457 – Hamam Sefası


 10 Kasım 2023

Türk ismiyle dünyaca meşhur pek çok şeyimiz var. Mesela Türk Lokumu, Türk kahvesi, Türk Hamamı, Türk mutfağı, Türk misafirperverliği hatta son zamanlarda dünya televizyonlarında rağbet gören Türk dizileri. Tabi ceddimiz ile de özdeşleşmiş bazı alameti farikalar da yok değil: Osmanlı Tokadı (Osmanlı Tokadı diye başladım ama ikinciyi bulamadım, her neyse yazıya devam edelim)

  • Türk Lokumuna bayılırım, hele bir de Ali Muhiddin Hacı Bekir’den aldığım çifte kavrulmuşunu tek geçerim.

  • Türk Kahvesi deyince, orada biraz dururum çünkü nedense çocukluğumdan beri çayı her zaman kahveye tercih etmişimdir.

  • Türk Mutfağı ise, Türk kası diyeceğimiz bel bölgesindeki genişlemeyi arttırıcı etkisi sebebiyle damak zevki olarak pozitif sayarsam da verdiği kilo olarak negatif olarak görürüm (ah şu kör olası pis boğazlık).

  • Türk Dizilerini, hele ki Türk starları dünyaca rağbet görürken, içerdikleri entrika, şiddet, tuhaf ilişkiler sarmalları sebebiyle evde ev halkı ile birlikte geçireceğimiz kısıtlı saatleri dizilerden uzak durmak için ayrı geçirdiğim zamanlar olarak yaşadığım için hiç sevmiyorum. Tabi bunda da ayıracağım, senaryosunu özellikle Gülse Birsel’in yazdıklarını seyretmekten çokça keyif aldığımı da söylemeliyim.

  • Türk Misafirperverliği dilimize pelesenk olmuş bir şeydir. Esasen, Anadolu’da herhangi bir köye gittiğinizde sizi baş tacı ederler ya da en azından karnınızı doyururlar. Ama yabancılar bunu böyle dillendirirler mi, ya da dünyaca meşhur mudur dersek cevabım “bilmiyorum” olur.

  • Türk göbek dansı (Belly dance), başına Türk de eklenir mi bilemedim ama her ne kadar oryantal dans daha bir Arabistan Yarımadasına doğru bölgeyi andırsa da, vaktiyle yılbaşı gecelerinde Nesrin Topkapı televizyona çıksın diye az beklemezdik.

  • Türk hamamı. İşte zurnanın zırt dediği yani bu yazının yazılmasını gerektiren konuya geldik. Türklerin temizlik kavramı geçmiş yüzyıllarda Avrupa ile kıyaslanamaz durumdaymış. Şimdilerde temizlik olarak geçmişizdir ancak, şu taharet musluğu meselesi yurtdışına gidenlerimiz için bir sorunsal halindedir.

Bu temizlik ve hamam kültürü hakkında zamanının önemli seyyah ve yazarlarının yazdıklarını şöyle bir toparladım: https://ilimsevdasi.blogspot.com/2017/09/turklerdeki-temizlik-anlayisini.html

  • 1552 yılında Türklere esir düşüp, üç yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşanın yanında kölelikten en bilgili ve gözde hekimleri arasına yükselen İspanyol Pedro’nun yazdığı şu satırlar Türklerin temizlik anlayışı karşısında ne kadar şaşkın olduğunu gösteriyor. “Kânunî Devrinde İstanbul” isimli kitaptan alınma…

    • “… Türklerin bize haklı olarak yönelttikleri tenkitlerin başlıcası, kirli oluşumuzdur. İspanya’da ömrü boyunca iki kere yıkanmış hiçbir kadın ve erkek yoktur. Türk hamamlarında çok su harcanır.

