113 – Batı Yakası Hikayesi III


10 Nisan 2009

Kralla aynı yatağı paylaşmak (tabi farklı zamanlarda)

Yosemite’den yola çıkıp da yolda benzin ikmalimi de yaptıktan sonra artık önümde Las Vegas’a varmak için tek engel olarak zaman kalmıştı. Hava da hafiften kararmaya başladığında mola vermeye karar verdim.

Alacakaranlık olmak üzere iken bir kasabaya vardım ve ilk rastladığım motele giriş yaptım. Anahtarımı alıp odama çıktıktan sonra etraf nasıldır diye pencereden bakınırken bir polis arabasının motele geldiğini gördüm. Muhtemelen kasabamıza yeni gelen bu yabancı da kim diye kontrola gelmişlerdi. Ancak gocunacak bir şeyim olmadığından hiiiiç gocunmadım.

Daha sonra bir akşam yemeği yemek üzere dışarı çıkıp zaten bir köy büyüklüğünde olan kasabanın en eli yüzü düzgün mekânına girdim. İçeride beş altı kadar kişi vardı ve hepsi hem bir şeyler yiyor, hem de önlerindeki tek kollu haydutlarda para kaybediyorlardı. Arada kafayı çevirip “kimdir bu yabancı” şeklinde bana bakıyorlardı ama bu kasabada adet edindiğim üzere üzerime hiç alınmadan bol patates kızartmalı bifteğimi afiyetle yemeğe devam ettim.

Nevada eyaleti çoğunluğunu çölün oluşturduğu ama üzerinde Las Vegas gibi dünyaca meşhur, etrafta suyun ve taşıma yeşilin fazlasıyla yer aldığı bir cennet köşesi yaratılmış olan bir eyalet. Bunu da gözlemlerime göre kumara ve ayıptır söylemesi fuhuşa borçlular. Çünkü bu iki olgu diğer eyaletlerde çoğunlukla yasal olmasa da burada pazarlama olayını neredeyse yolda yapıyorlar.

Tekrar konumuza ve motele geri dönersek, yemekten sonra kumar aletlerinin hiçbirine yazılmadan odama çekildim ve sabahtan beri gezmenin verdiği yorgunluk ve ertesi günü Vegas’ta olacak olmanın heyecanı ile sıkı bir uyku çektim.

Sabah motelden ayrılıp “buralara kadar geldim, bir de trafik cezası yemek ayıp olur” diyerek tam limitlerde bir hızla hedefime ulaştım. Buraya gelirken esasen fazla bir planlama yapmamıştım ama uçakta okuduğum bir yazıdan Vegas’a çok yakın olan Grand Canyon (Büyük Kanyonu) da seyahatime ekleme planlar yaptım. Ancak otobüsle olan seyahatin yaklaşık sekiz saat sürüyor olması bana bir tam güne mal olacağı için gözümde büyümüş ve sanki vazgeçiyor gibi olmuştum.

elvisslepthereWelcome to Las Vegas” tabelasını gördükten sonra kalacak yer için etrafı kollar oldum. Ancak bütçe denkleştirme adına şehrin merkezine varmadan bir yer bulmayı hedefledim. Veee emelime ulaştım. Geceliği 22$ olan bir motel gördüm. Üstelik Kral da (Elvis) bir zamanlar orada kalmış, tabi bu muhtemelen meşhur olmadan evvel kamyon şoförlüğü yaparken. Bir ümit içeri girdiğimde boş oda olduğunu görünce de keyfim iyice bir yerine geldi. Ödemeyi yaptıktan sonra tanımadığım yeni bir şehre gittiğimde yapmayı en çok sevdiğim şey olan sokak ve caddelerde biraz aylak ama etrafı içime sindirerek dolaşmaya çıktım. Arabayı motelin önüne bıraktım ve etrafı seyrederek merkeze doğru ağır adımlarla yola koyuldum.

Yolda dikkatimi çekecek kadar çok sayıda, insanları çok kolay evlendirdiği söylenen kiliseler ve onların reklâm panolarını vardı. “Herşey dahil”, “Formalitesiz” gibi çeşitli farklı sloganlarla papazlar artık işin iyice bokunu çıkarmış olduklarını gösteriyorlardı. Yolda yürürken dönüş yolunda da kaybolmamak için ve dönüşüm geç saatlere sarkabileceğinden toplu taşıma vasıtaları kullanacağımdan durakları saydım ve geçen otobüsleri aklımın bir kenarına not ettim. Artık şehre ulaşmıştım ve dışarıdan bakınca farklı temalar işleyen ama içleri birbirinin neredeyse tamamen kopyası olan kumarhanelerle dolu merkeze varmıştım. O gün oynamak yerine etrafı görmek, insanların nasıl oynadığını ve nasıl eğlendiklerini görmeye planladığımdan içeri girdikten sonra ne makinelere el sürdüm ne de masalara yanaştım.

