464 – Otorite


 29 Aralık 2023

Otorite: Türk Dil Kurumu güncel sözlüğe göre:

Yaptırma, yasak etme, emretme, itaat ettirme hakkı veya gücü; yetke, sulta, velayet:

Hatta bir de cümle içerisinde kullanırsak “Babamın bir otoritesi var” yerine, gene TDK sözlükte verilen örnekteki Falih Rıfkı Atay’ın cümlesini örnek gösterebiliriz:

“Sakarya zaferi ile gazi ve müşir Mustafa Kemal Paşa tam otoritesini elde etmiştir.”

Bu konuya nereden geldin diye soracak olursanız geçenlerde bir zincir market kasiyerinin beni dumura uğratıp daha sonra “Ben niye böyle bir şeye muhatap oldum ve ne oldu?” sorularını kendime sormama yol açtı.

Öğle yemeklerinden sonra “Ya sırt üstü yatmalı, ya kırk adım atmalı” düsturu gereği, genellikle fabrika bahçesinden çıkıp hem bir hava almak, hem yediklerimin karşılığı kazandığım kalorilerin harcanmasını sağlamak, hem piyasa verilerini (farklı marketlerdeki fiyatları) takip etmek ve arada hem pahada hem de yükte hafif, evin ihtiyacı olan veya olmayan şeylerin alımını yapıyorum. İşte gene böyle normal günlerden birinde, indirime de girdiğini gördüğüm, liseden beri yemekten pek haz ettiğim Ülker’in DİDO’su ile birkaç başka şey aldıktan sonra kasaya geldiğimde, elinde tek bir 0.5 litre su olan adamın arkasında, sıra diğerlerine göre daha kısa diye girdim. Kasiyer hanım suyu okutup adama ederini söyleyince adam da 10TL çıkartıp verdi. İşte ne olduysa o andan sonra oldu ve film koptu. Önce kadın, kasasında bozuk para olmadığını ve adamın daha bozuk parası olup olmadığını sordu. Neticede 10TL de artık günümüzde neredeyse bozuk para sayılabilir. Adam cebini karıştırıp olmadığını söyleyince, kasiyer hanım bu kez diğer kasadaki meslektaşına kendisine bozukluk olarak 10TL vermesini istedi. Yandan kağıt beş lira ile birkaç metal para geldi ama hanımefendi bunlarla yetinmedi. Keşke bozuklukları daha bozuk yollasaymış diye veryansın edince yandaki kasiyer birkaç bozuk para daha yolladı. Neyse önümdeki adama para üstünü verdikten sonra benim aldıklarımı kasadan geçirmeye başladı. Ama öncelikle nasıl ödeyeceğimi de sordu. Kendisine kredi kartı ile ödeyeceğimi söyleyince rahatladı. Aldıklarımın tamamının barkodlarını okuttuktan sonra, olası bir indirimin geçerli olabilmesi adına benden müşteri kodumu, ki bu cep telefonu numaram oluyor, girmemi istedi ama bir türlü ekranda giriş menüsü beliremedi. Nihayet ben telefon numaramı girince bana tutarı söyledi ve o anda hiç beklemediğim bir şey yaşandı.

Şimdi burada bir virgül koyup, son zamanlarda gazetelerden ve internetten takip ettiğim bir iki konuyu gündeme getirmek istiyorum.

Birincisi, artan enflasyon ile para pul olup artık fiyatlara alışmak bir yana, bozuk  BeşLirapara sıkıntısı da ortaya çıkınca, geçenlerde bir haberde MADENİ BEŞ LİRALIKLARIN hazırlandığı ve piyasaya sürüleceği, ancak bu paraların TURA yüzünde yer alan ATATÜRK rölyefinin pek de başarılı olmadığı yönünde bazı spekülasyonlar yapılmıştı.

