083 – Aquapark


5 Eylül 2008

Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi lunapark tipi eğlence yerlerini ziyaret edip en azılı olanları en az bir kez denemek benim için vazgeçilmez olaylardan biridir. Ne kadar korkutucu olursa olsun eğer çok tırsıttırıcı bir aktivite değilse hemen, aksi takdirde birkaç kez olayı seyredip aktiviteye katılan insanların durumlarını gözledikten sonra da güvenim yerine getirip denemeyi severim. Hatta yanımda benimle gelen kişilere de bir nevi zorlama yoluyla baskı yapıp bindirmeye çalışırım. Bu konuda hemen ikna olup bindiklerini söylemem de zor olur. Yalnız büyük kızım Başak’ın bu konuda “armut dibine düşer” misali heyecanlı ve hevesli olması yanı sıra küçük kızım Burçak’ın da “mum dibine ışık vermez” misali temkinli ve çekingen olması enteresandır.

Lunaparkın sulu versiyonu olan akuaparklar da ilgi alanıma girmektedirler. İlk Amerika ziyaretim esnasında “water-slide” olarak adlandırılan bir tesise kuzenim Aziz’in katkılarıyla ilk gittiğimde aldığım zevkin üzerine daha sonra fırsatını bulunca, ama sanki kızlarım istiyor diye, gittiğimde her türlü su kayağını defalarca denedim. Yalnız kamikaze olarak tanımlanan bir tanesi vardı ki kayarken insanın sırtının bir an için kayaktan ayrıldığı yer yüzünden buna binmeye cesaret edememiştim.

Yıllık iznimin bir kısmını okullar açılmadan evvel çekirdek ailemle birlikte geçirmek üzere Aydın’ın şirin ilçesi Kuşadası’nda geçirmemizin en önemli sebebi orada 2 adet büyük akuapark bulunması. Sizler bu yazıyı okurken muhtemelen ben o kaydıraklardan kaymış ve/veya kayıyor olacağım. İşte o kaydıraklardan bazılarını sizlere anlatmak isterim.

Yan yana 4 adet birbirinin tıpkısı kaydırak bulunan ve altınıza serdiğiniz poliüretan malzemeden mamul bir şilte ile kayılan kayak bir hayli zevkli. Yukarıya çıktıktan sonra başınız aşağıya doğru gelecek şekilde ufuk çizgisi ile otuz dereceye varan açılar yapan parkurda şiltenin ucundaki tutamaçları kavrayarak aşağıya doğru kayarken engebeli arazide insanın içi bayağı hoş oluyor. Aşağıya doğru su da aktığından akmakta olan sudan daha ağır olunduğu için yapılması gereken aradaki sürtünmeyi azaltmak üzere iki elin tuttuğu tutamaçlı kısmı hafiften içeri büküp yukarı doğru kaldırarak suyun alta girmesini ve sizi yüzey üzerinde kaydırmasını sağlamak. Biz kızım Başak ile beraber yukarı çıkıp yan yana iki kulvarda kayarken ben önce onun şiltesini ucundan tutarak görevlinin “Kayın” komutu ile önce onu ileri doğru sürdükten sonra kendimi en az sürtünmeyi sağlayacak şekilde hatta mümkünse tümsekler üzerinden geçerken tüm şilteyi havalandırıp uçarak belki de ikinci tümsekte Başak’ı geçiyorum ve yolun sonunda artık düzleşmiş olan kısımda yukarıdan gelen suyun birikmesi ile gölleşmiş kısımda da hızımın etkisi ile diğer kayıcılara nazaran daha ileriye gidebiliyorum. Başak ise gerekli hızı alamadığından yol daha yeni düzleşmişken hızı kesildiğinden son beş altı metreyi elinde şiltesi yürüyerek geliyor oluyor. Bu sene ona da gerekli tüyoları verip onun biraz daha ileri kaymasını sağlayacağımı ümit ediyorum. Geçen seferlerde yeterli yüzme becerisi ve yaş olgunluğu olmadığı için Burçak’ın deneyemediği bu kaydırakta kızlarımı iki yanıma alıp, hatta eşimi de gaza getirebilirsem dörtlü olarak “aile saadeti” şeklinde kaymayı düşünüyorum.

