455 – Fair Play


 27 Ekim 2023

Geçen hafta mevsimin ilk üç – büyüklere ait derbisi vardı. Esasen derbi aynı kentin takımları arasında oynanan maçlara denmesi gerekse de, artık büyük maç yerine kullanılmakta. Bu saptamadan sonra maça geri dönersek, evimizde oynadığımız Beşiktaş derbisinde tabi takımı yalnız bırakmamak adına tribünde yerimizi almıştık, Uluğ ailesinin kombine sahibi erkek bireyleri olarak (burası da adeta trans birey gibi oldu ama değiştirmeye kalkışmadım). Maçın favorisi de, oynanan oyunun hâkimi de ve son tahlilde maçın kazananı da tuttuğum takım olduysa da, son dakikada az daha bir kör kurşuna hedef olup 2 puanı bırakıyorduk ki, artık melekler m, kurtardı, yoksa Beşiktaş’ın futbolcusu hiç pozisyon doğacağını ummadı ki, 1 adım geride kalınca golü atamadı ve tek farkla da olsa maçı kazandık.

Ve bu pozisyon da bana bu yazıyı yazdırma noktasına getirdi.

Futbol maçları iki tane kırk beş dakikalık devreden oynanıyorsa da, bu 90 dakika uzatmalar dahil 100 dakikalara dayanıyor. Tabi bir o tarafa, bir bu tarafa koşmaktan kondisyonlarının son damlalarını da harcayan futbolcular son dakikalarda normalde yapmadıklarını yapıyorlar ya da yapabileceklerini yapamıyorlar. Ben bunu ciğerlerin kana artık yeterli oksijen pompalayamaması sebebiyle beyne yeterli oksijen gitmediği için kafaların daha az çalışmasına sebep olmasına bağlıyorum.. Dikkat edin, son dakikalarda futbolcular daha fazla hata yapıp daha fazla kart görüyorlar. Tabi bunda hakemin beyninin oksijen seviyesinin düşmesi de rol oynamıyor değil.

İşte tam maç bitti derken arka direğe ortalanan topa yetişmek üzere oraya hamle yapan Beşiktaşlı futbolcu, son bir gayretle kendini fırlatırcasına topa doğru kayınca, tam hedefinde olan direğe doğru kaçınılmaz bir son olarak çarpacaktı. Ancak o anda hiç umulmadık bir şey oldu. Arkadaşlarına göre nispeten daha az koşan ve oksijen seviyesinin diğerlerine nazaran daha iyi durumda olan kalecimiz Nestor Fernando Muslera, direği hedefleyerek kayıp gelen Valentin Andre Henri Rosier’i kimsenin ummadığı bir anda omuzundan itti ve yuvarlanmasını sağlayarak direğe çarpmaktan kurtardı. https://www.instagram.com/p/CyrpUKLoCa3/

Bu durum sosyal medyada ve yazılı basında da yer aldı. Hoşuma giden bazı başlıklar şöyle:

Muslera hem kalesini hem de Rosier’i korudu

Muslera yaptığı hareketle gönülleri bir kez daha fethetti

Rekabete rağmen görmeyi sevdiğimiz şeyler

İyi sportmenlik, en iyi haliyle insanlık

Oyuncudan ne hoş bir jest

Bizim ülkemizde de adamı itti, penaltı olmalıydı diyenler çıktı

Birbirinin gözünü oymaya çalışanlara o kadar alıştık ki bu görüntü Fair Play ’i hak ediyor

Sahada Galatasaray, saha dışında ise dostluk kazandı.

Buna tabi şöyle bakmak lazım. Maç bitti ve birkaç gün belki konuşulacak ve sonunda bir istatistiki bilgi olarak yerini alacak ama bu hareket, seneler sonra da konuşulmaya devam edecektir. Ayrıca Ata’mın söylemiş olduğu ve benim de yürekten katıldığım:

Ben, sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim

sözünün ete kemiğe bürünmüş hali oldu bu hareketi ile Muslera, ya da tam adıyla Nestor Fernando Muslera.

Zeki, çünkü rakibin o kayarak gelişinde hedef direk ve sürtünme az olduğu için direğe toslamak kaçınılmaz, onun farkında;

Çevik, çünkü kendisi de yerde olmasına rağmen, direkte kaçınılmaz sona doğru kayan adamın neresinden iterse çarpışmayı önleyebileceğini anında hesaplayıp hareketi gerçekleştirebildi:

Ahlaklı, çünkü benim takımımdan değil, sakatlanırsa sakatlansın demeyip rakibi bir insan olarak görüp bu alkışlanası hareketi gerçekleştirdi.

Okuduğum haberlere göre, maç sonu direğe toslamaktan kurtulan Valentin Andre Henri Rosier gidip Nestor Fernando Muslera’ya teşekkür etmiş. Ayrıca bu hareketi ile Nestor Fernando Muslera, bu senenin Fair Play Ödüllerine aday olarak gösterilmiş. İnşallah oylamada da kabul edilir de, her ne kadar hareketin aktörleri yabancı da olsa, yeni Türkiye yüzyılında ülkemize bir sempati yaratabilir bu durum.

 Sonraki Yazı 456 – Tren

456

Önceki Yazı 454 – Bulduğu gibi bırakmak

454

Yorum bırakın