilotu sinirlendirmek veya en azından imrendirerek uçuş güvenliğimizi tehlikeye atmamak için paketimi koltuğun yanına sıkıştırıp artık anın tadını çıkartmaya başladım.

Uçak önce Birleşik Eyaletlerin en büyük ikinci baraj gölünün, Hoover Baraj gölü,  yanından geçtikten sonra neredeyse uçsuz bucaksız gibi görünen Kanyon üzerinde uçmaya başladı. Görüntü muhteşemdi ve böyle bir şansı elde edecek kişilerin mutlaka bu tecrübeyi tatmalarını şiddetle tavsiye ederim. (Yazarın bu yazıdaki ikinci tavsiyesi)

Konumum itibarıyla hem önüm hem de yanım ayaklarımın altında idi ve çok fantastik iki saat geçirdim. Uçuşun sonlarına doğru iniş için de aynen kalkışta olduğu gibi sıra olduğundan havadan Las Vegas’ın ihtişamlı kumarhanelerinin görkemli temalarını iyice detaylı olarak görme şansımız oldu. Tabi yolcuların en şanslısı gene konumu itibarıyla bendim. İniş için alçalmaya başladığımda benden başka diğerlerinden de Yusuf sesleri yükselse de pilotumuzun usta manevrası ile neredeyse hiç sarsılmadan yere indik ve otoparktaki yerimizi aldık.

Amerika fırsatlar ülkesi ve gösteri dünyasının en önemlisi olan Vegas’a yakışır şekilde hepimiz Büyük Kanyon üzerinde uçtuğumuzu belirtir sertifikalarımız ellerimize tutuşturulduktan sonra gene aynı minibüs ile otellerimize dağıtıldık. Otele varınca ilk işim eşyalarımı daha toparlayıp da arabaya geçmeden önce “One foot”umu afiyetle yemek oldu.

Yukarılarda anlattığım ve ancak gezim bittikten sonra yiyebildiğim SUBWAY sandviçi ile ilgili biraz bilgi vermek istiyorum. Önce ekmeğin boyutları tam boy-1 FOOT (ayak=30.48cm) veya yarım boy-6 inch (15.24cm) seçilip peşinden içine konacak ana malzemeye karar verilir.

Buradaki ana malzeme seçenekleri salam-sucuk benzeri ancak kullanılacak ekmeğin boyutlarında yassı olarak hazırlanmış etlerdir. Daha sonra siz bankonun önünde, garson bankonun arkasında senkronizasyonu bozmamak için tercihen aynı hızda ilerlerken ekmeğin arasına konacak diğer malzemeler istiyorum/istemiyorum şeklinde belirtilerek banko sonuna kadar ilerlenir. Buradaki seçenekler de gene peynir çeşitleri arasından seçmece, turşular, yeşillikler, zeytinler ve peşinden katkı maddeleri olan mayonez, ketçap, zeytinyağı gibi ilave edildikten sonra içindekileri almakta zorlanan ekmek, marifetli ellerin yumuşaklığında içine sıkı olarak girebileceğini her defasında hayretle gözlemlediğim naylon torba içerisine sokulur. Malzeme çok ve nemliden öte ıslak diyebileceğimiz bir halde olduğundan ekmeğin alttan pörtleyerek malzemeleri taşırmaması için en önemli nokta bu naylon torbadır.

Yemeğe başlandığında naylon yukarıdan aşağıya doğru rulo yapılarak sıyrılır ki, ekmeğin altı mutlaka torbanın altın tarafında kalsın ve sandviçimiz son lokmasına kadar içindeki içeriği aynı kıvam ve dolulukta olsun. Eğer sandviçimizi restoranda yiyeceksek kolalı içecekler yerine Amerikalıların pek rağbet etmediği limonata kullanılırsa bedava doldurma seçeneği olduğundan bir menüde iki veya üç bardak içecek tüketilebilir. Afiyet olsun.

 14

 16

Konu ile ilgili, aynı geziden diğer yazılar:

013 Elvis ile aynı odada yatmak

016 Vegas gecem

113 Batı yakası hikayesi III

112 Batı yakası hikayesi II

111 Batı yakası hikayesi

114 Büyük Kanyon

Yorum bırakın