471 – Lingo Fuad’ın gözünden


 31Ocak 2024

HERKES BİR GÜNLÜĞÜNE DE OLSA ŞÖHRET OLACAK

Her şey Wordle adlı çevirim içi oynanabilen bir oyunla tanışmamla başladı. Bu, öteden beri aşinası olduğum Mastermind isimli renk tahminine dayalı oyuna çok benzeyen bir oyundu. Gazetelerin bulmaca eklerinde verilen “kelime tahmin” ya da “rakam tahmin” oyunlarına da benziyordu. Ama üçüne de benzemekle beraber, neticede üçünden de farklı bir oyundu ve bu oyunu bana tanıştıran kişinin, aziz dostum Ufuk olup olmadığını şu an hatırlayamıyorum. Zannediyorum, mezunu olduğum Erzurum Anadolu Lisesi sınıf arkadaşlarımdan öğrendim.

Bulmaca sever biri olarak, önceleri nedense fazla sıcak yaklaşmadım. Ama Ufuk’un da her gün yenilenen bu bulmacayı çözdüğünü öğrenince, ben de artık kayıtsız kalamadım. Hâttâ Türkçesiyle yetinmeyip, çok kısa sürede İngilizce olanı da çözerek, çözümlerimizi her gün birbirimize göndermeye başladık. Bir süre sonra dostuma bu da yetmeyince, doğru cevaba ulaşana kadar kullandığımız bütün tahminleri kullanarak bir cümle yapmamızı teklif etti. Bu yeni kural işimizi biraz daha zorlaştırsa da, elbette daha zevkli hale getirmişti. Ben bununla da yetinmeyip, Türkçe ve İngilizce oyunlarımın ilk tahminlerinde her ikisi de (mecburen) beşer harfli olan ve aynı anlama gelen kelimeler kullanıyordum. Bu durumu gösteren son denemelerimin ekran görüntülerini paylaşayım.

Fuad_ÖrnekÇözüm

Bu tahminler için kurduğum cümleler de şöyle:

“Mavnasının gövdesini mantolama için kullandığı macun kötü çıkan balıkçı, bir patlama misali yüksek sesli düşünmeye başlayınca, gayet sarih bir şekilde bu iş için uzaktaki yol boyunca sıralanmış manejlerden at gübresi toplamaya karar verdi.”

“When the fisherman, whose paste he used to coat the hull of his barge turned out to be bad, started thinking out aloud like a blast, he clearly decided to collect horse manure from the manees lined up along the road aloof for this purpose.”

Bu arada, oyunun İngilizce versiyonunu oynarken, bazı çevirim içi programlardan destek aldığımı itiraf edeyim.

İngilizce ve Türkçe oynadığımız bu WORDLE oyunlarına aynı kelimeleri kullanarak dört farklı kelimeyi bulmaya çalıştığımız “DAILY QUORDLE” oyununu da ilave edince, hafta içi her gün birbirimize çözümlerimizi gönderdiğimiz bulmaca sayısı üçe çıkmıştı. Bu şekilde geçirdiğimiz bir seneden biraz uzun bir müddetten sonra, dostumdan TRT1 ekranlarında kuralları WORDLE’a çok benzeyen bir yarışma programı olduğunun haberi geldi. Oyun iki kişilik takımlar halinde oynanıyordu ve dostum katılmak istediğini beyan edip, partneri olarak da küçük kızı Burçak’ı ya da beni düşündüğünü söylüyordu.

Burçak çok kısa süre içinde oyuna katılma hakkından benim lehime feragat edince, artık dostumun yarışmadaki partneri belli olmuştu. İkimiz adına başvuruyu Ufuk yaptı. TCKN, fotoğraf ve bir takım kişisel özelliklerimi sorduktan sonra bir de başımdan geçen komik bir olayı anlatmam istenmişti; onu da şu hatıramla yerine getirdim:

“Çoktan seçmeli bir sınav sonunda, öğrencilerin itiraz ettiği 4 seçenekli bir soruda, öğretmenlerin kararı gereği A – C ve D şıkları doğru kabul edilirken benim cevabım B idi. Yüzsüzlük edip B’nin de doğru sayılması için itiraz ettim.

