090 – DOKSAN


24 Ekim 2008

İşte geldik doksana ve kaldı son deste yazı. Ama gene ilk haftadan beri aynen annemin senelerce “bugün ne pişireyim” sorusu gibi “bu gece ne yazayım?”. Her Perşembe de bu olur mu yahu? Ama oluyor. Gene bir konu bulamadan klavye başına geçip boş sayfanın tepesine bir başlık atıp, aynı “rast gele” diyerek olta sallar gibi yazıya başlıyorum.

Esasen olta sallayıp sonuçta hep hüsranla karşılaşanları çok gördüm ama ben nasıl oluyorsa, hep hamsi oltasıyla kılıç balığı yakalayıp duruyorum. Biliyorsunuz firma olarak BalıkÇorbasıeylül ayı başlarında yelken yarışlarına katılmak üzere Bodrum yollarını tutuyoruz. Her ne kadar gaye yarışmak da olsa artık benim için Bodrum-Yarış-Tigris üçlemesinin arasına artık “Sünger Pizza” da içilen daha doğrusu yenilen balık çorbası gerçeği de kaçınılmaz ve dayanılmaz bir olgu olarak karşıma çıkıyor. Bodrum kalesinden Halikarnas Bar tarafına değil de diğer tarafa yürüdüğünüzde solda Marinaya varıldığında yolun solunda bulunan alışveriş merkezinin genellikle marinada kalan denizcilere hizmet eden eski GİMA, yeni Carrefour’un (hata yapılmasın Carrefour Express) hizasında yolun deniz tarafı olmayan tarafında yer alan Sünger Pizza’nın balık çorbasına doyum olmuyor. Eğer ki çok açsanız mekâna ismini veren pizzayı da tatmakta fayda var.

Bu balık çorbasını niye tekrar ediyorum derseniz geçenlerde konuştuğum bir Cuma müridinin Bodrum’u bildiği halde Sünger Pizza’nın yerini bilmediğini öğrenince, bu mekânı bilmeyen ama benimle irtibat kuramadığı için Bodrum’a gittiğinde burayı ziyaret edemeyenler için tekrarlıyorum derim.

Peki, konu niye buraya geldi diyorsanız, biz yarışın günlük etabı bittikten sonra biraz denize girip biraz da sabah kahvaltıdan beri sadece sıvı şeyleri almış midelerimize katı bir şeyler de almak için denize girmeye müsait bir koya yol alıyoruz. Bu esnada, her defasında tekrarlanan ama neden tekrarlandığını bir türlü anlayamadığım bir şekilde ekip arkadaşım Vehbi her yüzen teknede olması son derece doğal olan oltalardan uzun misinalı ve uzun kamışlı olanını çıkartıp ucuna yalancı balık şeklinde metal, üzerinde eğer batarsa çıkarabilmek için operasyon gerekecek birçok iğne bulunan oltayı gitmekte olan teknenin arkasından salıp beklemeye başlıyor.

Başlıyor ama neden başladığını ben pek anlayamıyorum. Çünkü şimdiye kadar ne zaman bunu yapsa sonunda tekneyi durduracağımız zaman toparlayıp marinaya dönüş zamanı tekrar çıkarıp aynı işlemi yapmak üzere kenara koyuyor. Yalnız son seferinde bu işlemde bir farklılık oldu. Tekne normal şartlarda yelkene kuvvet bayağı hızlı gittiği için olta ucundaki ağırlık yeterli olmadığından yüzeyde bizi Vehbi’nin müsaade ettiği kadar yaklaşık doksan metre (bu sadece yazının başlığına gönderme yapmak üzere seçilmiş bir mesafedir, ölçülüp biçilmiş bir değer değildir) mesafe ile bizi takip ederken Vehbi aniden çılgınlar gibi oltayı açıp uzatmaya başladı. Ben “hayda neler oluyor?” dememe kalmadan sebebi anladım. Bizim az önce geçip dümen suyumuzu bıraktığımız temiz lacivert Bodrum sularında ilerlemekte olan bir başka tekne bizim oltaya doğru hızla yelken basmaktaydı. Vehbi’nin umarsız çabaları işe yaramamış ve diğer teknenin altındaki salması veya pervanesi oltayı kaptı. Olta artık hızlı bir şekilde açılmaktaydı. Çaresiz Vehbi mecburen olta ipine bir bıçak darbesi sallayıp toplamda yüz metrenin üzerinde misina ve ucundaki balık kandırmacısını serin sulara teslim etti. Hani zaten bu olta sallandırmak bir işe yaramıyordu ama “mal canın yongasıdır” hesabı herkesi bir derttir aldı ama “alma balığın ah’ını, keser Vehbi oltayı” ben, için için sevinmedim değil.

Tekrar doksana gelirsek, doksan bana hep futbolun meyvesi olan golü, hem de şık golü hatırlatıyor. Her ne kadar sonuçta sayı değeri olarak aynı olsalar da iki direğin arasına yuva yapmaya çalışan ve Çarşamba akşamlarının neşesi olarak ATV ekranlarında karşımıza çıkan “Avrupa Yakası” dizisinde tükürdüğünü yalayıp tekrar diziye döndüğü için sevgili Hümeyra’nın diziyi terk etmesine yol açan Volkan karakterinin en sıkısını yaşadığı “araknofobiya” olarak adlandırılan korkunun sebebi olan örümceğin kalecide fobisini 90Kale.jpgoluşturmaması için rakibin topu o noktadan geçirmesi çok şık oluyor. Bir de bunu taraftarı olduğunuz takımın oyuncuları tarafından yapılmış olması kendisini rahmetle andığım Nihat Amcamın çok sevdiği tavla oyununu oynarken istediğinden daha iyi bir zar geldiğinde “laht-i lokum” olarak adlandırdığı hal olarak karşımıza çıkıyor.

Yemekte salçanın karşılığı olan hanımdaki yerin de standart ve istenip 90Kalça.jpgözlenen ölçüsü gene doksandır. Tabi burada üçlemenin ilk ve son ölçüsü olarak doksan ikilemesinin olması ise gene lahti lokum olarak adlandırılabildiği gibi “kaymaklı ekmek kadayıfı”na benzeyebilir.

90Açı.jpgGene geometride sıkça karşımıza çıkan dik açı da doksan derecede kaynamaya başlar.
Her ne kadar futbol maçları doksan dakika ise de doksan artı’da atılmış gollerle kazanılan maçlar ise kazanana verdiği zevk kadar kaybedene de aynı derecede keder vermektedir.
Kontrolsuz bir şekilde düşen kişinin düşmesi için de “iki seksen, bir doksan” tabiri kullanılır.

Bilirsiniz bu konuyu daha lastik gibi uzatabilirim ama beni biraz da baymaya başlayan bu doksan muhabbetine bir son verip önümüzdeki haftalara ve yazılara bakalım diyorum.

Sonraki yazı 093 OKUMAK

89

91

Yorum bırakın