Kumarhaneler belki bir standart olması için belki de “rekabet edersek biz kaybederiz, etmeyelim de insanlar kaybetsin” sloganı ile yola çıkmış olan sahiplerinin tekdüze oluşturduğu mekanlar halinde idi. İçeriye girildiği andan itibaren içerideki koku, ışık, ses ve genel ambiyans insanın günün hangi saatinde orada bulunduğuna ait bir ipucu vermeyecek şekilde standart. Bunu o mekânlarda geçirdiğim gece ve gündüz saatlerindeki farklı işletmeler olmalarına rağmen hep aynı hissi bende uyandırdıklarından anladım. İçeriye girince insanı önce devamlı olarak yanıp sönen ışıklar ve 1 sent bile verseler bunu bağırıp ışıklar yakıp söndürerek kutlayan başarı sesleri karışımı karşılıyor. Her mekânda içeri girdiğinizde devamlı olarak artan ve yıl başından bu yana o mekânın insanlara kazandırdığını iddia ettikleri para miktarı ile gösteriyorlar. Muhtemelen bu sayı doğrudur ama yanına bir de mekânda kaybedilen para miktarını yazsalar herhalde gösterge birkaç basamak daha fazla gösterir olmalı. İçeride insanların cebindeki son meteliğe kadar almaya çalıştıkları için playboyun tavşan kızları misali giyinmiş kızlar para bozmak isteyenlere hizmet veriyorlar. Bazı makinelerde yirmibeş, on ve beşlik sentlerle oynanabildiği gibi 1 sentlik makineler bile var. Bu yüzden her kız size 1 dolarlık bile verseniz, icabında yüz tane 1 senti verip, üstelik gayet güler yüzle, sonuçta kendilerine gideceği için işini gayet ciddi bir şekilde yapıyor. Özel mekânlarda zannediyorum fişle oynamak mümkün ama bozuk sentler dışında her kumarhanenin kendi 1 dolarlık metal parası olduğu gibi rulet gibi masalarda fişle oyun oynanıyor.

İlk gün mademki kumar olmayacaktı, o zaman kumar oynayan insanların oynamayan eşlerinin ve çocuklarının vakit geçirmeleri için hazırlanan bölümleri ziyaret ettim. Az önceki satırda “insanlar” dedim ki hani cinsiyet ayrımı yapmayayım diye ama bu kumar harici mekânlarda sadece kadınlar ve çocuklar ve ben olduğumdan kumar oynayanların adam, eşlerinin de karıları olduğunu itiraf etmem gerekiyor. Çünkü ben oraları gezerken bana bayağı imalı bakışlar gelmedi değil, hani “karısı kumar oynarken adamcağız da buralarda vakit geçiriyor” gibilerinden.

Ama herhalde yaşın kemale ermesinden ve eyalet kuralı olarak üzerime hiç alınmadığım gibi çocuklar oynarken sıkılıp da arıza çıkarmasınlar diye iyice kolaylaştırılmış aktivitelerden birinden kocaman bir ayıcık kazanmaya kadar yüzsüzlüğü ileri götürdüm. Bu ayıcık da kızkardeşim Audrey’in kızı Nicole’e kısmet oldu ama ben elimde koca ayıcıkla etrafta yanımda çocuksuz yürürken aykırı bir görüntü oluşturuyordum. Bu ayıcığı kazanmadan önce sırf beleş harita veriyorlar diye girip de ertesi günü için Büyük Kanyon üzerinde uçma biletini aldığımdan ve sabah dokuzda beni alacak olduklarından fazla da zaman kaybetmemek üzere otele dönmeye karar verdim.

duvardakielvisDönüşte yürümektense otobüse binerek gitme kararı aldığımdan durakta beklerken elime herhalde dört ya da beş pazarlamacı tarafından bir taraflarında güzel, kendileri güzel oldukları kadar iç gıcıklayıcı kıyafetler giydirilmiş, veya giydirilmemiş desek daha doğru olacak, hatunların fotolarının olduğu arka taraflarında ise ulaşılacak telefon numaraları ile Amerika’nın en önemli satış sloganı olan “Money Back Guarantee”, “Full Satisfaction” gibi sloganların olduğu yazılı kısımlar vardı. Ben sadece resimlere bakmakla yetindim çünkü sonuçta yaban ellerde istenmeyen sonuçlara yol açacak aktivitelerden uzak durmalıyım diye düşünmekteydim.

Akşam odada uyumak ise biraz sıkıntılı oldu. Öncelikle perdeler kalın kumaşlardan üretilmemiş olduklarından dışarıdaki ışığı fazlasıyla içeri geçiriyorlardı ki içerisi asla karanlık olamıyordu. İkincisi ise yatağın tam karşısındaki en azından iki metrekare duvarda yer alan Kral’ın başının olduğu resim devamlı olarak gülümseyerek bana bakıyordu ki alışıp da uyumak çok kolay olmadı.

Haftaya hem uçuyorum hem kazanıyorum (derken kaybediyor muyum acaba)

112

114

Konu ile ilgili, aynı geziden diğer yazılar:

013 Elvis ile aynı odada yatmak

015 Vegas günüm

016 Vegas gecem

112 Batı yakası hikayesi II

111 Batı yakası hikayesi

114 Büyük Kanyon

Yorum bırakın