448 – Tribünlerden


2 Ağustos 2023

Ağustos ayına girdiğimiz şu günlerde, 2023-2024 Trendyol Süper Lig futbol sezonu da yavaş yavaş açılacak. Hatta UEFA düzenlediği turnuvaların ön eleme maçlarına haftalar öncesinden başladı bile. Tabi istikrarlı bir futbol ülkesi olduğumuzdan, gruplara kalabilmek için, Lig şampiyonumuzun bile üçer maç yapması gerekiyor.

Geçtiğimiz sene yenilediğim kombinem ile başta “0 maç kaçırma, 0 devir” sloganı ile çıkmış olduğum tribün maceram ne yazık ki “Kul kurar – Kader gülermiş” sözünü doğrularcasına, hiç de benim kabahatim olmaması, hatta bırakın kabahatimin olması, hayatta en karşı olduğum küfür ve kavga gibi sporda kardeşlik – dostluk – barış temasını zedeleyecek fiillerden 2 defa maç cezası aldım, bir defasında da, küfür riski gördüğüm için daha sonraki şampiyonluk maçını kaçırmamak adına bir maça gitmemeyi göze aldım. Benim prensip gereği küfür etmiyor olsam da tribünde toplu halde edilen küfürlerden “Kurunun yanında yanan yaş” misali ceza almam neyse de, tribündeki sağır – dilsiz seyircinin de aynı kategoriye girmesi anlaşılır gibi değil.

Küçüklüğümden beri, önceleri Babamın götürmesi daha sonra da artık kendi başıma gidebilecek yaşa geldiğimde yalnız veya arkadaşlarla pek çok maçı canlı olarak tribünde seyretmiş olduğumu önceki yazılarımda belirtmiştim. Bu nedenle pek çok tribün anım vardır. Bunlardan en ilginç olanlarından bir tanesi ava giden avlanır misali olan ve arkadaşım Burak ile gitmiş olduğumuz çok sıcak havada oynanan bir maçtı. Hava o kadar sıcaktı ki herkesler pişmekteydi. Burak bir fantezi eseri olarak

Şimdi bir şişe soğuk suyumuz olsaydı da şöyle herkese göstererek içseydik. İçerken de şöyle ağzımızın kenarından göğsümüze doğru akıtsaydık ne güzel olurdu

derken önümüzdeki adam aniden cebinden çıkardığı su poşetini bir dakika içinde Burak’ın tarif ettiği biçimde içerken birbirimize bakıp çok sıkı iç geçirmiştik.

Madem Burak ile başladım, Burak ile devam edeyim. Gene bir başka maçta Burak nereden ağzına takıldıysa durmadan “Pis şut”, “Pis pas”, “Pis taç”, “Pis faul” gibi ne oluyorsa başına PİS ekleyip söylüyordu. Ben bile başlarda biraz komik bulsam da sıkılmaya başlamıştım ki arkadan gelen bir laf Burak’ın bir daha pis lafına kullanmamasına yetti

Hay Pisini s..yim

İzmir’de bir gün arkadaşlarla Alsancak stadında oynanan bir Altay maçını seyretmeye gitmiştik. Ancak hava sıcak, zaten Altay’ın da iddiası yok, abidik gubidik bir maç olduğu için seyirci de azdı. Maç da o kadar sıkıcıydı ki aramızdan bazıları maç oynanırken tribünde yanımızdaki topla oynamaya başlamışlardı. Maça gelen de o kadar azdı ki, aramızdan iki arkadaşı iki-buçukluk yani top toplayıcı olarak sahaya davet etmişlerdi.

Bu arada bazı arkadaşların taşrada seyrettikleri maçlardan da enteresan replikler vardır. Bunlardan en güzeli bir Erzurumspor maçında devamlı bastıran ama bir türlü golü bulamayan takımı öfleyip pöfleyerek izleyen seyirciyi canlandırmak için birisinin çıkıp söylediği şu veciz sözler de bir Dadaş’a ne kadar da çok yakışmış:

Arkadaşlarrrrr… Gol sesi kokiir

Gene bu şehrin stadında yapılan bir maçta bir frikik atışı sırasında barajın yerini kurarken gerilmeyi abartan Erzurumsporlu futbolcular için yapılan şu yorum da ilginç;

Bunlar barajı 9-15’e değil 30 metre 15 santime kuruyorlar”.