İkincisi, ATM’den para çekerken biliyorsunuz önce size kartınızı iade ediyor, ardından da parayı veriyor ya, bunun psikolojik bir şey olduğu, insanların para çekmek için bir ATM’ye gittiklerinde eğer önce parayı verirse, kafada para çekme olayı için orada bulunulduğundan, yapması gerekeni yaptığı için daha kartı vermesine meydan bırakmadan ATM’den ayrılacağı için kartlarını unuttukları çok sık rastlanıyormuş. Yani yapmak istediğiniz şey için ara bir şeyler yapıp daha sonra o ara işlem devam ediyor olsa da, psikolojik olarak işimizi tamamladığımız için diğerini es geçebiliyormuşuz. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte (Yeni Türkü‘ye selam olsun bu arada) size önce kartınızı verip siz onu teslim aldıktan sonra paranızı veriyormuş.

İşte, okumuş olduğum bu iki konuyu nedense kafamda birleştirip ödeme adımına geldiğimde kartımı cüzdanımdan çıkarttım ve klasik söylemim olan “Temassızım var” diyerek kasiyeri bilgilendirdim. Ancak o anda kasiyer bana hiç beklemediğim bir yerden bir soruyla gelince birden anlamsız bir duruma düştüm ve fişimi alana kadar geçen zamanda sanki farklı bir ruh haline büründüm.

Kasiyer hanım bana “Bozuk paranız var mı, bir beş, on, yirmi lira” diye bir soru yöneltti. Kafamda birden pek çok şey geçmeye başladı. Hani yeni madeni beş liralıklar tedavüle çıkıyor ya, acaba on ve yirmi liraların da madenileri mi çıktı diye. Zaten kartımı çıkartmış olan ben, adeta bir otoriteye baş eğer gibi elimdeki cüzdanın içinde duran on lirayı çıkartıp kadına uzattım. O da bununla yetinmeyip, olaydan yaklaşık bir dakika sonra algılayacağım “Daha var mı? Kasamda bozuk para yok, oraya para bulmam lazım. Sizin vereceğinizi de nakit olarak düşeceğim” diyerek, benden iki adet yirmilik daha aldı. Allahtan bir sonraki kâğıt para yüz lira idi de, kadın artık durdu ve benden kartı okutmamı istedi. Ben tüm ödemeyi kart ile yapacakken, birden elli lirasını nakit, geri kalanını karttan çektirmiş oldum. Kadına neden böyle bir şey yaptığını, bozukluğum kalmadığı için tekrar para çekmeye gitmem gerektiğini söyleyince “Ne yapayım, kasama para toplamaya çalışıyorum” gibi akıllara ziyan bir cevap verdi. Ben durumun tamamen farkına varmıştım ancak, cüzdanımdaki paraları kaptırmış oldum. Sonuç olarak kadın benden tabii ki fazla ödeme almadı ancak, ilk baştaki kararlı ses tonu ile sorduğu bozuk paramın olup olmadığı sorusuyla beni afallatmış ve sonunda isteğine ulaşmış oldu.

(İçimden) söylenerek mağazadan çıkarken aklıma rahmetli Dayım geldi. Bir arkadaşı ile İzmir’in meşhur saat kulesinin meydanında yürürlerken, arkadaşının aklına birden bir toplumsal deney yapmak gelmiş ve yanlarından geçmekte olan herkesi durdurup sert bir şekilde nereye gittiklerini sormuşlar. Durdurdukları yirmi – otuz kişinin hiçbiri de, “Sana ne kardeşim, nereye gidiyorsam gidiyorum” dememiş de, kimisi “eve”, “okula”, “işe”, “kaynıma” gibi hakikaten gitmekte oldukları yeri hiç sorgulamadan söyleyivermişler. Ben de işte bu sosyal deneyde olduğu gibi, kasiyerin ani para isteği karşısında, hani bana 50TL verip bozdurmak istese anlarım da, benim vereceğim parayı nakit olarak düşeceğinin söylediğinde “Ne lüzumu var, zaten kart ile ödeyeceğim” diyerek böyle bir polemiğe girmeyebilirdim. Ama o zaman da bu Cuma yazısını nasıl kotarırdım bilemiyorum.

Önceki Yazı 463 – Hükmen

463

Yorum bırakın