084 – Kaide


12 Eylül 2008

Evet yaptım. Akuaparklara gittim ve tüm kaydıraklardan kaydım hem de söz verdiğim gibi Kamikazeden de kayarak. Ama bu arada insanın canı canının yandığı yerdedir deyimini durumum itibarıyla pek sindiremedim, hatta vaktiyle Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanı olduğu zaman Nazlı Ilıcak’ın “Alışamadım” tişörtleri giydiği gibi kaydıraktan kayarken zedelediğim kaidemin acısını şu sıralar her daim hissettiğimden “canı kuyruk sokumunda” olmak bana yaşattığı acının dayanılmaz hafiflik ile simidimin üzerinde oturarak bu yazımı yazıyorum. O simit ki diğer kardeşleri bana kayarken yardımcı olurken kendisi de otururken yardımcı oluyor. Neyse ki sadece bir zedelenme olduğundan doktorun “Uf olmuş, bir öpeyim geçsin” demesi ile sanki biraz hafiflemiş de olsa şu sıralar bu gerçekle yaşamak zorundayım.

Neyse bu kaide olayını bir kenara bırakırsak hoş bir tatil yaptım. Kuşadası’na gidişimizin başlıca hedefi kaydıraklar olduğundan ve bizler de her iki Akuapark tesisine de gittiğimizden “misyon” tamamlanmış oldu. Çok enteresandır iki büyük Akuapark sanki başka yer yokmuş gibi birbirlerinden herhalde birkaç yüz metre ile ayrılıyorlar. Bizim daha önce ziyaret etmiş olduğumuz “Fantasia” kaydıraklar bakımından daha bir ailelere ve üst sınıfa hitap ederken, diğeri olan “Adaland” biraz daha adrenalin yüklemek isteyen genç ruhlara hitap eden atraksiyonlara sahip.

Biz ailecek ilk olarak kör tuttuğunu beller misali Fantasia tesislerine gittik. Benim daha önceki seferlerden içimde ukde olarak kalmış ama bir türlü cesaret edemediğim Kamikaze de, daha sonra KK olarak anılacaktır, orada tüm heybetiyle duruyordu. Sanki o hiç orada yokmuş, hatta hiç konmamış gibi, önce ailecek kayabileceğimiz kaydıraklara yöneldik. Ben ısınma turları olması açısından çiftli bir simitle Burçak ile kaymayı planlayıp onu havaya sokarken bir yandan da KK’yı kesiyordum. Sabah 10:45 itibariyle tesise girip kendimizi hemen kaydırakların kaygan zeminlerine atıp yemek saatine kadar ailecek binebileceklerimizle vakit geçirdik. Tatilin başlangıcı her ne kadar Ramazan ayına denk geliyorsa da daha sonra kaza ederim diye oruç yiyorken bir de tavuk dürümümün yanına bira istemez miyim? İşte orada ayağımı denk almam gerekirdi ama “beşer şaşar” hesabı olaya devam ettim.

Öğleden sonraki seansta ilk aşamada klasik simitli kayış olayına girdikten sonra işi ciddileştirmek gerektiğinden önce KK yanındaki, tek kişilik, mayodan gayrı alet gerektirmeyen ve KK’ya göre nispeten daha az eğimli olanından kaydım. Ama buradan kayarken bile tırsma hadisesi eksik olmadı değil.

Bu arada HUNİ olarak geçen sefer bahsetmiş olduğum kaydıraktan da bir kez kayarak güvenimi iyice tazeleyip artık zamanın geldiğini ve “kaç, kaç nereye kadar? Daha fazla erteleyemezsin” diyerek kararımı aile bireylerine açıkladım. KK’dan kayacaktım. Ben yukarı doğru seğirtirken, çekirdeğin (bakınız geçen yazı- çekirdek aile) diğer tarafı da seyir kısmına doğru yol aldı. Ben merdivenleri fazla acele etmeden ama hızlı adımlarla kat ederken bir taraftan da “acaba doğru yapıyor muyum?” diye kendimi sorgulamaktaydım. Kaydırağın başına geldiğimde gözlerime inanamadım. Normal olarak kaydırağın başında durulduğunda eğer güzergah dolambaçlı veya kapalı değilse insan kayacağı yeri görebilirken burada ilk 3 metrelik yatay kısımdan sonrası aşağıya doğru inen bir parça sonrası sonsuzluğa gidiyor gibiydi. Ama kararlıydım ve her ne olursa olsun kayacaktım.