  • Mark Kemmerich‘in “Tarihteki Garip Vak’alar” isimli kitabında, bu konuda şunlar anlatılır:

    • “Paris’te On dördüncü Louis zamanında hiç kimse sokakta giderken tepesine pis bir şey dökülmeyeceğinden emin olamazdı. Ancak geniş caddeler biraz emniyette idi. Her an bir pencere açılarak sür’atle söylenen bir “Gare L’eau” (Türkçesi “Su İstasyonu” ama sanki farklı olması lazım) seslenişinden sonra bir lazımlık veya leğen muhteviyatı aktarılırdı. Şehrin hiçbir sokağında bundan ve korkunç bir kokudan kurtulmak mümkün değildi. Umumî helalar olmadığı için sokak köşeleri, sarayların ve kiliselerin civarı, bu hizmetleri görürdü. Aynı şeylere bugün Napoli’de de tesadüf edilmektedir. Paris’te (Palais de Justice)’de ve hatta (Louvre)’da bu nev’i kirletmelere rastlanırdı. Pencerelerden sokağa lâzımlık dökme âdeti ancak 1780 tarihinde men edilebilmiş.
  • Uzun yıllar ülkemizde kalan bir başka seyyah Edmondo de Amicis (Kendisi Çocuk Kalbi kitabının yazarı), 1883 yılında Paris’te yayınladığı “Constantinople” isimli eserinde temizlikle ilgili olarak Türkler hakkında şunları yazar:

    • “… Yüzler, eller, ayaklar tertemiz, yamalı kıyafet pek az ve hele kirlisi hemen hiç yok…”
  • 1500’lerde İngiltere’de insanların çoğu Haziran’da evlenirlerdi. Çünkü yıllık banyolarını mayıs ayında yaparlar, Haziran’da daha çok kötü kokmazlardı. Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler pis kokuyu bastırmak için ellerinde bir buket çiçek taşırdı. Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğulları ve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak da bebekler aynı suda yıkanırdı. Bu esnada su o kadar kirli hâle gelirdi ki içinde bir şeyler kaybetmek mümkündü. İngilizce’deki “Banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın = Don’t throw the baby out with the bath water” deyimi buradan gelmektedir.

  • XVII. yüzyılda Türkiye’ye gelmiş olan bir başka yazar Grelot, bu konuda, 1680’de yayınladığı kitabında şunları yazıyor:

    • “Türkler, yıkanmada mübalâğaya kaçarlar; bu kadar sık yıkanmasalar, muhakkak ki daha az hasta olurlar. Hemen her gün yıkandıkları için de beyinleri sulanmaktadır. Ne var ki Türkler’in umumî helaları da çok temizdir. Bizdeki gibi mabetlerin civarına ve duvarlarının dibine küçük ya da büyük abdest bozanlarını hiç görmedim…

Velhasıl bu Türk Hamamlarının ünü bu kadar yayılmışken, bu satırları yazan bendenizin Türk Hamamı ile tanışmam, daha yeni gerçekleşti. İşyerime yakın, Sancaktepe’de Külliye adı verilen bir Belediye işletmesindeki hamam, öğle yemeği sonrası yaptığım yürüyüşlerde dikkatimi çekmişti. Birkaç defa hamamın nasıl kullanıldığını görme ve fiyat sorma ile niyetlendiysem de cesaretimi toplayıp tesisten faydalanmam geçen haftaya kadar nasip olmamıştı. Geçen hafta sonu oynanacak Trendyol Süper Lig 11.hafta karşılaşması cuma akşamına denk gelince, maça gitmeye trafiğe takılmamak için raylı sistemi kullanarak karar verdiğimden kullandığım binek aracı fabrikada bıraktım, ertesi gün de almaya gittiğimde, artık vakti geldi deyip hamama gitmeye karar verdim. (https://www.kulliyehamam.com/)

Hafif bir şeyler atıştırdıktan sonra hamamın kapısından içeri girdim ve hamamda prosedürün nasıl olduğunu sordum. Bana hemen promosyonlu paketi önerdiler. Hamama giriş fiyatı 250, Kese-Köpük 160, ilave köpük 100; ama PAŞA PAKET alınırsa Enerji içeceği ile birlikte 490TL olduğunu bildirdiler. Hamama giren terler misali ödememi Paşa Paket için yaptım ama bir yere uğrayacağımı söyleyip işyerime gidip kıymetli eşyalarımı ve telefonları bıraktım, hani bir çalınma olayına mahal vermemek için.

