409- İzmir’de bir cumartesi


16 Mart 2021

Geçtiğimiz yazılardan birinde yazmıştım, İzmir’e iş için gitmiş ancak ne kadar yakın olsam da, eski oturduğumuz apartman ve ilkokulu bitirdiğim Gazi İlkokulunun önünden yürüyerek geçme isteğimi yerine getirememiştim. Ne var ki kader ağlarını tekrar ördü ve ben, daha evvel yapamadığım bu turu, hem de doyasıya yapabildim.

İzmir’e Cuma akşam vardık. Hemen çantaları odaya bırakıp kendimi sokaklara attım. Şair Eşref Bulvarından doğrudan Alsancak’a doğru yola koyuldum. Hava kararmış olduğundan etrafı fazla inceleyemesem de ilk olarak ilkokulu bitirdiğim, şimdilerde adı Gazi Ortaokulu olan ve bahçesi artık otopark olarak kullanılan okulumun ve ardından o esnada kapalı olan Sevinç Pastanesinin önünden geçerek evimizin olduğu sokağa doğru yol aldım. İlginçtir, Şair Eşref Bulvarı, Hocazade Camiinden meydana kadar işitme cihazı satan firmalar tarafından adeta kapatılmış, sanki başka bir sektörde hizmet vermenin yasaklanmış olduğu bir yer gibi. 1434 sokağa geldiğimde A blok 7 numaranın neredeyse tamamı karanlığa gömülmüş gibiydi. Sanki hep işyeri olmuş gibi. Saat sokağa çıkma kısıtlamasına yaklaşmış olduğundan hızlı adımlarla, akşam için yiyecek bir şeyler alıp otele geri döndüm. Hedefim ertesi gün daha geniş bir vakitte daha rahat gezmekti.

Malum, pandemi yasakları sebebiyle, hafta sonları, saat 10 ila 17 arası marketler açık olduğundan, eğer izinli değilseniz, sadece yaya olarak gezilebiliyordu. Ardından, yasaklar biraz hafifletilip cumartesi günleri de saat 21’e kadar izinli olunca, içerde tutulmaktan sıkılmış halkımız, zincirinden çözülmüş gibi sokak ve kafeleri doldurdu. Cumartesi, Saat 5 gibi işimiz bitip de otele varınca, önceki gün planlamış olduğum gibi hiç beklemeden, eşyalarımı bırakıp kendimi dışarı attım. Kaldığım otel, Fuar’ın Montrö Kapısına yakındı. İlk hedefim Cumhuriyet meydanı oldu. Meydana varmadan, eski heybetiyle duran Büyük Efes Otelinin, ismi dursa da Swiss Hotel olduğunu görüp meydana vardım. “Ordular, İlk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri” temalı Atatürk Heykeli her zamanki heybeti ile meydandaki yerini koruyordu. Heykelin önünden ilerleyip Kordon’a kendimi attım. Kordon, adeta bir insan seliydi. “ipini koparanın” kendini Kordon’a attığı belliydi. Eskiden faytona binerek gezilebilen Gündoğdu meydanında artık yasaklar sebebiyle faytonlar yasaklanınca, meydan tramvay görünümlü otobüslere kalmış. Onlar da insandan daha yavaş ilerlediği için pek rağbet görür gibi değil.

Kordon’da, Rio De Janerio’nun Copacabana kaldırımlarından esinlenerek yapıldığı söylenen dalgalı, eski kaldırım taşlarının yerinde yeller esiyor. Hatta esemiyor çünkü insan seli rüzgârı kesiyordu. Denize yakın kısımdaki kaldırım taşları daha yeni yerleştirme aşamasındadır diye ümit ediyorum, çünkü pek bir kargacık – burgacıklar. Arada tramvayın yürüyeceği asfalttan sonraki çimler gayet düzgün, ancak hava soğuk olduğundan pek rağbet görmüyorlardı. Denize en yakın noktalar balık tutanlar tarafından tutulmuş ve insanoğlunun tembelliğinin en güzel göstergesi olarak oltayı denize fırlatan İzmir’imin insanı, kamışı karada yerleştirdiği tutamaca tutturup iskemlesinde Baharın ilk günlerinin artık ısınmaya başlamış akşamüstünün keyfini çıkartıyordu. Balıkçılardan fırsat bulup da kenar duvarına oturabilen şanslılar neredeyse istisnasız hepsi öz-çekim yaparak telefonlarının hafızalarını doldurmaya çalışıyorlardı. Sahili dolduran bu kalabalığın da neredeyse dörtte üçü maskeleri fora etmiş, Maske-Mesafe-Temizlik üçlemesinin ilk iki öğesini ihlal etmekle meşguldüler.