Bizim “Huni” adını verdiğimiz bir kaydırak da az heyecan verici değil. Uzunca bir borudan aşağı doğru yardımcı kayak malzemesi kullanmadan doğrudan mayo ile hızla aktıktan sonra vardığınız huni biçimindeki kısma erişildiğinde kazanılan hıza bağlı olarak birkaç tur atıp sonunda sürtünmeye yenilip hızı kesilince huninin ortasından aşağıdaki havuza düşüyorsunuz. Eğer ki hızınızın biteceği zamanı doğru hesaplayamazsanız sonuçta ortam eğimli, az sürtünmeli ve aşağıya doğru akan su olduğundan maddenin doğası gereği aşağıya düşerken artık “Allah ne verdiyse ya da yazdıysa” artık baş aşağıda ayaklar yukarıda mı yoksa yan olarak mı havuzun içine düşüyorsunuz. Tabi bu da biraz sersemlemenize yol açıyor.

Bireysel kayılan kaydıraklardan sağ sol dönüşü olmadan doğrudan aşağıdaki havuzu hedefleyenlerden bir tanesini bugüne kadar maalesef tırsma olayları yüzünden binemediğimi yukarıda belirtmiştim. Artık bu sene tüm cesaretimi toplayıp artık oradan da kayacağımı tahmin ediyorum. Geçen sefer boğulmasın diye annesinin can yeleği takmış olduğu muhtemelen altı yaşından büyük olmayan bir turist oğlanın oradan kaydığını görünce gaza gelmiştim ama yukarı çıkınca “öd ve rok” ikilemesi devreye girince bu kayış literatüre ve tarihe geçmemişti.

Kaydıraklardan bazılarında bizim Anadolu insanının yüzmek için kullandığı şambrele benzer simitler de kullanılıyor. Bunların tek kişinin binebildiği standart simitler olanlarının yanı sıra iki kişinin tandem kayabilmesi için 8 şeklinde olanları da var. Küçük çocuğunuzla kayarken arkaya oturup çocuğu alttan ayaklarınızla, yukarıdan da koltuk altından kavrayıp aynı zevki yaşamanız pek bir mümkün. Bu tip kaydırağın en caydırıcı yönü ise kaymış olanların bıraktığı simitleri aşağı havuzdan alıp yukarıya merdivenden tırmanmak. Bunu yapmak istemediğiniz zaman aynı kaydırağı simitsiz kaymanız da mümkün ama simitle kaymanın zevki de bir başka oluyor.

Akuaparklara ilk gittiğimizde Burçak iki buçuk yaşında olduğundan onu pek kaydırağa bindirememiştik. Bu arada çapı yaklaşık üç metre olan botu görünce gene “aile saadeti” hesabı hep birlikte binmeye karar verdik. Yukarıya asansörle çıkarılan botun içine ben kenarda, bana en yakın olarak Burçak, hemen yanında annesi ve diğer kenarda Başak olarak oturmuş vaziyette yerimizi aldık. Bot büyük ve ağır olduğundan kayarken fazla atraksiyon yapılamamasından dolayı farklı olarak karanlık bir bölümden geçiş kısmı olduğunu kaymaya başladıktan sonra fark ettik ki bunu Burçak fark ettiğinde tırsmanın dayanılmaz hafifliğinden karanlıkta beni kaybetmemek için anında her iki eliyle belimi kavrayarak sanki içime girmek istercesine sarılmıştı.

Akuaparkın bir başka enteresan yanı da dalga havuzu. Şambreller burada da baş malzeme. Saati gelince bir canavar düdüğü ile başlayan eğlencede bindiğiniz simidin yaratılan dalgalar üzerinde yukarı aşağı hareketi insanın içini bir hoş ediyor. Bu arada zaten sulardan kaymaktan sırılsıklam olmuşken bir de eğer şansınıza kule önünde yukarıdan akan suyla dolan büyük kovanın suyun dolmasıyla ağırlık merkezi bağlandığı mesnedin dışına taştığından devrilince içindeki tonlarca su aşağıda genellikle beklemekte olan ama olayı fark etmeyip “yanlış zamanda yanlış yerde bulunan” kişilerin kafasına öyle bir boşalıyor ki su neredeyse teninizin içini bile ıslatıyor gibi oluyor.

Akuaparkların bir güzelliği de sıvı tüketimini sağlayacağınız barların havuzların içinde olması. Oturduğunuz bar taburesinin su seviyesinin hemen üzerinde olması nedeniyle ayaklar suda olduğundan gayet serin bir ortamda bulunuluyor.

İşte artık yaz sezonunu geride bıraktığımız bu günlerde eğer ki hala daha yazlık yerlere gidebilme imkanınız varsa göz ardı edemeyeceğiniz bir seçenektir akuaparklar.

Sonraki yazı 084 Kaide

82

84

Yorum bırakın