Hamamda takunya vereceklerini düşünerek yanıma banyo terliklerimi almıştım. Her Hamamne kadar ortamın steril olduğunu kabul edip verecekleri takunya değil de plastik terlik olsa da, ıslak ortamda hijyen icabı kendi terliğimi ve mayomu kullanmayı tercih ettim. Hamama geri döndüğümde ayakkabılarımı çıkartıp terliklere geçtim. Beni içerideki görevliye yönlendirdiler. O da, elindeki bir salkım anahtardan birini ayırıp soyunma kabinlerinden birini açıp mayom olup olmadığını sordu. Esasen ben, her ne kadar mayomu getirmiş olsam da, hamamın geleneğine uygun olarak peştamal giyeceğimi zannediyordum. Bu arada kese esnasında da, jenital anlamda mahremiyetin kaybolacağı hissi de ağır bastığı için içimde mayo olmasını tercih etmiştim.

Çıkardığım giysileri askıda bırakıp kapıyı da arkamdan kilitledikten sonra, acaba peştamalımı ne zaman verecekler diye meydana doğru yalın-mayo yürürken sanki herkes beni seyrediyormuş havasına girdim ki sormayın. Yazın gene aynı kıyafetle çok rahat denize giriyor olsam da oradaki herkes aynı durumda olduğu için tedirgin olunmuyor ama orada, hamamdan çıktıkları belli dinlenmekte olanların başlarında havlu, sırtlarında peştamal ile benden birkaç kat daha giyinik oldukları için ne yapacağımı bilmez halde giriş olduğu aşikâr kapıya doğru yürüdüm ve kapıyı açınca içerinin nemli havası doğru yerde olduğumu söylüyordu.

Hamam_HavuzŞöyle sağa – sola bakınıp etrafı tanımaya çalışırken ilk olarak yarı olimpik havuzu gözüme kestirdim. Kasım ayı içerisinde bir daha ne zaman yüzme keyfi yaşarım diye havuza doğru yönelirken, daha önceki havuz kullanma alışkanlığımla önce kısa bir duş aldım ve kararlı adımlarla havuzun yolunu tuttum. Havuz yarı olimpik, 4 – 5 kulvar genişliğinde ve bir tarafı 150cm de olsa diğer tarafı 2 metreden daha derin haliyle gayet tatminkâr. Git – gel dört tur attıktan sonra, yürüyüşten başka spor yapmayan bedenimin yorulduğunu hissedip havuzdan çıktım ve ilk girdiğimde içi dolu olan jakuzinin boş olmasını fırsat bilip, Hamam_Jakuzifokurdayan suda öncelikle tabanlarıma gelecek şekilde yer aldıktan sonra yaklaşık on dakika kadar stres attım.

Jakuziden çıkınca, saunaya girmeyi ve o sıcak ve buharlı ortamda kalmayı istemediğimden ve keseyi de bu kadar yakınına gelmişken iyice merak ettiğimden kese odasına girdim. Hamam_KeseOdası2İçerisi, benzetmek gibi olmasın ama, musalla taşlarıyla dolu gibiydi. İçerde taşlara uzanmış 3 kişiye kese atılmakta ve köpük yapılmaktaydı. Ben ortama girince içeriden yeni bir görevliyi çağırdılar. Tellağım gelmişti, ama hiç de hayallerimdeki gibi iri yarı olmasa da, kaslı yapısı birazdan çok da nazik olmayacağının gösteriyordu. Kolumda bana verilmiş olan ödeme ve anahtar bilekliklerini çıkarttırdıktan sonra beni suya yakın tarafa oturtturup kurnaya dolması için muslukları açtı. Birbirimizin isimlerini ve memleketini öğrenme faslıyla geçen ilk tanışmadan sonra, elinde içi herhalde birkaç litre su alabilen banyo tası ile neredeyse kurnanın içindeki suyun yarısını doldurup tepemden aşağı boca edince ne olduğumu bilemedim. Bu işlemi iki – üç kere tekrarlayıp eline geçirdiği keseyi köpürtüp başladı beni ufalamaya. Oturur halde, eller, kollar, bacaklar, yüz derken gördüğüm kadarıyla derim iyice kızardı. Derken beni yüzükoyun yatırıp sırtıma işleme başladı ki aramızda şöyle bir konuşma geçti:

Abi sen en son ne zaman hamama geldin?

Hiçbir zaman, bu ilk

……..

