437 – Son pişmanlık


Bu hafta başımdan geçen bir olayı biraz da geçmişe giderek anlatmaya çalıştım. 

6 Ocak 2022

Eskiden televizyonun ve cep telefonlarının bu kadar müptelası olmadığımız zamanlarda, ki cep telefonu zaten yoktu, evde radyo da dinlenirdi. Hatta şimdilerdeki evde tek televizyon ve zaten tek kanal TRT yayını olduğundan, bizim evde ben üniversiteye başlayana kadar akşam haberleri sonrası televizyon izlememe izin olmadığından odamda teypten kasetlerimi ya da radyoyu dinlerdim. Ve eğer uyumamışsam, ki genellikle 10 gibi uyuyup uykumu yeteri kadar alırdım, gece 23 haberlerinden sonraki programın içinde yayınlanan “Şimdiki aklım olsaydı” programını özellikle müziği için çok severdim. Cahit Berkay’ın unutulmaz eserini, rahmetli Aylin Urgal, Cem Karaca’nın sözleriyle “Yardan haber yok” adıyla seslendirmişti. Ama o programda enstrümantal olarak çalınırdı. Programda geçmişte yaşanan bir anı anlatılır, sonrasında yaşanan bir ayrılık veya ölüm sonrası hissedilen pişmanlıklar dile getirilirdi. Çalan müziğin içli nameleri de olayı daha bir dramatik hale getirirdi. https://www.youtube.com/watch?v=weVilS0pl6A

Şimdi bu girizgahtan sonra, geçtiğimiz gün yaşadığım bir olayda da bu programı hatırlamadım değil. Malum, FİFA yöneticilerinin keselerini doldurmalarına yol açan ve sezon ortasında ulusal liglere ara verilip Katar’da Dünya Kupası düzenlendiği için sıkışan takvimi kotarmak adına artık hafta arası da lig maçları oynanabiliyor. Geçtiğimiz Çarşamba günü de, önümüzdeki hafta sonu oynanacak derbiye lider olarak girmek isteyen Galatasaray’ın Ankaragücü ile saat 20’de bir maçı vardı. Takım, geçen seneki feci performansı sonrası,  bu sene Avrupa Kupalarında yer alamadığı için edinmiş olduğum Kombinemi “0 maç kaçırma” şeklinde bir beklentim olsa da, etmemiş olduğum küfürler yüzünden haksız yere ceza aldığım için, sonradan bu cezayı reva görenlere fazlasıyla etsem de, hem de bir Beşiktaş maçını kaçırdıktan sonra bu hafta arası maça gitmeyi kafaya koydum. Hafif bir grip atlatmaktayken benim maça gideceğimi, maç yolundayken öğrenen eşimin sitemleri sonrası acaba “Şimdiki aklım olsaydı” maça gider miydim diye sorgulamıyor değilim. Saat 18’de işyerimden ayrıldıktan sonra açtığım navigasyon bana 1 saat 5 dakikalık bir süre biçse de yola devam edip aradaki mesafeyi kısalttıkça bu süre neredeyse hiç eksilmiyordu. Köprüye girdiğimde saat 18.55 olmuş ve benim önümde hala yaklaşık 1 saatlik bir süre gözüküyordu. Ama bu bile saat 20’de başlayacak maça yetişmem için yeterliydi. Ne var ki, Yeni Levent sapağına vardığımda sıkışan trafik sebebiyle maça yetişemeyeceğim bariz bir hal aldı. Üstüne bir de arabayı park edecek bir yer bulma stresi de eklenince aklımda Aylin Urgal şarkı söylemeye başladı.

Seyrantepe sapağından girdikten sonra arabayı uygun bir yere bırakıp hemen koştura koştura maça girerim düşüncesi “kul kurar, kader gülermiş” hesabı tutmadı tabi. Daha önce 2 defa hafta arası gitmiş olduğum Ziraat Türkiye Kupası maçlarında arabayı kolaylıkla park edebilmişken bu maçın lig maçı olması sebebiyle park ettiğim yerlerde pıtrak gibi beliren Değnekçi bozuntuları yüzünden ve değnekçiye haksız para vermem diye, yönümü Sanayi Mahallesi içlerine doğru çevirdim. Benim gibi düşünenler sebebiyle stada yakın sokaklarda yer kalmamış olduğundan biraz uzaklara yöneldim ve arabayı ilk boş bulduğum bir ara sokakta bir yere park ettim. İşte burada biraz basiretim bağlandı. Navigasyon olarak Google Haritalar uygulamasını kullanıyorum ve orada nasıl yer işaretleyebilirim diye bilemediğimden, “Nasıl olsa giderken gittiğim yerlere dikkat eder, arabayı bulurum” diyerek stada doğru olduğunu tahmin ettiğim yönde ilerlemeye başladım.