Bu arada aşağıda beni beklemekte olan ailemi de ilginç bir tesadüf bekliyormuş. Yukarıdan hızla kayıp son noktasına gelmekte olan bir KK müşterisini ben zannettikten sonra şekil doğrulduğunda bunun ufak tefek, kara derili bir siyahi çocuk olduğunu görünce ufak çaplı bir şok da yaşanmamış değil. Eşimin “Baban kaymaktan hem kısalmış hem de sürtünmekten derisi yanmış” diye bir espriyle durumu kurtarmaya çalışmış.

İşte tam o esnada ben de görevliden onayı alıp KK’nın ucuna yaklaşıp oturdum. Altımdan akmakta olan suyun serinliği içimi biraz ürpertmedi değil. Belki de bu ürperti soğuğun değil de bilinmeze doğru yelken açmanın ürpertisi idi. “Hadi Bismillah” deyip korkuluğun yanlarından sıkıca kavrayıp ilk hızı verdikten sonra sırtımı da KK’nın kaygan zeminine yatırıp ellerimi başımın arkasında birleştirdim. Eğer bu hareketi yapmazsanız, benim daha önceki seferlerde KK’dan daha basit olan kaydıraklarda başıma geldiği gibi kafayı vurma ihtimali var. Her neyse ilk üç metrelik yatay kısım geçildiğinde aşağıya doğru harekete başladım. Ancak o anda gayri ihtiyarı olarak kafamda inişi biraz daha çekilebilir hale getirmenin yollarını aramaya başladım. Tamamen spontane bir kararla, diğerlerine göre daha yüksek olan kaydırak kenarlıklarını kullanmak aklıma geldi. Hemen ayaklarımı, aşağıya doğru akış esnasında ortamı kayganlaştıran sudan uzaklaştırıp, korkulukların güneş dolayısıyla kuru olan üst bölümlerine topuklarım üst tarafın bombesinin içine basıp tabanlarım üst tarafına basınç uygulayarak ben frenlemesini sağlayacak şekilde iki tarafa dayadım. Artık inişim normal şartlarda serbest düşme hızına yakın olması gerekirken daha makul seviyelere inmişti. Bana sanki dakikalar gibi gelen muhtemelen beş saniye sonra son düzlüğe ulaşmış vaziyetteydim. Yalnız burada yukarıdan hızla gelenleri durdurmak üzere yaklaşık otuz santimetre derinliğinde suya varınca hiç narkoz alıp ameliyat olmadığım için bir türlü tadamadığım lavman olayını ahir ömrümde yaşadım. Suyun insanı durdurmak için bolca biriktirilmiş olan kısmına o hızla girince mayonun ağ kısmı hiç de yeterli olmadığı için o birikim müsait olan tek oluktan içeriye doğru akıp giriyor. Ama ayağa kalktığınızda etrafa hiç de lavman yapılmış gibi değil de herkesin denemeye bile cesaret edemediği bir şeyi gerçekleştirmiş muzaffer bir kumandan edasını bürünüp etrafta beni kimler seyretti de oradan kaydığımı gördü diye sağa sola bakan bir cengaver oluyorsunuz.

KK olayını başarıyla kotarmanın gazıyla diğer gün ADALAND tesislerinde olanca güvenimle her türlü kaydırağı denemek hem de defalarca denemek üzere kendimce karar alınca sonunda canımın kaidemde olması gibi bir durum oluştu. Burada üç bombeli bir kaydıraktan kayarken görevlinin

ilk bombeyi yatarak geçtikten sonra ikinci bombede doğrulursanız üçüncüde havalanabilirsiniz

diye verdiği talimatları üçüncü seferinde tam olarak gerçekleştirdiğimde hem zıplama olayını gerçekleştirebilmenin keyfi hem de bu başarının getirdiği dezavantajı beraber yaşadım. Zıpladıktan sonra yerçekimi dolayısıyla maddenin doğası gereği kaydırağa, hem de hız almış cüssemle bindirince kuyruk sokumumdan ilk darbeyi aldım. Peşinden o sersemlemeyle havuzun suyuna ayak önde yerine kase üzerinde girince bitirici darbeyi de yiyince olanlar oldu. Tesislerde geçirdiğimiz vaktin yaklaşık son iki saatini uzun ve yan oturarak kayanları gıpta ile seyrederek geçirmek zorunda kaldım.

Bu arada da fazla zevk alabilmek adına acele etmek yerine kızım Başak gibi yavaş ama temkinli gitmenin daha doğru olduğunu anlar gibi oldum. Sizlere de sınırlarınızı bilip onları zorlamadan yaşayacağınız heyecanlı dakikalar dilerim.

Sonraki yazı 090 DOKSAN

83

85

Yorum bırakın