427 – Fevzi Zemzem


Bu hafta başı aldığım bir vefat haberi üzerine yazdığım yazım. Çocukluğumuzun efsaneleri yavaş yavaş azalıyorlar. 

25 Mart 2022

Bin dokuz yüz yetmişler. İzmir – Karşıyaka’da oturuyoruz. Evin erkek çocuğu olarak sokağa çıkmayı ve tabi sokakta yaşıtım ve biraz daha büyük çocuklarla top oynamayı seviyorum. Evde de, bir aile geleneği olarak, ister Ana tarafım ister Baba tarafım, hep Galatasaray’ı tutuyoruz. Renklerinin sarı kırmızı olduğunu biliyorum, muhtemelen de radyodan dinlerken spikerlerin söylemesinden öğrenmişim. Yoksa daha televizyon yayınları başlamamış, gazetelerin spor sayfalarında çekilen fotoğraflar siyah – beyaz. Bir tek Hayat mecmuası gibi dergilerde, hani çoğu da sonradan renklendirilmiş olarak futbolcuların resimleri renkli basılıyor.

Renklendirilmiş foto_orijinal Renklendirilmiş foto

Okumayı söktükten sonra evimize giren iki gazete – Cumhuriyet ve Milliyet – tüm sayfalarını baştan sona okuyorum. Daha doğrusu ilk sayfaya baktıktan sonra son sayfadan başlayarak, neredeyse ölüm ilanlarına bile göz gezdirerek başa kadar geri dönüyorum. Tabi en çok vakit geçirdiğim kısımlar spor haberlerinin olduğu sayfalar. Maçları radyodan dinledikten sonra ertesi gün maç kadrolarını ve muhabirlerin futbolculara maçtaki performanslarına göre verdiği yıldızları kontrol ediyorum. Ben radyodaki spikerin anlattıkları kadarına göre puanlarken, muhabirler, çıplak gözle seyrettikleri performanslara göre yıldızladıkları için arada uyuşmadığımız yerler de oluyor tabi.

Günlerden bir gün, Karşıyaka’nın tanınmış eşraflarından komşumuz Çorapçı Fehmi Hepşenkal, birkaç Alsancak_Stadıkomşu aileyi bir Karşıyaka maçına götürmek üzere davet ediyor. Zannedersem, Karşıyaka ikinci ligde şampiyon olup birinci lige çıkacak. (O zamanlar stadyumlar çok fazla olmadığından peş peşe birkaç maç oynanıyordu.) Karşıyaka, bir alt ligde olduğundan maçını önce oynamış ve peşinden diğer maç başlamak üzere ve takımlar sahaya çıktığında bir de ne göreyim. Takımlardan biri sarı – kırmızı renklere sahip. Serde zaten tuttuğum sarı – kırmızı formalı bir takım varken bir de kanlı – canlısını görünce “ilk görüşte aşk” misali Göztepeli oluyorum. Galatasaray’ı da eski göz ağrısı olması sebebiyle biraz ihmal etsem de eskisinden daha çok Göztepe ile ilgileniyorum. Bu arada Babam da beni ara sıra maçlarını seyretmeye götürüyor. Babamın can arkadaşı, nam-ı diğer “Türkiye’nin en iyi kalpli kötü adamı Hüseyin Baradan” Amcam da gazeteci olmasından ötürü ve benim de Göztepe’yi tuttuğumu bildiğinden, evde hala daha sakladığım “Göztepe takım fotoğrafını” getiriyor.

Bu araya bir de not ekleyeyim, her ne kadar sarı – kırmızı renklere gönül vermiş olsam da, esasen iyi bir Fenerbahçe_Kadro2sporsever olduğum için, o zamanlar Milliyet gazetesinin, her gün bir tam sayfasını ayırdığı Fenerbahçe takımının tam kadro resmini birleştirerek duvarıma asmıştım. Resim herhalde 3 metreye 2 metre kadar bir büyüklükteydi. Bu fotoğrafı da, geçenlerde hayatını kaybeden Osman Arpacıoğlu’nun vefat haberini aldığımda hatırladım. Resim de herhalde biz Karşıyaka’dan Alsancak’a taşınana kadar duvarımda kalmıştı.

Tekrar Göztepe’ye dönersek, 1971 yılından sonra UEFA kupası adını almış olan ve Fuar kurulan şehirlerin Göztepe 1969-70_2takımlarının katıldığı Fuar Şehirleri Kupasında yarı final oynamış bir takım olan Göztepe’de, kaleci Ali Artuner, Gürsel Aksel, Nevzat Güzelırmak, Nihat ve Fevzi Zemzem en meşhur futbolcular. Bir de enteresandır, birden çok Mehmet’in olduğu bir kadroları vardı. Hatta Mehmet-4 bile vardı. En meşhurları da önce Mehmet-3 olarak numaralandırılan ama daha sonra antrenmanlara Fuji marka bisikletiyle gidip geldiği için Fuji Mehmet benim idollerim oldu. Takımın antrenörü de milli takımı da bir zamanlar çalıştıran Adnan Süvari. Kaleci Ali futbolu bıraktıktan sonra Kemeraltı’nda bir spor malzemesi satan dükkân açmıştı. Ben de Göztepe_FevziZemzem3 her Kemeraltı’na gittiğimde kapının önünden geçerken içeri bakar ve O’nu orada görmeyi isterdim ve bunu da birkaç kez başarmıştım. 2001 yılında daha 56 yaşında iken vefat ettiğini duyduğumda çok üzülmüştüm. Ancak Ali’den çok daha önce, Rizespor’u çalıştırırken, tesadüfen benzin doldurmak için gittiği benzin istasyonunda meydana gelen bir patlamada hayatını kaybeden Gürsel Aksel bu efsane kadrolu takımın ilk kaybı olmuştu.