“Her şeyin bir sınırı var”

cevabı ile sorudan puan alamamıştım.”

Başvuru işlemlerini Ufuk üstlenmesine üstlenmişti ama benim de bu işte bir takım mesuliyetlerim olmalıydı. Ve ben yumurta kapıya dayanıncaya kadar bu sorumluluğumu yerine getirmedim. “O ne?” diyecek olursanız, “Yarışmayı seyretmek” derim. Bırakın sindire sindire seyretmeyi, neredeyse bir kere bile baştan sona seyretmemiştim. Neden sonra herhalde başıma bir saksı düşmüş olmalı ki, birkaç defa baştan sona seyrettim. Zaten bu seyretmelerimden birkaç gün sonra bir Pazartesi akşamı, onu takip eden Cumartesi günü çekim için stüdyoya davet edildiğimizin haberi Ufuk’a ulaştı.

Doğrusu ya, benim açımdan talihsiz bir döneme denk gelmişti. Güz döneminin yarıyıl sonu sınavlarını hazırlayıp, okuyup, notları ilan etmemiz gereken bir dönemdi. Bize haberin ulaştığı ilk gece hemen kendimizi tanıtan bir video yapmamızı istemişlerdi. Ufuk bana örnek olması açısından kendi çektiğini gönderdikten sonra, benim metni hazırlayıp, uygun şekilde giyinip çekimi yapıp Ufuk’a göndermem, nereden baksanız bir buçuk saatimi almıştı. O geceki görevim bitmişti ama haliyle biraz gerildim.

Ertesi günden itibaren yarışmayı her gece baştan sonra takip ettim. Bunun sebebi yalnızca kendimi denemek değil, aynı zamanda kuralları da tam olarak öğrenmekti. Allah saklasın, bir kuralı ihlâl edip diskalifiye olursak; hele hele bu benim yüzümden olursa, herhalde dillere düşerdim. Yıllar önce okuduğum bir mizah mecmuası karakterlerinden biri olan Muhlis Bey’in çırağı Yavlum Mithat’ın, not defterine sevgilisi için yazdığı Yeliz, yapma çiçek kursundan atılmış, bunu gündeme getirme notu aklıma geliyordu.

Neyse, iki-üç programı seyredince kuralları az çok öğrendim ve içimde rezil olacak bir durum oluşmayacağına dair bir kanaat oluştu. Dikkatimi çeken bir husus yarışmacıların çoğunun tahmin yapıp da bazı harflerin asıl kelimede olmadığını öğrendikleri halde ısrarla o harfleri kullanmaları oldu. Hâttâ bu seyredişlerimden birinde, Ufuk da beni aradı ve bu durum için

-“Biz bunları çıtır çıtır yeriz.”

dedi. Kırk dört yıllık dostumdan bunu duymak bana gerçekten bir moral vermişti.  Bu arada başka bir akşam, çekimde giyeceğimiz kılık kıyafet için de Ufuk’la irtibata geçen program görevlileri, çekim sırasında arka fonla problem çıkarmaması açısından bir takım renk ve çizgili kıyafetler giymememizi isteyince ve bir de şık olmayı şart koşunca, gardırobumdaki pek çok elbise elenmişti. Geri kalan az sayıdaki kombinleri üzerimde deneyip, fotoğrafını çekip, Ufuk’a yolladım, o da ilgili hanımefendiye yolladı. Sonunda birini beğendi, ben de rahatladım.

Çekimin yapılacağı Cumartesi günü sabah erkenden İstanbul’a gitmek üzere yola çıktım. Planımız Ufuk’u evinden alıp, ikimizin birden Sefaköy’de çekimin yapılacağı Ciner stüdyolarına gitmekti. Çok şükür benim Ufuk’a ulaşmam da, ikimizin beraber stüdyoya ulaşmamız da hep tahminimizden kolay ve çabuk oldu.