Burada araya bir konu girmeliyim. Malum herkesin kullanmakta olduğu uygulama WhatsApp’ın maalesef ki kendine mesaj atma özelliği henüz yok, sanki yakında olacakmış diyolla. İşbu sebepten, ben de PC üzerinde de WhatsApp kullandığımdan ve telefonumdan PC’ye, PC’den telefonuma resim, doküman göndermek istersem şöyle bir çözüm buldum. Üyesi sadece kendimin olduğu bir Grup kurdum. WhatsApp üzerinde kaydetmek istediğim belge ve resimleri oraya gönderiyorum. Böylece hem kimseyi meşgul etmiyorum hem de işimi hızlıca hallediyorum. Esasen arabadan inince yapmam gereken şey, benim bu sadece kendimden oluşan grubuma bir konum atmak olmalıydı ama ben bunu gecenin ilerleyen saatlerinde akıl edip “Şimdiki aklım olsaydı” moduna girmeyecektim.

Tekrar yola koyulursam, stada doğru yaklaştıkça daha önceki maçlardaki totemim olan Köfte-ekmek yemek için bile beklememek adına totemi hiçe saydım. Stadın giriş kapısına geldiğimde maç başlayalı yaklaşık yarım saat olmuştu ve arabaya ilk bindiğim andan itibaren iki buçuk saatlik bir süre geçmişti. İlk yarının bitmesine 15 dakika kalmasına rağmen, bir lavaboya uğramak benim için kaçınılmazdı. Tam iş üzerindeyken yukarıdan gelen canhıraş ses ve ardından gelen Aleyna Tilki’nin “O sen olsan bari” müziği çalınca anladım ki, Galatasaray, Fransız golcüsü Bafetimbi Gomis ile bir gol kazandı. Her neyse işimi bitirip yukarıya kardeşim ve yeğenimin yanına vardığımda skorboard’da 2-1 Galatasaray galibiyeti ve 31. Dakikanın oynandığını gördüm. Takım da fena oynamıyordu ve üçüncü golün sinyalleri fazlasıyla veriliyordu. Ne var ki, ne ilk yarının geri kalanında ne de ikinci yarıda başka gol olmayınca 3 gol atılan maçta ben hiçbirini görememiştim. Aklıma da rahmetli Rasim Öztekin’in Seksenler dizisindeki hali geldi. İngiltere’ye İstanbul’da 0-8 yenildiğimiz maçı seyrederken hiçbirini görememiş olmasını çok güzel oynamıştı (https://cumayazilari.wordpress.com/ahkam/305-seksenler/)

Maç bitip de arabaya doğru yola koyulduğumda esasen içimde hiçbir tereddüt yoktu ancak yürümeye devam ettikçe acaba arabayı bulabilecek miyim diye hafiften bir endişe belirmeye başladı. Derken bir yol sapağında “Acaba buradan mı gitmeliyim, yoksa buradan mı” diye düşünürken kafam karışıp canım iyice sıkılmaya başladı ve moralim hızlıca bir şekilde bozulmaya ve etrafımdaki her yol birbirine benzemeye başladı. Bir yerden geçerken sanki oradan ikinci – üçüncü defa geçiyormuşum hissi ve arabayı bir daha bulamayacak olma hissi galebe çalmaya başladı. Moralim biraz düzelsin, biraz sevdiklerimin sesini duyayım diye eşimi aradım ve arabayı bulabilmem için ondan bir dua istedim. Tam telefonu kapattığım esnada, “Kul Sıkışmayınca Hızır Yetişmez” misali aklıma aniden kullandığım şirket arabasının araç takip sistemine sahip olduğu (Arvento – Aarveeentooo) geldi ve saat 22.45 olmasına karşın uyumadığını veya telefonunu açık tuttuğunu ümit ettiğim şirketimiz İdari İşler Müdürü Mustafa Bey’i aradım ve içinde bulunduğum çözülmez durumu anlattım. Allahtan kendisinde araçların yerlerini gösteren uygulama olduğunu ve arabanın yerini bulabileceğini belirtti. Birkaç dakika sonra arabanın bulunduğu sokağın ismini verdi ama benim orayı bulmam bir 20 dakika daha aldı, artık ne kadar uzaklara düştüysem. Velhasıl sonunda arabaya ulaştım ve evin yolunu tutabildim. Maç bittikten yarım saat sonra evde olma planlarım da yaklaşık 1 saatlik bir gecikmeye ve fazladan attığım 5-6 bin adıma yol açtı.

Siz, siz olun, ola ki bir yeri tanımıyorsanız ve oraya tekrar dönmeniz gerekiyorsa, her zaman elinizde Mustafa Bey gibi bir çözüm olamayacağı için kendinize konumunuzu atın.

Sonraki yazı – 438 – Basketbol

438

Önceki yazı – 436 – Penaltı

436

blog, deneme, haftalık, yazı, 

Yorum bırakın