Keseyi sürttükçe canım hafiften yanıyor, derimde kaşıntılar başlıyorsa da olayı yarım bırakmak olmayacağı için işlem devam ediyordu. Arada hem kuruyan cildimi ıslatmak, hem de üşümemem için kurnadan doldurduğu tasla üzerimden geçiyordu. Ardından sırtüstü çevirip bu kez otururken başladığı ön taraf kesesini tamamladı. Zamanın ne kadar geçtiğini bilemiyorum ama tüm bu işlem 20 dakika civarında sürmüştür.

Kesenin gaddar aşındırıcılığı sonrası üzerime bolca dökülen suyla ölü deriler tamamen gitti. Bu kez elindeki torba şeklindeki bezi köpürterek beni bir köpüğe boğdu ki, o az önceki sertlik yerini inanılmaz bir yumuşaklığa bıraktı. Köpükle beraber artık masaj kısmına geçmişti. Az önce aşınan deri, köpük ve onu oluşturan tülbentten yapılmış torba şeklinde köpük yapıcı, değdikçe adeta değmemiş gibi farklı bir his oluşturuyordu. Biraz daha köpük ve masajın ardından fani dünyanın sonu olduğu gibi üzerime dökülen taslarca su ile köpüklerimden arındım ve ortamdan ayrılırken, her ne kadar ilk başta isimlerimizi öğrendiysek de, “kaç – göç olmasın diye” tellağım ALİ olan ismini bana tekrar hatırlatma ihtiyacını hissetti, tamamen duygusal sebeplerden. Ben de eşek değildim ya, bu ismi kafama kazımanın bir bedeli olmalıydı.

Kese ortamından ayrıldığımda adeta üzerimden birkaç kilo yük kalkmış gibi hissettim ki galiba birkaç yüz gram deri de gitmiştir diye düşünüyorum. Aklıma son bir defa daha havuzu kullanmak geldiyse de, kese esnasında ve devamındaki masajda kaslarım hamur gibi olmuştu ve aklım suya girip kulaç atmayı kesmedi. Çıkışa doğru yöneldiğimde, başta vermedikleri peştamalı kurulanmam için verdiler. İçerideki soyunma kabininde biraz kurulanıp peştamalı sarıp dışarı çıktığımda, beni kapıda karşılayıp kendi elleri ile kuruladılar ve hem dinlenip hem de kurumam açısından, giriş meydanındaki koltuklara buyur ettiler.

İçecek olarak da ayranlı soda ya da sodalı ayran tercihimin çok ferahlatıcı olduğunu söylemeliyim.

Ardından kalkıp giyindikten sonra kapıya doğru yöneldiğimde, tellağım Ali “Tekrar Bekleriz” gibilerinden bir şeyler söyleyerek kendisini tekrar hatırlattı ve zaten kıymetli eşyalarım ve telefonumla bıraktığım cüzdanımdan, bahşiş olarak vermek üzere yanıma aldığım parayı Ali’ye vermek üzere bankodaki elemana teslim ettim. Dışarı çıktığımda hem hafiflemiş, hem rengim açılmış olduğundan, yolda rastladığım herkesin beni süzdüğünü zannederek, hafif mahcup önce arabaya ardından da eve doğru yola koyuldum.

Kese – köpük ve masaj olayını herkese tavsiye ederim. Hele ki böyle geleneksel yollarla yapılanların geleneklerimizi devam ettirdiğini düşünüyorum ve bir dahaki hamam sefamın planlarını şimdiden kuruyorum.

Sonraki Yazı 458 – Tren II

458

Önceki Yazı 456 – Tren

456

Çiçekten der ki:

İspanya ile ilgili bir bilgi daha paylaşayım : ispanya kraliçesi İsabel, Granada’da son Müslümanları yenip Yahudi ve Müslümanları ülkesinden kovduğunda isteyene din değiştirip Hristiyan olmak kaydıyla ülkede kalma hakkı tanımıştı. Bazıları bunu kabul edip gizli Müslüman olarak yaşamaya çalıştılar. Onların içinden böyle yaşayanların tespiti için baktıkları kriter temiz olup olmadıkları idi. Kuyudan su alan ve temiz görünenleri zaman içinde hile yaptıkları gerekçesiyle tespit edip idam ettiler. (Kayınbiraderimin Granada’lı tarihçi bir arkadaşından bizzat dinledim)

Burada temizlik boyutu beş vakit namaz öncesinde alınan abdest tabi. O kadarı bile dikkat çekiyor

Yorum bırakın