Stüdyoya girdiğimiz andan itibaren, gerçekten çok iyi ağırlandık. Bizi önce bir odaya aldılar. Bu, çeşitli sebepler için bizi çağıracakları zamana kadar yorgunluk atabileceğimiz bize tahsis edilmiş bir mekândı. Ortada her ne kadar bir makyöz görünmüyorsa da, belki bazı hanımların bizzat kullanmaları için ışıklı bir ayna da mevcuttu. Biz ise öncelikli olarak hedefe sağ salim vardığımızı evlere bildirdik.

Bir müddet sonra, yarışmadaki rakiplerimizle tanışmak üzere bizi daha büyük bir odaya aldılar. Biz gittiğimizde odada orta yaşlı bir kadın ve erkek (aslında, hele hele kendi yaşım göz önüne alındığında, “genç” demem gerekirdi ama diğer gruba haksızlık olmaması açısından bu tanımlamayı uygun buldum) ve iki genç kız vardı. Orta yaşlı olanlar hemen konuya girip bizimle konuşmaya başladılar. İtiraf edeyim, kızların rakibimiz olan gruplardan biri olduğunu anlamıştım ama kadınla erkeği set görevlisi zannettim ve bu yaklaşımım bir dakika kadar sürdü. Artık herhalde kullandıkları ifadelerden olsa gerek, bu söylediğim sürenin geçmesinden sonra biz de dahil o an odada bulunan altı kişinin yarışmacılar olduğunu sonunda anlamıştım.

Yaşları itibarıyla kızların öğrenci olduğu kesindi de, diğer dördümüz karşılıklı olarak mesleklerimizi sorunca kendi kurdukları büroda çalışan karı-koca avukat olduklarını öğrendik. Ben öğretim üyesi olduğumu söyleyince, hangi üniversitede çalıştığımı sordular. Kocaeli cevabını vermemle beraber kızlardan biri de aynı üniversitede öğrenci olduğunu söyledi. Gazetecilik bölümünde okuyormuş. Önceden tanışmamamıza rağmen, ikimiz açısından da hoş bir tesadüf oldu. Başta çekingenlikle başlayan sohbetler, zamanla sıcak bir iletişimle son buldu ve herkes birbiriyle iyice ısındı. Artık dostça yarışacak kıvama gelmiştik.

Ama önce bir görevli gelip yarışmanın kurallarını bir kere daha hatırlattı ve tahminlerimizi yaparken TRT açısından sakıncalı sayılıp da kullanmamamız gereken kelimelerin türü hakkında bilgilendirdi. Bunlar hepinizin kolayca tahmin edebileceği gibi ahlaka mugayir kelimelerin yanı sıra, alkol ve tütün mamulleri ihtiva eden ya da hatırlatan kelimelerdi. Ama bu kuralın güzel tarafı, yanlışlıkla ağzımızdan istenmeyen bir kelime çıksa bile benim kâbusum olan diskalifiyeyle neticelenmemesiydi. O ana kadar yapılan bütün tahminlerin sıfırlanıp, çekime yeni bir kelimeyle yeniden başlanacağı söylendi.

Ben ve Ufuk için esaslı deneyim bundan sonra gerçekleşecekti; o da çekim öncesi yapılacak olan makyaj. İkimiz de altmış yaşını aşmış iki delikanlıydık ve ilk defa o güzel yüzlerimizi bir makyöze teslim edecektik. Koltuğa önce ben oturdum. Ama bu durum bana öylesine garip geldi ki, gülmekten kendimi alamıyordum. Hâttâ kızcağız başlarda görevini layıkıyla yapamadı. Çekim esnasında parlamamaları için yanağımıza pudra, dudağımıza ruj idare etti de; gözlerimize çekilen sürme karizmayı fena çizdirmişti.

Makyaj işi de bittikten sonra, çekim başlayana kadar sadece ben ve Ufuk’a tahsis edilmiş olan odaya tekrar döndük. Vakit bir hayli geçmiş ve ikimiz de sabahtan beri bir şey yememiştik. Odadaki sehpanın üzerine açlık bastırıcı olarak bırakılmış üç poğaçanın ikisini afiyetle götürdük. Yalnız, bu taam işlemini bilhassa dudak makyajından sonra yapmamız beni düşündürmedi de değil. Ama eğer o ana kadar yapılanları bozan bir eylem gerçekleştirmişsek, yenilenmesi herhalde zor olmayacaktır diye düşündük.

