434 – Tribün


Cuma günü geldi ve ben cuma günü yazımda bu hafta günceli yakaladım. 

14 Ekim 2022

Maça gitmeyi kendimi bildim bileli severim. Yaşım müsaade ettikçe oynamaya da çalışırdım ama yedi sene evvel yaptığım bir jübile ile aktif oyunculuğa bir son verdim. Ardından da, madem kendim yapamıyorum, bari yapabilenleri seyredeyim diye kombine alıp, maçları daha bir seyreder oldum. Araya giren pandemi esnasında yaklaşık iki buçuk sene tribünlerden uzak kalsam da, bu sene itibariyle kombinemi yenileyip maçlarda yerimi gene almaya başladım. Tutmakta olduğum takım CimBom, bu sene Avrupa kupalarında olmadığı için de, 2022-2023 Sezonu Spor Toto Süper Lig maçları haricinde sadece Ziraat Türkiye Kupası maçlarının kendi sahamızda olanlarına gidebiliyorum. İşbu sebeple de, ödediğim kombinemin hakkını verebilmek adına “0 devir ve 0 maç kaçırma” ile sezonu tamamlamayı ümit ediyordum ki, “Kul kurar, kader gülermiş” hesabı olmasaydı tabi. Bir küçük bilgi: Kombine aldığınızda, eğer maça gidemeyecek durumda veya cezalı iseniz, hakkınız bir arkadaşınıza veya kulübe devredebiliyorsunuz.

Bundan birkaç sene evvel, her ne kadar Passolig kartı uygulaması getirilip tribünleri gözleyen kameralar yerleştirilmiş olsa da, gözlemcilerin, şimdi daha net anlıyorum ki, kafalarına göre, yapanla yapmayanı, kuru ile yaşı, kötü holiganla masum seyirciyi ayırt etmeyen anlayışla yazdıkları tribün kapatma cezaları devam etmekte. Hem de sanki tam gözlemlemiş gibi, farklı bloklardaki koltuklara farklı maçlarda seyir yasağı getirebiliyorlar. İşbu sebeple, bu sene de sabıkalanıp tribün cezası alarak bir sonraki ev sahibi olduğumuz maçta yasaklandım. Hem de bir sonraki maç, kombinenin en muteber olduğu, üç büyüklerden Beşiktaş maçı. Benim o maçta cezalı olduğumu duyan arkadaşlar da bana baskı yapıp bileti kendilerine devretmem yönünde kulislere başladılar ama ben bana ilk isteği yapan arkadaşa devir işlemini gerçekleştirdim. Maçı da, yerinde canlı olarak kendi gözlerimle görmek varken, evde tabletin küçük ekranından, SelçukSports sağ olsun, seyredebildim. Yani anlayacağınız, benim 0 devir, 0 kaçırma fantezim yalan oldu.

Gidemediğim Beşiktaş maçını kaçırarak da, araya giren Qatar-2022 Dünya Kupası sebebiyle liglere verilen mecburi ara sebebiyle neredeyse 1.5 ay tribünden uzak kalmak durumundayım. Ben bu kadar uzun bir süre tribünlerden uzak kalacakken, Dünya Kupasının oynanacağı Katar’dan gelen bir haber ile de insanların nasıl varlık içinde yokluk çekmekte olduklarını hissettim. Yeteri kadar seyirci toplayamayacağını düşünerek, tribünlere seyirci çekmek ve boş göstermemek için, her bir ülke için ayrı ayrı kiralanan Pakistanlı taraftarlar için Katar hükümeti taraftar başına günlük 10 dolar, 3 öğün yemek ve ücretsiz konaklama imkânı sağlamış. Yani ben burada parayı bastırıp aldığım kombinemi önce yasaklar sonra da Dünya Kupası arası sebebiyle kullanamazken, Pakistanlılar, üstüne bir de para alıp karınlarını doyurarak maçları seyredebilecekler. Gerçi biraz düşününce, ilk tur maçlarında bu sene 32’ye çıkarılan kontenjan sebebiyle pek çok dandirik takım turnuvada boy göstereceği için, onlar elenip de üst turlara daha organize ve iyi oynayan takımlar çıkana kadar maçların pek keyfi olmayacak. Mesela turnuvanın açılış maçı, ev sahibi olması hasebiyle Katar ile Ekvador arasında. Katarlı sporcu olarak tanıdığım tek kişi olan yüksek atlamacı Mutaz Barshim’i (bkz. https://cumayazilari.wordpress.com/ahkam/418-olimpiyat/) sayamayacağımıza göre bu maçta tanıdığım tek kişi Fenev’li futbolcu Ekvador’lu Ener Valencia ve maç da her ne kadar dört senede bir yapılan mümtaz bir kupanın açılış maçı olsa da hiç de cazip gelmiyor bana. Ve Pazar günü saat 19’da başlayacak maçı yok hükmünde sayıp, alternatif vakit geçirme yollarını şimdiden aramaya başladım.

