436 – Penaltı


Dünya Kupası sona erdi ve bununla ilgili bir kaç kelam. 

23 Aralık 2022

Penaltı: TDK sözlüğüne göre dilimize İngilizceden geçen bu sözcüğün anlamı: Ceza Atışı. Bir de cümle içerisinde kullanmışlar ki, üstadı rahmetle anmak adına onu da ekliyorum:

En tutulmaz penaltıları çeler ama bazen de bakarsın bacak arasından en olmayacak golleri yerdi.” – Haldun Taner

Golden sonra futbolda en çok istenen ve sonu da çoğunlukla gol ile sonuçlanan bir olay. Ama son zamanlarda bazı kaleci performanslarıyla da penaltı kullananların korkulu rüyası. Hani Messi bile olsanız kaçırabiliyorsunuz; ya kaleci kurtarıyor ya da kaleci kurtaramasın diye kalenin limitlerinde kullanmaya kalkınca tutturamayıp kaçırıyorsunuz. Bazı seyircilerin penaltı atılırken arkalarını döndüklerini görmüştüm de, artık aynı yeşil sahayı paylaşmakta olan takım arkadaşlarının bile arkalarını döndüğüne şahit oluyoruz. Bu sene devam etmekte olan 2022 Katar Dünya Kupasında da penaltıların gole çevrilme oranı yüzde altmışın altındaymış. Böyle olunca da, bu sene yirmi ikincisi düzenlenen kupanın sonucunu da penaltılar belirledi.

Burada bir de araya rahmetli dayım Ayberk Çölok‘un bir anısını ekleyeyim. Arkadaşı Kekeme Turgay ile gittikleri bir Galatasaray maçında kanatlardan iyi bindirme yapan Coşkun Özarı için önlerindeki adamın ortaya yaptığı “Coşkun’un atakları golden daha tehlikeli” yorumuna, adamın ensesine şaplağı indirip “Ulan, golden daha tehlikeli bir şey olabilir mi?” diye olay çıkışması hep bir fırsatı gelse de, cuma yazılarımda kullansam dediğim bir anıdır.

Globalleşen dünyamızda, endüstriyelleşen futbol da sanki eski tadını kaybetti gibi. Artık daha fizikli bir mücadele ve atmaya çalışmaktansa yemeyelim düşüncesi ile katı savunma yapan takımlar. Bu sebeple eğer ki maçta gol biraz gecikirse, kalan zamanda telafi etmek de daha zor olacağı için iyice sertleşen savunmalar. Son on yılın en başarılı kulüp antrenörü Pep Guardiola’nın Barcelona’da oynatmaya başlattığı ve Tiki-Taka adı verilen, rakibin başını döndürürcesine topu rakibe kaptırmadan bir pas trafiği ama eğer rakip rehavete kapılmayıp defansı sağlam tutarsa, sonuçta sıfıra sıfır, elde var sıfır, keçiboynuzu tadında sinameki bir futbol. Buna bir de her ne kadar kamera teknolojileri gelişip pozisyonları neredeyse 360 derecelik bir bakış açısıyla görebilme yetisine sahipken, Derin Futbolun VAR sistemini biraz da istediği sonuçları almaya yönelik kullanmaları sonucu haksızlığa uğrayanlar veryansın etmiyor değil. VAR sistemi deyince, yeni kurallar, her ne kadar temiz gibi görünse de, golle sonuçlanan her atağın başından itibaren oyun süzgeçten geçiriliyor ve neredeyse 1 dakika önce olmuş ve hakemin gözünden kaçmış bir ele çarpma bile gollerin iptaline yol açabiliyor. Hal böyle olunca da, golü atanlar doyasıya sevinemiyor, gol verilince de yalandan bir sevinme ile geçiştiriliyor.