Yarışmamızın tamamını YouTube videolarında bu adresten bulabilirsiniz:

(https://www.youtube.com/watch?v=95_TonZqsP0)

Sonunda vakit geldi ve biz bütün yarışmacıları çekimin yapılacağı stüdyoya aldılar. Yarışma anını yarışma partnerim ve kırk dört yıllık dostum Ufuk, çok detaylı anlattığı için, ben daha çok şahsî gözlemlerimi videonun kaçıncı saniyesinde gerçekleştiğini parantez içinde belirterek vermeyi tercih ettim. Birinci masada avukat çift, ikinci masada biz, üçüncü masada kızlar yarışacaktı. Ufuk’un da yazısında belirttiği gibi sunucu Kemal Uçar’ın ikimizi daha yarışma başlamadan peşinen favori ilan etmesi omuzlarımıza yalnızca büyük bir yük yüklemekle kalmamış, beni bir hayli de germişti.

Yarışmanın ilk etabı olan dört harfli kelimelerin ilki olan KEÇİ’yi, üstelik KEDİ aklımıza gelmesine rağmen bilemememiz, ister istemez “İnşallah korktuğum başıma gelmez” endişesini yaşattı (12:39). Kemal Uçar’ın tabiriyle daha ilk etabın ilk parkurunda nazar boncuğumuzu almıştık. Onu takip eden parkurlarda ONAY ve hele Ufuk’un bulduğu MAZI moralimizi çabuk düzeltti (13:30). Yalnız, ONA’yı bulduktan sonra, benim hangi akla hizmet ederek önce ONAM dediğimi kendim bile hâlâ anlayabilmiş değilim. Ki yarışmanın ilerleyen dakikalarında bu beceriksizliğimi unutturacak çok daha büyük bir gaflete düşecektim. Bu etabın sonundaki Puzzle kelime olan RASATHANE’yi dostum çok çabuk bildi. Kızların kelimeleri de bitince, ilk etabın sonunda liderliği ele geçirdik.

Beş harfli kelimelerin sorulduğu ikinci etaba kızlar başladılar. Onlar açısından talihsiz geçen bu etapta, kendilerine sorulan iki kelimeyi bilemedikleri gibi, bunlardan birisini avukat çifte, diğerini de bize kaptırdılar. Bize kaptırdıkları ŞÖYLE kelimesinde konuya iyi odaklanıp bulan ben oldum (27:09). Partnerim Ufuk ise bu turda olağanüstü bir performans gösterip, avukat çiftin elinden ÇAĞRI (31.32) ve DELİL (32:47) kelimelerini kaptı. Üçüncü tura biz çok şanslı başladık. Beş harfli ilk kelimemizin ilk harfinin C olduğunu öğrenir öğrenmez yaptığım ilk tahmin olan CEVİZ’e iki yeşil iki de turuncu ışık yanınca, kelimenin CEZVE olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştı bile (34:07). Ondan sonraki kelime olan UNSUR’u bilemedik ama rakiplere de kaptırmadık. Son kelimede de VECİZ’i gene Partnerim sayesinde çok çabuk bulduk (36:03). Bu turun sonundaki Puzzle kelimeyi de gene dostumun sayesinde bilince, ikinci etabı da, üstelik puan farkını açarak lider tamamladık. En düşük puana sahip olan kızlarla maalesef vedalaştık.

Dördüncü etabın diğer etaplardan farkı, gruplardaki yarışmacıların aynı anda yarışıp ortak tahminler üretemeyeceğiydi. Bu etaba başlamadan önce, her ne kadar önceden karar vermişsek de, kameralar önünde sembolik olarak tartışıp, dört harfli kelimeler için Ufuk, beş harfli kelimeler için benim yarışmamın uygun olacağı yönünde görüş bildirdik. Avukat çiftte de, erkek olan dört, hanım olan beş harfli kelimelerde yarışacaklarını beyan ettiler. Her iki yarışmacı da kendilerine sorulan birer kelimeyi bilip, birer kelimeyi bilemediler. Ama avukat beyin bilemediği kelimeyi Ufuk bilince, en azından avantajımızı arttırmış olduk. Sıra beş harfli kelimelere gelince, avukat hanım ilk kelimesini başarıyla bulduktan sonra ben de GÖRÜŞ kelimesini bulabildim. Ama onu bulmadan önce tercih ettiğim GÖRÜM sadece sunucumuzun değil, eminim seyreden herkesin de dikkatini çekmişti (46:48). Rakibimin ikinci kelimesini o da bilemedi, ben de bilemedim.

