435 – El şeyi


Bugün TRT’nin meşhur yorumcularından Ömer Üründül’e öykünüp küçük bir Dünya Kupası ilk tur yorumu yaptım. 

2 Aralık 2022

Geçen yazımda kullandığım ve esasen hayatta da çok kullandığım bir sözü bir arkadaşım çok beğenmişti: “Kul kurar, kader gülermiş”. Bunun bir benzerini de geçenlerde karşıma çıkınca Cuma yazılarımda kullanmak üzere not etmiştim: “Hayat sen planlar yaparken karşına çıkanlardır”. Gene geçen yazımda FİFA Dünya kupalarına© değinmiş ve İngiliz futbolcu Lineker’in o veciz sözünü hatırlatmıştım: “Turnuvada birçok takım oynar ama finali Almanya kazanır”.

İşte gene böyle bir FİFA Dünya Kupası © başladı ve klasik beklenti büyük takımların ilk turdaki, gözlerine kestirdikleri “Çantada keklik” takımlarla antrenman maçına çıkmış gibi rehavetle oynadıkları maçlarda ilk tokadı, kendilerini Messi’nin ahir ömründe katılacağı son Dünya Kupası olması sebebiyle üçüncü defa kupayı alacak olarak gördükleri Arjantin, üstelik de daha maçın başında öne geçtikleri maçı Suudi Arabistan’a kaybederek yedi. Daha bu maçı yazan gazetelerin mürekkebi kurumadan, hemen ertesi gün Almanya da, gene ilk yarısında öne geçtiği maçta feleğin değil ama Japonya’nın tokadını yiyip oturdu.

Arjantin ilk maçtan ders çıkarmış olacak ki, ayrıca biraz daha zayıf takımlarla eşleştiğinden, işi biraz sıkı tutup “önümüzde nasıl olsa 2 maç daha var, nasıl olsa hallederiz” havasına girmeden önce Meksika’yı sonra da Polonya’yı, her iki maçta da ikişer gol atıp hiç yemeden, üstelik de grup birincisi olarak turladılar. Hatta o kadar sıkı tuttular ki işi, bu senenin Balon D’or ödüllerinde “Dünyanın en iyi forveti” ödülünü alan Lewandowski’li Polonya karşısında kalecisine top getirtmeyerek kardeşimin “Dün Arjantin kalesinde ben de olsam skor değişmezmiş” yorumunu yapmasına yol açtı. Halbuki, Arjantin teknik Direktörü Scaloni biraz öngörülü olsa, biraderim de şu ahir ömründe bir Arjantin Milli takımı forması giymiş olacaktı.

Almanya ise, ilk maçtaki vurdumduymazlığını ikinci maçta da göstererek, rakip her ne kadar kuvvetli İspanya da olsa, kendini zorlamadığı için “El şeyiyle gerdeğe girmek” misali, “son maçta Kosta Rika’yı nasıl olsa yeneriz, İspanya da bizim kadar eşek değil ya, Japonya’ya da yenilmez, biz de güle oynaya turu geçeriz” havalarında olunca, bir “Kul kurar, kader gülermiş” vakası daha yaşandı. Gene maçın başında buldukları golle öne geçip, öte yandan İspanya’nın da Japonya’ya hemen hemen aynı dakikalarda attığı golle “Oldu bu iş” havasına girince ikinci yarı başında Japonya’nın bulduğu 2 golle ne olduklarını anlayamadılar. Halbuki İspanya uyanıklık etmiş, grup maçları sonunda ikinci olurlarsa, ileriki turlarda finalden önce Brezilya ile karşılaşmak yerine ikinci olup daha kolay bir final yolu görününce kendilerini hiç sıkmayıp, kendilerini de “Almanya’nın el şeyi” olarak göstermeyip ilk maçta attıkları 7 golün keyfini sürerek bir üst tura çıkıp Almanya’ya ellerini salladılar.

Aslında burada bir el şeyi daha devreye girmiş oldu. Çünkü Almanlar kendilerine bu keleği yapan İspanyollara kızıp rakipleri Kosta Rika’ya geçit vererek yenilseler, Japonya’ya yenilerek elenmelerine yol açan İspanyolları da peşlerinden sürükleyeceklerdi. Üstelik İspanya’nın 2 gol yiyip geriye düştüğü anlarda, Almanya da peş peşe 2 gol yiyip geri düşmüştü. Ama her ne kadar hayalleri yıkılmış olsa da, onurlarını böyle bir oyuna alet etmeyip ardı ardına 3 gol atıp, maçın doğal sonucu olan galibiyetleriyle bitirip turnuvanın doğal sonucu olmayan bir şekilde daha ilk grup aşamasından elenerek evlerine geri dönüyorlar, yazııık.

Sonraki yazı – 436 – Penaltı

436

Önceki yazı – 434 – Tribün

434

blog, deneme, haftalık, yazı, 

Yorum bırakın