Cumhuriyet Meydanından girip, sahil boyunca ilerleyip Gündoğdu Meydanını da geçerek Alsancak İskelesinin ardından artık Kordon’un sonundaki Liman’a doğru, artık yaya yolu olan İkinci Kordon’a girdim. Neredeyse bir saatlik yolculukla vardığım bu yaya yolunda, biraz da susadığımı hissedip, bana gene İzmir’de geçen çocukluğumu hatırlatacak bir tat almak üzere ATOM adı verilen içeceği satan büfeye yanaştım ve bankodaki çocukla aramızda şöyle bir konuşma geçti:

– Hoşgeldin Amca, ne istersin

– Atom rica ediyorum

– Hangi boy olsun Amca

– Orta boy lütfen

Bu arada 20₺ verip bardağımı doldurmasını beklerken bankodaki çocuk diğerine seslendi:

– Amcaya 15₺ ver, Mahmut.

Henüz 13 yaşındayken ayrıldığım İzmir’e tekrar gittiğimde, Amca’lığımı yüzüme bu kadar vuran bu konuşmadan sonra aldığım Havuç – elma – nar – portakal karışımını içmek üzere, maskemi indirmeden kamışı alt taraftan geçirip bu enerji içeceği karışımı hüpleterek Gönül Yazar Sokağını kullanarak Alsancak Meydanına ulaştım.

İzmir’deyken, genellikle Pazar günleri, Babamın önderliğinde Havuçları sıkıp, içine limon suyu katılarak içerdik. Hatta Babam, sağlık için limonlardan gözüne de damlattırırdı.

Meydanda gözlerim ilk önce Emlak Bankası Konutlarının altındaki eski dükkanları ve daha önce neredeyse hafta iki – üç kere tost aldığımız tostçuyu aradı. Hepsinin yerlerinde yeller esiyordu. A Blok 7 numaranın altına geldiğimde içimde bir şeyler kıpırdadı. Eskiden “Zekeriya Özvarış” olan nakliyeci şimdilerde “Mako Trans” olmuş. Binada da herhalde her daire artık işyerine dönüşmüş. Burada fazla oyalanmadan, Ziya Gökalp Bulvarı boyunca, Atatürk Kapalı Spor Salonu önünden geçip Fuar 26 Ağustos kapısından girdim. Eski cıvıltılı Fuarın yerinde yeller esiyor ve eski renkli hali daha bir grileşmiş gibi geldi. Basmane kapısına kadar hiç sapmadan yürüyerek Fuar’dan çıktım. Bu kez hedefim, Gazi Bulvarı boyunca ilerleyip, Babamın İzmir 7. Noteri olarak görev yaptığı Azim Han’ı görmekti. Bina o zamanlar bile eski olduğundan Azim Han’ın oralarda olmayacağını tahmin etsem de gene de “Ümit fakirin ekmeği, ye Memet ye” hesabı gözlerim aramadı değil. Gelinlikçiler ile dolu yol boyunca ne yazık ki Azim Han yerini yeni bir yapılaşmaya bırakmış olduğundan göremesem ve saatin artık akşama yaklaşması sebebiyle boşalmış pek çok “Gevrekçi” arabasına rastladım. Ne de olsa İzmir’deydim ve “Simitçi”ye rastlayacak değildim herhalde.

Tekrar İkinci Kordon’a girip otele geri döndüğümde çıkışımdan itibaren 2 saati geçmiş ve yaklaşık 11.000 adımı tamamlamıştım. Yorgun ama yaptığı yolculuktan mutlu bir şekilde ertesi günkü çalışma için fazlasıyla enerji toplamıştım.

 410

Sonraki yazı: 410 – Tatlı ve Ben

 408

Önceki yazı: 408 – Komagene TAKO