TDK sözlüğe göre görüm
isim: Görme yetisi:

Cümle içinde kullanımı: Trahom hastalığı, tedavi edilmezse görümü yok etmeye kadar varabilir.

Ve sıra bana geçti. Aynı zamanda belki bu yarışmanın tarihinin benim için en trajik, seyredenler için en komik (o zaman en trajikomik diyelim), rakibim içinse en hazırlop yumurta olan son kelimeye. İlk harfi B olan beş harfli bir kelime (49:20). İlk tahmin olarak BALIK dedim. B ve A yeşil yanınca BARON kelimesini kullandım. R de doğru yerde çıktı. Ondan sonra kullandığım tahmin olan BARUT’ta da T’yi doğru olarak bilince BAR-T durumuna eriştim. İnanmayacaksınız ama bir inşaat mühendisi olarak BARET kelimesi aklıma gelmediği gibi, BARAT gibi mevcut olmayan bir kelime kullanarak, bayağı iri bir nazar boncuğunu köküne kadar hakkettim. Rakibim benim kadar kafadan gayrimüsellah biri olmadığı için ayağına gelen bu fırsatı tepmedi ve BARET kelimesini doğru olarak bildi.

PembeBaretliFuadBu olay üzerine, yarışmanın televizyonda yayınlanmasını müteakip, üniversitedeki mesai arkadaşlarım bana bir baret hediye ettiler.

Yalnız renk olarak neden pembeyi seçtiklerini hâlâ merak ediyorum. Bilmem, makyajlı hâlimin çok alımlı olmasından mıdır?

Allah’tan o ana kadar topladığımız puanlar bizi finale taşımaya yetti de, bu vicdan azabını ömrümün sonuna kadar taşıyacağım bir durum oluşmadı. Hatta o turun sonunda sorulan Puzzle kelimeyi de avukat çifte kaptırmamıza rağmen, finale çıkan biz olduk.

Finalde sırasıyla dört, beş, altı ve yedi harfli kelimeler sorulacaktı. Yedi harfli etaba katılmak opsiyoneldi ve asıl büyük ödüle onu bilirsek ulaşabiliyorduk. Dört harfli kelimenin sorulduğu aşamayı sekiz, beş harfli kelimenin sorulduğu aşamayı yirmi iki, ilk iki aşamayı toplam otuz saniyede tamamlayarak çok iyi bir girişi yaptık. Beş harfli kelimeyi bulurken benim gösterdiğim performansı, kendim bile takdir ettim (54:50).

Önümüzde altı ve yedi harfi kelimeler için kullanabileceğimiz doksan saniye vardı ve bu ciddî bir avantajdı. Ama altı harfli kelimeye de çok güzel bir şekilde başlayıp, hele hele ikisi doğru yerinde olmak üzere altı harfin beşini daha ikinci tahminde bulmamıza rağmen, benim BARAT’ta yaşadığım akıl tutulmasının bir benzerini bu sefer grup olarak yaşayınca, sonunda dostum Ufuk’un kelimeyi bulmasına rağmen çok vakit kaybettik ve geriye sadece 37 saniyemiz kalmıştı (56:02). Altı harfli bu turun benim için en ilginç tarafı, ilk harf olarak M çıkınca, daha ilk tahminde benim “sakıncalı kelimeler kullanmayın” uyarısını unutup, bir “tütün mamulü” olan nargilenin hortumu demek olan MARPUÇ kelimesini kullanmam ve daha sonra düşündüğümde, bu kelimeye yarışma komitesinin itiraz etmeyişiydi. Bilmem bu kelimeyi benden başka kullanan olur mu ve olsa bile komite bundan sonra geçerli sayar mı?

