401- Yılbaşı


Uzun süre ara verdiğim yazılarıma yeni yıl vesilesiyle bir dönüş. Üstelik yılbaşı temalı

4 Ocak 2021

Gene bir yılbaşını, yalnız bu defa biraz buruk ve daha çekirdek ailesel yaşadık. Halbuki bu seneye kadar ne kadar görkemli kutlamalarımız olurdu. Benim hatırladığım ilk yılbaşılar, daha Türkiye’de televizyon yayınlarının başlamadığı zamanlara dayanır. Annem ve Babam, Babamın her mevki ve sosyetede (bunu İngilizcedeki society olarak kullandım) tanıdıkları sebebiyle ya bir bankanın veya devlet kurumunun verdiği balolara giderlerken, ablam ve beni bir komşu abla veya ablasına emanet ettikleri zamanları hatırlarım. Her ne kadar kendi evimiz de olsa, evde bir yabancının varlığı sebebiyle fazla rahat hareket edemezdim. Onlarla oynamak, hele ki büyük oldukları için ne büyük bir nimetken, nedense çekingenliğimin getirdiği bir sıkılganlık yaşardım. Sonraki yıllarda televizyonun hayatımıza girdiği zamanlarda, evin üçüncü çocuğu da dünyaya merhaba demiş ve bizler de artık emanet edilmeden evde yalnız bırakılacak kıvama girmiştik. Ama televizyonun girmesiyle öncelerinde televizyonu olmayanların, televizyonları olan evlere, Usta Spiker Halit Kıvanç’ın değimiyle TELESAFİR’lik yapmalarının sonrasında her evde bir televizyon oluşmaya başladıktan sonra bu ev gezmeleri ve balolar da yavaş yavaş azaldı. Evde geçirilecek bir yılbaşı akşamında özenilerek hazırlanan yemekler ve o geceye mahsus, Yerli Malı Haftası dışında fazlaca alınmayan muz ilaveli meyve tabakları erkenden tüketilir ve gecenin ilerleyen saatlerinde oynanan TOMBALA oyununa çekirdek eşlik ederdi.

Tombala denilen ve günümüzde bile şaşırarak gördüğüm yılbaşı öncesi marketlerin en çok satanlar listesinde olan yılbaşı eğlencesi, yılbaşı öncesi çıkan rakamları işaretlemekte kullanılacak kağıtların kesim işleri için çocuklar görevlendirilir, yamru yumru kesilmiş kağıtlar bazen sayıyı örtmenin yanı sıra diğer sayı üzerlerine de taşarken, ertesi gün ve izleyen günlerde evin en olmadık noktalarından çıkarak evin hanımını fazlasıyla rahatsız eder ve tombala malzemesi (kağıt örteçler hariç) bir sonraki yılbaşı gelene kadar özenle saklanırdı.

Biz, ailecek İstanbul’a taşındıktan sonraki yedi – sekiz sene yılbaşını Ninemler ve Teyzemlerde geçirdim. Zaten hafta sonu tatillerimi Bakırköy’e yaptığım yolculuklarla değerlendirirken yılbaşının da bu tatillerden nasibini alması hiç de yadırganmıyordu. Kuzenlerimle birlikte cümbür cemaat televizyon başında yeni yıla girerken, artık açılmaya başlayan gözlerim, merakla saat 24’ten sonra çıkacak Dansözü bekler olmuştu. TRT denetimine takılmamak için tüller yumağı içinde ekrana gelen Nesrin Topkapı ve minibüs ve şehirler arası otobüslerde dinleyerek kulağımızda yer etmiş olan Orhan Gencebay’ın 24 sonrası sahne almaları da artık gecenin tepe noktasına ulaşılmış olduğunu gösterir ve zaten bir çalışma günü olduğundan fiziksel ve yeni bir yılı karşılamaktan zihinsel yorgunluklar üst üste binince göz kapakları ağırlaşmaya başlar ve televizyon karşısında uyuklayan artınca bir komutla televizyon kapatılır ve yataklara hücum edilirdi.

Yıllar geçtikçe ve iletişim yolları geliştikçe önceleri yurtdışından yılbaşı görüntüleri de ekranları süslemeye başladı.  TRT’nin o zamanlar çok güzel çalışmaları olurdu. Bir Almanak çalışması gibi, sporda, siyasette, sanatta o sene olan olayları kronolojik sırayla ekrana getirirlerdi. Tansu Polatkan ve rahmetli Kenan Onuk’un seslendirdiğini hatırladığım bu programları kaçırmamaya çalışırdım. Son senelerde ise, artık gelenekselleşen TRT’nin Örevizyon’dan naklen yayınladığı Viyana Filarmoni yılbaşı konseri ve bitiş parçası olan Radetzky Marşı (https://www.youtube.com/watch?v=GiIxJ3kVRjI) dinlemekten bıkmayacağım bir ritüel haline geldi. Orkestra Viyanalı olunca, baba ve oğul Strauss’ların parçalarının çoğunlukta olduğu konserin bitişi hakikaten çok keyiflidir. Bu sene 80 yaşını kutlayacak olan şef Riccardo Muti’nin o sert ama sevecen bakışlarıyla yönettiği orkestra ve seyirci bütünlüğü ne yazık ki bu sene pandeminin gazabına uğrayarak canlı seyirci bacağını kaybetti. Şefin, muhtemelen bir soyadı benzerliği dolayısıyla gençliğimizin ilahelerinden Ornella’yı aklıma getirmesi de kendisi için ayrı bir artı gibi. 1 Ocak’ın ilk saatlerinde, Viyana’dan canlı yayınlanan konseri seyretmek seneye keyifli bir başlangıç yapmak için ideal. Bu senenin konserini dinlememiş olanlar için link (https://www.youtube.com/watch?v=JyLS_gIrpK4).

Yılbaşının zengin sofrasının bir güzel avantajı da ertesi gün gene bir ziyafet havasında geçen öğünler. İkinci binyılın son senelerine doğru artık cazibesini yitirmeye başlayan ev toplantılarından, yani kısaca söylemek gerekirse, annelerimizin GÜN’lerinden sonra misafirlerin yiyemediği yiyecekleri, okul dönüşü afiyetle mideye indirdiğim günlerdeki zevkle yenir o kalanlar.

Yeni yıla girdikten sonra yapılan en önemli hatalar da, tarih atmak gerektiğinde elin hep bir sene öncesinin rakamlarını yazmaya meyilli oluşu. Yılbaşının olmazsa olmazı da yılın son günü vedalaşırken söylenen “Seneye görüşürüz” selamlaşması.

Yılbaşında yapmak istediklerimin arasında bir de yılbaşını Güney Yarımkürede kutlamak yer alır. Yazın ortasında bir yılbaşı kutlamak da enteresan olsa gerek diye düşünürüm. Hele gece 12’yi vurduğunda, müsait olunursa denizde bir akşam yüzüşü hiç de fena olmaz herhalde. Ama girilecek yeri de uygun seçmek gerekir ki, gecenin karanlığında bir balığın yemi olarak dünya manşetlerinde yerimizi almayalım.

Her ne kadar sorunlar içinde olsak da, yılbaşı hep bir yenilik getireceği düşünülüp umutla karşılanır. Yeni doğmuş bir bebek saflığında da olsa, bir önceki senenin bütün zorluklarıyla beraber artan vergi ve cezaların miktarıyla gelmesi yadsınamaz.

Umut ve güzelliklerle gireceğiniz ve geçireceğiniz yeni yıl temenni ederim.

402

400