463 – Hükmen


 22 Aralık 2023

Aralık ayının başında Gülmek başlığıyla bir yazı yazmıştım ve içinde geçen bir cümle sonrası bir arkadaşımdan şöyle bir yorum gelmişti:

İnsanların umutlarını bile kaybettiği bir zamanda, “Gülümsemenin yüzünüzden eksilmediği günler dilerim.” dileği iyi geldi. Kalemine sağlık.

Ne var ki o andan sonra adeta gülmenin adeta haram olduğunu gösteren şeyler oldu futbol dünyamızda. Önce birkaç tanım ile başlayayım yazıma:

Hükmen: TDK sözlüğe göre “Hakem kararıyla, Verilen karara göre, karar gereği” şeklinde tanımlanıyor. Spora gelirsek ise – ki gene TDK sözlüğüne göre “Bir hücreli hayvanların çok özelleşmiş olan üreme hücresi” tanımının konumuzla tamamen ilgisiz olmasını bir kenara bırakırsak diğer tanımı ile “Belirli kurallara göre kişisel, ikili veya takım olarak gerçekleştirilen, rekabete dayalı bedensel veya zihinsel yarışmaların tümü” – olarak tanımlandığı için eğer yaptığınız sporu, konmuş kurallara göre icra etmiyorsanız, sonucu yapılan işlem değil de, kurallara uymamanız halinde nasıl HÜKMEN CEZALAR alınacağınızı bilirsiniz. Sporun Dünyamızda günümüzdeki en popüler olanı Futbol’da da kurallara uymazsanız kural koyucunun, ki Türkiye’de bu TFF, yani Türkiye Futbol Federasyonu’dur, sene başında oyunun hangi kuralarla oynanacağını, konmuş olan bu kurallara uymazsanız hangi cezaları alacağınızı bir talimatname olarak yayınlar. Aslolan, sporun yapılması olduğu için de, oyunun oynanmasını engelleyenlere karşı da iyi yaptırımları yok değil.

Yaklaşık iki hafta öncesine dönersek, önce hakemin kararını beğenmeyen bir futbol kabadayısı, üstelik de 114 yıllık köklü bir kulübe başkan olarak hizmet ediyorken, maç bitiminde sahaya inip Simon Desire Sylvanus Delihakemi, elmacık kemiğini kıracak kadar darp ediyor. Tüm dünya basını bu haberle adeta şok olarak başlıklar atarken ve herkes Fair-Play vurgusuyla bir şeyler yazıp, çizip söylerken, olayın üzerinden bir hafta geçiyor ki, gene hakemin bir kararını beğenmeyen bir başka kulüp başkanı, üstelik maçın bitmesini bile beklemeden gene sahaya iniyor ve Allahtan hakemi darp etmiyor olsa da, takımını “Takım benim değil mi, oynatmıyorum” şeklinde adeta mızıkçı çocuklar gibi sahadan çekiyor. Görüntüleri seyrettiniz mi bilmiyorum ama takımda oynayan yabancı oyuncusu Simon Desire Sylvanus Deli, Başkan’ı bu kararından döndürmek için önünde diz çöküp yalvarıyor.

Ama nafile. Artık yapılan hatalar canına tak dediği için mi, yoksa gazete ve televizyonlar benden bahsetsin, “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” diyerek biraz reklamımı yapayım diye düşünerek mi bilmiyorum ama, Nuh deyip peygamber demeyip maçı yarım bıraktırıp; sporun sevgi – barış – kardeşlik olması gerektiğini de unutup; “Parayı ben veriyorsam, Nasreddin Hoca’nın bir torunu olarak, düdüğü de ben çalmalıyım” hesabı futbolcuları resen sahadan çekiyor. Hakemler ve rakip Trabzonsporlu futbolcular da, biraz bekleyip aralık ayının bu soğuk günlerinin yaşanmakta olduğu, akşamın bir karanlığında, soyunma odasının yolunu tutuyorlar.

Şimdi duruma bir bakarsak, oynadığı 15 maçtan sadece 8 puan toplayarak ligin dibine demir atmış bir takımın, ha bir eksik ha bir fazla mağlubiyet diyerek zaten mağlup götürmekte oldukları bir maçtan, daha önceki 11’inde olduğu gibi puansız ayrılmaları çok da önemli değil gibi görünüyor. Yalnız bu 15 maçta almış oldukları 8 puandan, yönetmelikler gereği, maçtan çekildikleri için alacakları Hükmen Yenilgi sonrası 3 tanesini yani yaklaşık yüzde kırkının silinecek olması, lise edebiyat hocam Hatip Erdinç’in hep verdiği örnek gibi, “Ölmüş eşek, kurttan korkmaz” lafını hatırlattı bana.

Eğer Hatip Hocam yaşıyorsa Allah selamet versin, eğer göçmüşse de Allah rahmet eylesin. Kendisiyle pek de iyi olmayan bir eğitim geçmişim vardı. Lise birinci sınıftaydık ve iki ayrı ders olarak gördüğümüz hem Türk dili ve Edebiyatı hem de Kompozisyon – Dilbilgisi derslerine Hatip Hocam girmekteydi. Lise son sınıfına gelene kadar ilk dönem Türkçe derslerimin 4 (10 üzerinden) gelmesi geleneği ile gene öyle bir sene yaşamıştım ancak o sene ikinci dönem de ortalamamı dörtten yukarı çekemeyerek okul kapandıktan hemen sonra haziran ayı içerisinde yapılacak İkmal imtihanlarına katılmayı başarmıştım. Durumu benden biraz daha iyi ancak geçmeye tam yetmeyen arkadaşlarıma da “Kurtarma Sözlüsü” adı altında sınav yapmaktaydı Hatip Bey.  Sözlüye kalkmış olan bir arkadaşıma, elimdeki kitap marifetiyle kopya vermeye çalışırken beni gören Hocam, hala daha unutamadığım ve evde de bana arada sırada hatırlatılmakta olan “Kendisi himmete muhtac-ı himmet bir dede, Nerede kaldı gayrıya himmet ede” veciz sözü söyleyip, ikmale kalışımı yüzüme vurmuş ve kopya vermenin de kopya çekmek kadar yanlış olduğunu belirtmişti.

Gelin görün ki, kompozisyon dersinden ikmale kalmış olan ben, neredeyse 500 yazıdır bir şeyler yazıp çizmeye devam ediyorum.

Önceki Yazı 462 – Futbolda Şiddet

462

Yorum bırakın