2 sene evvel kaybettiğimiz Nevzat Güzelırmak’tan sonra hafta başında Fevzi Zemzem’in vefat haberini alınca, çocukluğumuzun kahramanlarının birer birer tarih sayfalarına karıştığını görüyorum. Haberi alınca, internette şöyle bir gezinirken rastladıklarım:

Zemzem’den bir anı: tacı Metin Oktay’a verdi. Türk futbolunun unutulmaz golcüsü Metin Oktay, İzmirli olduğu için Fevzi Zemzem ile özel olarak ilgilenirdi. O’na golcülüğün püf noktalarını anlatırdı. O ise Oktay’ı örnek alırdı ve büyük saygı duyardı. Oktay, bir defasında gazetelere şu açıklamayı yapmıştı: “Yerime çok iyi bir golcü bırakıyorum. Gözüm açık gitmeyeceğim”. Zemzem, yıllarca unutulmaz golcü Metin Oktay ile gol krallığında yarıştı. Metin Oktay’ı 1967-68 sezonunda attığı 20 golle geçti. Bir sonraki yıl usta golcüyle aynı sayıda, yani 19’ar gol attı. Ama o, “Gerçek Kral Metin Oktay. Ben gencim. O futbolu bırakıyor. Benim bir daha alma şansım var.” deyince, gol krallığı tacı Metin Oktay’a verildi. İşte böyle bir centilmendi Fevzi Zemzem. Türkiye Futbol Federasyonunun sayfasında da 68-69 yılı gol kralı olarak Metin Oktay gözüküyor.

Buldozer lakabını nereden aldığını da Four Four Two dergisine şöyle anlatır: ‘’Bir Altınordu maçında ben topla kaçmaya çalışırken rakip orta saha oyuncusu belime sarıldı. Koşmaya devam ettim. Onun ayakları yerden kesildi, elleri çözülünce yere düştü. Ben de gidip golü attım. Bir gazete ertesi gün beni buldozere benzetince adım ‘Buldozer Fevzi’ kaldı.”

İyi bir Göztepeli olan, Bornova Anadolu Lisesi’nden arkadaşım Cenap, Fevzi Zemzem’in vefatı üzerine şöyle bir yazı paylaşmıştı:

Eskiden Göztepe’li büyüklerimizden hep duyardık, okurduk, anlatırlardı:

Transfer döneminde en önce “Koca Kaptan” Gürsel girermiş yöneticilerle görüşmeye…

Göztepe için boş kontrata imza atar, çıkarmış…

“Ben bir yere gitmedim, imzaladım, siz de imzalayın” dermiş dışarda bekleyenlere…

Kaptanlarının ardından hepsi sırayla girerler, imzalarlarmış; Çağlayan, Ali, Ertan, Halil, Nevzat, Fevzi ve diğerleri…

Herkesten önce Koca Kaptan Gürsel gitti…

Kaptanlarının ardından diğerleri gittiler yanına; Çağlayan, Ali, Halil, Nevzat, Ertan..

Ve son olarak da bugün Fevzi… “Buldozer Fevzi”…

Bundan 25 yıl kadar önce bir akşam Dario Moreno Sokak’taki Tarihi Asansör’e bindiğimde hepsini bir arada gördüm…

Birlikte yukarı çıkarken nefes alışım değişti, kalbimin atışı değişti, ayaklarım titredi, içim titredi, heyecanla “Sizler benim çocukluk kahramanlarımsınız” diyebildim sadece, sesim de titredi…

Çocukluk kahramanlarımın sonuncusu da bugün gitti…

İmzalamayan kalmadı…

Kalanlara Allah sağlıklı ömürler versin, gidenlere rahmet eylesin

Sonraki yazı – 428 – İsim

428

Önceki yazı – 426 – İsim

426

 

Daha önceki Göztepe yazım https://cumayazilari.wordpress.com/ahkam/356-goztepe/

 

blog, deneme, haftalık, yazı, 

1 comments

  1. Bir de Sümer vardı o takımda. Ören’de komşumuzdu. Karşıyaka’nın istasyon caddesinde Sakıpağa ile karşılıklı Ömerağa (Ömer amcanın kızı Ferhan abla ile evlendi) mandırada çalıştı. Hala çalışıyor…

    Beğen

Yorum bırakın