Tekrar finale dönersek, yedi harfli kelimelerde hiçbir tecrübemiz yoktu, 37 saniye oldukça riskli bir süreydi ve biz ödülü kaybetmekten ziyade, “Galip olarak bitirmek” adına devam etmeme kararı aldık.

Ona rağmen sunucumuz yedi harfli kelime için ortada ödül olmadan yarışmamızı teklif etti, biz de kabul ettik (59:06). İlk kelimeyi bulamayınca pas geçtik ve ikinci kelimeyi Ufuk’un her zamanki öngörüsüyle süremizin bitimine altı saniye kala ikinci tahminimizde bulduk. Sunucumuz Kemal Uçar üzüldüğünü söylese de, ben gerçekten üzülmemiştim. Çünkü zaten gecenin, finalin ve hatta yedi harfli kelimenin bile galibiydik. Sadece ödülü kaçırmıştık. Üstelik Ufuk’la sonradan yaptığımız konuşmalarda, çekildiğimize kendisinin de memnun olduğunu belirterek

-“Gerçekten yarışsaydık, o gerginlikle bulamazdım.

dedi. Her ikimiz için de gün çok güzel sonlanmıştı.


Yarışmanın televizyonda yayınlanmasından iki gün sonra eşim Nihan’la haftalık alışverişimizi yapıyorduk. Yolumuz bir şekerci dükkanına düştü. Nihan ürünler arasında seçim yaparken, ben de tezgâhın arka kısmındaki ürünleri gözlemliyordum. Maksadım, yaklaşık kırk yıldır göremediğim ve adına “İstanbul şekeri” denilen koni şeklinde, koyu kırmızı, yeşil mavi renkli, jelatine sarılı, şeffaf şekerleri görebilme ümidi. Aslında son on yıldır, her gidişimde bakarım ve göremem. Hatta yaşı bizlerden bile büyük sahibine sordum ve artık üretilmediği söyledi ama benimki de bir ümit.

Neyse, ben bu şekildeki rafları incelerken, önümdeki kadın geri doğru bir-iki adım atınca benimle çarpışmaması veya ayağıma basmaması için omzundan tuttum. Kadın dönüp hemen özür diledi, ben de “Rica ederim” dedim ve o an göz göze geldik. Kadın

-“Ben sizi galiba tanıyorum.”

dedi. O bana hiç aşina gelmemişti. Kendisine ipucu olması açısından

-“Ben üniversitede çalışıyorum ama…”

diye bir cümle kullanmamla beraber;

-“Geçen akşam yarışmadaydınız, değil mi? Kocaeli deyince tabii ki daha dikkatli seyrettik. Hatta, Kocaeli Üniversitesi’nden bir öğrenci kız da vardı.”

dedi. Biz de “Evet” dedik. Onlar çıkınca, şekercide çalışan elemanlar

-“Kim milyoner olmak ister mi abi?”

dediler, onlara da “Hayır, Lingo Türkiye” dedik.

Çıkınca, Nihan

-“Ben de sana tam şaka yollu ‘Seni artık çarşıda bir sürü kişi tanır’ diyecektim, gerçek oldu.”

dedi.

Velhasıl, şöhreti yönetmek zor iş.

Önemli not: Yarışmayı birlikte yürüttüğüm, değerli dostum Mehmet Ufuk Uluğ, bütün süreci çok daha detaylı, akıcı ve fotoğraflarla desteklenmiş şekilde kendi de kaleme almıştır. Sırasıyla aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.

1. yazı

2. yazı

3. yazı

4. yazı

5. yazı

Sonraki Yazı 472 – Lingo Türkiye Final

472

Önceki Yazı 470 – Lingo Türkiye – 4

470

2 comments

  1. Fuad bey üniversiteden öğretmenim olur . Bulmacalarda ve kelimelerdeki yeteneğini zaten biliyorduk . Tescillenmiş oldu 🙂 …

    Sizi ve arkadaşınızı tebrik ederim hocam…

    Liked by 2 people

Yorum bırakın