Tabi bu şehri anlatınca bizi bu şehre bağlayan değerli ve kadim dostlarımızı da anmadan geçemeyeceğim. Maça PUF alıp da giden ve maçı bu puf üzerinde seyreden nadide kardeş kişiliklere de selam olsun.

Maçlar hep kendi sahanızda oynanmadığından, eşitlikler ilkesi gereği deplasmanda da oynandığından birkaç deplasman anım da yok değildir. Daha önce kısa metrajlı (yaklaşık 20 sayfa) yazmış olduğum Barcelona anılarım da gerçi tam tribün anısı olmamakla beraber hafızamda ciddi yer tutan bir hatıradır. Tribünde geçen kısmı ise kalecimiz Hayrettin’in mükemmel performansı ile üç gol yiyerek döndüğümüz için çok da hoş değil. İlker Yasin’in daha ilk dakikalarda gol yiyen Kaleci Hayrettin’e sarfettiği söz de çok yaratıcı:

Yapma Hayrettin daha kadroları saymadım.

Yalnız dönüş yolunda aynı uçakta yolculuk yapma şansına erdiğim Bülend Karpat beyin içki performansı da göz yaşartıcı idi. Uçağa bindiği andan itibaren hosteslerin gözünün içlerine bakarak “Hani bizim içkileri ne zaman servis edeceksiniz?” imalı bakışların sahibinin zaten yorucu olan bu deplasman maçı sonrası koltuğunda “İyi ki emniyet kemerini açmamış” dedirten baygınlığı da kendisinin gözümde biraz değer kaybetmesine yol açmıştı ama her zaman televizyonlarda görmeye alıştığımız kişilerin böyle zaaflarının ve zayıflıklarını olduğunu görmek bakımından gözümde daha bir etten kemikten olduklarını öğretmişti.

Maç anlatacak spiker bulunmadığı zaman Bülend Karpat’a görev verirlerdi ama adam o kadar heyecanla maç anlatırdı ki, maçtaki her olayı sanki gol olmuşçasına içinde duyumsardı. Bir defasında kullandığı “Çok tehlikeli bir noktadan korner kullanıyorlar” lafı da sanki farklı noktalardan kullanılabilir veya daha az tehlikeli bir durum olabilir mi diye insan sormadan edemiyor.

Eski zamanlarda, ki bu sene de inşallah gruplara kalıp oynayabileceğiz, Şampiyonlar Ligi Şapka Liverpool maçında da bir önceki maçta yeğenimin benim için aldırdığı soytarı şapkasını giymiştim. Şapka kafada dik duran, tepesi altı-yedi tane dikme çıkıp uçlarına da çıngırakların bağlandığı ve her bir dikme sarı-kırmızı yarım yarım hazırlanmış gerçek soytarı şapkası. Kafamda bununla tribünde otururken arkamdaki adam biraz mahcup, biraz da çaresizce

Afedersiniz, acaba maçı kafanızda bununla mı seyredeceksiniz?

diye acz içinde yalvarır bakışlarla bana geldi. Tabi her duyarlı vatandaş gibi şapkamı ve sırtımı biraz daha dikleştirip arkadaki görüş açısını iyice azalttım.

Buna benzer bir olayı da ParkOrman’da gerçekleşen Nil Karaibrahimgil konserinde yaşamıştım. Boyum malum kısa sayılmaz. Buna bir de sahneyi daha rahat görebilsin diye Burçak’ı sırtıma alıp da konseri izlerken bir sebepten dolayı arkaya baktığımda arkamın bir üçgen biçiminde boş olduğunu fark ettim. İnsanlar tabi önlerindeki duvardan kurtulabilmek için sağa-sola seyirtmişlerdi.

Sonraki Yazı 449 – Geçmiş zaman olur ki

449

Önceki Yazı 447 – Fasülye

447

blog, denemehaftalıkyazı,

Yorum bırakın