Gene globalleşen ve parayı verenin düdüğünün çalındığı endüstriyel futbolun tepesindekiler, şimdiye kadar yirmi bir defa tüm ligler bittikten sonra, haziran ayında oynanmış olan Dünya Kupasının, liglerin ve kupaların devam ediyorken kesilip araya alınarak üstelik de çöl ikliminde deli sıcaklarda oynatılması kararı ile küplerini doldurmak adına bu sene Katar’da düzenlenmesine yeşil ışık yaktılar. Katar, bir futbol ülkesiymiş gibi şampiyonanın orada düzenlenmiş olmasına ve saha ve seyirci avantajına rağmen turnuvada Kanada ile birlikte puan alamayan 2 ekipten biri olup averajla da 32 takımın en kötüsü olarak sıralamada yer aldı. Gerçi hep favori Almanya’nın ve nedense hep gizli favori gösterilen Belçika’nın bile daha grup aşamasında elendiği bir turnuva yarı finallere gelene kadar ağızlarda buruk bir tat bıraktı. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste, aheste” düsturuyla, aynı grupta olduğu Almanya’yı saf dışı etmek için son maçında yenilip bir üst tura çıkan İspanya ve “çabalama kaptan ben gidemem” tarzındaki takımlar saf dışı kalınca maçlar biraz daha dikkate alınır oldu. Çeyrek finalde gönüllerin Şampiyonu Brezilya ile müzmin elenik (bu kelimeyi az önce uydurdum) İngiltere, finallerin kaybedeni Hollanda ve Ronaldo’yu oynatmamak adına koltuğunu da kaybeden hocası Fernando Santos yüzünden Portekiz, yarı finaller öncesi bavullarını topladılar. Şimdiye kadarki Dünya Kupalarında elde ettiği “en iyi Afrika takımı” unvanı ile Fas herkesin desteğini alırken, Nazi hayranı faşist içerikli şarkılarla eğlenen Hırvatlar da bir o kadar antipatik bulundu. Tabi bu iki ekibin rakipleri Fransa ve Arjantin de aradan sıyrılıp finale çıkarak, bize heyecanlı anlar yaşattılar.

Final maçı ise neredeyse, sadece Messi’nin gayretleri ile biraz hareketlenen ve üzerine ölü toprağı serpilmiş Fransa’nın 80 dakika kaleyi bulan tek şutu yokken ve 2-0 geride iken Arjantin defansından, hareketinden ötürü kendisine “Sallak” şeklinde hitap ettiğim embesil sebebiyle önce penaltı (ki bu Dünya Kupasının alameti farikası) ve bu penaltının şokunu üstlerinden atamadan hemen 1 dakika sonra gelen beraberlik golü maça biraz heyecan getirdi. O sallak’lık olmasaydı, maç tatsız, tuzsuz, heyecansız ve tek taraflı olarak bir Messi şovu şeklinde bitecekti. Tek maçlık maçların beraberlikle sonuçlanması mümkün olmayacağı için verilen uzatmada Arjantin gene öne geçtiyse de, ikinci bir sallaklıkla topu dirseği ile karşılayan bir başka savunma oyuncusu penaltı yarattı ve Mbappe maçta kullandığı ikinci penaltıyı da gole çevirerek maçı 3-3’e getirtti.

Uzatmanın son anlarında Fransa biraz daha akıllı davranabilse, yakaladığı pozisyonda golü atıp kupayı alabilecekken, 120 dakika koşma sonrasında ciğerlerin beyne yeteri kadar oksijen sağlayamaması sebebiyle gol kaçtı ve kupa sahibini penaltılar belirleyeceği durum oluştu.

Beşer penaltı kullanılması gereken atışlarda, Arjantin kullandığı 4 penaltıyı da gole çevirirken, Fransa kullandığı 3 penaltının ikisini kaçırınca kupayı da kaçırmış oldu. Halbuki kupayı alsalar, peş peşe 2 defa şampiyon olan ilk takım olacaklardı.

Messi_Mbappe Finalde attığı 3 gol ile toplamda 8 gole ulaşıp altın ayakkabıyı alan ve kendisini Türk esnaflara benzettiğim Mbappe, gol kralı olsa da, 1978 Kempes ve 1986 Maradona’nın ardından Messi ülkesi Arjantin’e üçüncü kupayı kazandırdı.

Ama Dünya Kupasının esas şampiyonu, bütün dünyayı kendisi hakkında konuşturan SALT BEA yani Tuz Bükücü Nusret oldu, kupa verildikten sonra Fifa başkanı İnfantino’dan torpille saha içine girip önce Messi, ardından da tüm Arjantinli futbolcuları kollarından çekerek resim çektirmeyi becerdi.

Televizyondan seyrettiğim Dünya Kupası finallerini özetlersem,

1974 Almanya – Hollanda

1978 Arjantin – Hollanda

1982 İtalya – Almanya

1986 Arjantin – Almanya

1990 Almanya – Arjantin

1994 Brezilya – İtalya

1998 Fransa – Brezilya

2002 Brezilya – Almanya

2006 İtalya – Fransa

2010 İspanya – Hollanda

2014 Almanya – Arjantin

2018 Fransa – Hırvatistan

2022 Arjantin – Fransa

Seyrettiğim bu son 13 Dünya Kupası finalinde de 8 kere finalde tuttuğum takım şampiyon olurken, 5 defasında kupayı kaybetmiş takımı tutar olmuşum. Fena bir istatistik değil (Tabloda yılların yanında ilk yazan kupayı alan, koyu harflerle belirttiğim, o sene kimi tuttuğum)

Sonraki yazı – 437 –Son Pişmanlık

437

Önceki yazı – 435 – El şeyi

435

blog, deneme, haftalık, yazı, 

Yorum bırakın