Halbuki eskiden öyle miydi? Televizyon yayınlarının başladığı 1971 yılından sonra düzenlenen 1974 Dünya Kupasından başlayarak, neredeyse hiç maç kaçırmamaya çalıştım. Finalde Batı Almanya’nın turnuvadaki favorim Johan Cruyff’lu Hollanda’yı yenmesini hiç hazmedememiştim.

1978 Arjantin’de düzenlenen kupada bu kez finalde gene Hollanda vardı ve ben bu kez saf değiştirip Mario Kempes’li Tangocuları tutup bir kaybedilmiş final sendromu daha yaşamadım.

1982 turnuvası ise her ne kadar final maçında kazanan İtalya’yı destekliyor olsam da, önceki turlarda İtalyanlara 3-2 kaybedip elenen Brezilya, beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Bundan 2 sene önce kaybettiğimiz Paolo Rossi’yi de o turnuvadaki müthiş oyunu ve gol krallığı sebebiyle bir kez daha rahmetle anmak isterim. Bu turnuva da TRT’nin renkli yayına geçip maçları renkli yayınladığı ilk turnuva olmuştu.

1986 Dünya Kupası, o sıralar devam etmekte olduğum İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı eğitimimin son zamanlarına ve finallerine denk gelmişti ve Meksika’da oynanan maçlar, saat farkı sebebiyle ya oranın öğle vaktinde ya da buranın sabahın köründe oynandığı için pek çok maçı kaçırmıştım. Rahmetli Maradona’nın “Tanrının eli” dediği ve herkesin görüp bir tek hakemlerin görmediği elle atılan golle Arjantin’in İngiltere’yi geçmesinden sonra kupayı alması çok da zor olmamıştı.

1990 kupasının İtalya’da yapılıyor olması maçları saat farkı yüzünden kaçırtmıyor olsa da finalde Arjantin’in bu kez Tanrının eli yardımını alamadığı için, İngiliz futbolcu Lineker’in “Turnuvada birçok takım oynar ama finali Almanya kazanır” dediği gibi de olmuştu.

Amerika’da yapılan 1994 kupasından tek aklımda kalansa, seri penaltılara giden maçın son penaltısını kaçıran Roberto Baggio yüzünden kupayı Brezilya’nın alması oldu.

1998’de bir ev sahibi takım Fransa’nın kazandığı turnuvanın final maçını, o sıralar hafta sonları gönüllü uzun yol şoförlüğü yapar olduğumdan, radyodan dinlemiş ve Brezilya’nın nasıl olup da kazanamadığına şaşmıştım, herhalde benim tutuyor olmamadan kaynaklı olsa gerek.

2002 Dünya Kupası ise Milli Takımımızın katılarak bizi heyecan sürüklediği ancak saçma sapan statüsü sebebiyle ha bire Brezilya ile oynayıp yenildiğimiz için ancak üçüncü olabildiğimiz bir turnuvaydı ki Kore ve Japonya’da düzenlenen turnuvanın gündüz iş saatlerine denk gelen bizim maçlarımızı fabrikada kurulan dev ekran projeksiyonda seyretmişliğimiz oldu.

2006’nın tatsız tuzsuz finalinde kız kardeşine laf attığı için İtalyan Materazzi’ye kafa atarak kırmızı kart gören Zinedine Zidane bu maçla faal futbolculuğu bıraktığı için seneler sonra FİFA tarafından kamusal alanda cezasını çekmişti. Olayın gelişiminde ise kafa atma olayından birkaç saniye önce, Materazzi, Zidane’nın formasını fazla çekince, Fransız futbolcu İtalyan futbolcuyla alay edercesine “formamı o kadar çok istiyorsan, maçın sonunda veririm” deyince Materazzi “fahişe kız kardeşini tercih ederim” cevabına sinirlenmiş ve kafa da bu sebeple atılmış.

2010 Dünya Kupası ise kulakları sağır eden Güney Afrika Vuvuzella’sının yılı olmuştu.

2014 yılından aklımda kalan ise, ilk yarısının sonlarına doğru açtığım ve 35. Dakika skorunu görünce gözlerime inanamadığım Brezilya – Almanya maçı vardır. Kendi ülkesinde oynamasına rağmen, Brezilya’nın Almanya’dan 7 gol yemesi, gene daha önce Brezilya’da düzenlenen ve finalde Uruguay’a 2-1 yenilerek kaybettiği ve 200 bin kişinin Maracana Stadını ağlayarak terk edemediği finalden bile daha acı olmuştu.

Son düzenlenen turnuva ise 2018’de Rusya’da olmuş ve gene çok da kaliteli olmayan turnuvayı Fransa kazanmıştı.

Bakalım bu kez gülen taraf kim olacak.

Sonraki yazı – 434 – El Şeyi

435

Önceki yazı – 433 – İhanet

433

blog, deneme, haftalık, yazı, 

Yorum bırakın