398 – Acil


Geçen haftadan sonra bu hafta da gününde bir yazı ile buradayım. Geçen hafta dördüncü DALYA'ya az kaldı diyerek kendimi de dolduruşa getirmiş gibiyim. Hadi hayırlısı

11 Eylül 2020

  • Leylek yavrusu kulağını ısırmış
  • Ayak baş parmağını pet şişeye sıkıştırmış
  • “Maske takamaz” raporu istiyor. Hepsine alerjisi varmış
  • Kulağa sarımsak kaçması
  • Acıkınca çok sinirleniyormuş
  • Evcil hayvanına antibiyotik yazdırmak için gelmiş
  • Hasta sırtını kaşırken kolunu incitmiş
  • Ateş şikâyeti olmuş ama ölçülmemiş. Duş aldırmışlar 4 defa. Ağzından alev çıkmış
  • 9 kâse sütlü tatlı yemiş, Mide bulantısı + kramp + baş dönmesi
  • Tırnaklarına parlatıcı süren hasta, tırnaklarda kızarma nedeniyle geldi. Oje sildirildi ve ojeye bağlı olduğu görüldü
  • Başı ağrıyor gibi ama ağrımıyormuş
  • 2 haftalık gebe. Çocuğunun Oğlak Burcu olmasını istemiyor. Kürtaj için başvurdu
  • Cinler tarafından kovalanırken ayağını burkmuş
  • Allah tarafından çarpılmış
  • Evde perdeler üstüne geliyormuş
  • Kulağa soğan cücüğü kaçması
  • Dün akşam halay çekerken sol omzunun çıktığını beyan eden hasta, kendi kendine oturtmuş
  • 10 gündür saçları yolunuyormuş gibi hissediyor

Bunlar acil servise başvuran bazı hastaların şikâyet ve arızaları. Bunları derleyen de bundan neredeyse yarım yüzyıl önce Bornova Anadolu Lisesinde (ilk girişimiz İzmir Koleji) 2 sene birlikte okuduğum doktor bir arkadaşım. Güleriz ağlanacak halimize diye düşünüp önce “yok artık bu kadar da saf ve saçma şikayetlerle acile başvurulmaz” diye düşündüm. Hatta bir arkadaşıma da bunları yolladım. Ancak ondan gelen aşağıdaki yazıyı okuyunca hastaların çok da haksız olmadığını, her ne kadar tahsil edilmiş olunursa olunsun bazı şeylerin baki kaldığını gördüm:

Gülebilirsiniz ama birkaçı rahatsızlığını iyi ifade edememekten kaynaklanıyor. Çoğu çok saçma tabii, orası ayrı. 

Ben kendi yaşadığım bir tecrübeyi sizlerle paylaşayım. Sene 88 ya da 89. Evde otururken, bir ayağımın parmaklarını içeri doğru çektiğimde (yani yerden kalem alma hareketi yaptığımda) müthiş bir acı hissettim. O hareketi yapınca acıyor, bırakınca rahatlıyordu. Ama nasıl bir acı… Tarifi mümkün değil. Anlıyorum, “O hareketi yapma o zaman” diyeceksiniz ama neden oluyor?

 Neyse, kalktım eve çok yakın olan bir özel hastaneye gittim. Acildeki doktorun yanında aynı hareketi gene yaptım ve bu sefer çığlık attım. Uzatmayayım, adam parmakla ayak arasındaki boğumdan yarım santim boyunda üçgen bir cam parçası çıkardı. Ben girdiğini bile fark etmemiştim. Sivri ucu tam sinire geliyormuş, ondan öyle çok acı çekiyormuşum.

 Bundan yaklaşık otuz sene sonra tamamen aynı acıyı bu sefer diz kapağımda hissettim. Üstelik oradaki deri de biraz örselenmişti. Akşam vaktiydi, hemen bir taksiye atlayıp gene bir özel hastanenin acil servisine gittim ve görevliye diz kapağımda müthiş bir acı olduğunu ve muhtemelen içeride cam parçası olduğunu söyledim. Adam bana biraz garip baktı ve gerçekten de cam mam çıkmadı.

 Yani o günkü hastane kayıtlarına bakarsanız,

 -“Dizinde cam kırığı olduğunu iddia etti, cam çıkmadı, pansuman yapıldı, acile başvurduğu için ücret alınmadı, gönderildi.”

 yazıyordur 😁.

Belki bilirsiniz, doktora gelen bir adam şikayetini şöyle tarif ediyor:

Kamburumu çıkartıp iki elimi omuzlarımdan aşağıya doğru uzatıp bir ayağımı yerden kaldırınca, sırtıma acayip bir ağrı giriyor.

Doktor da bunun üzerine “sen de öyle yapma kardeşim” deyince adam çaresizce boynunu büküp “ama o zaman pantolonumu giyemiyorum doktor bey” diye eziklenmiş.

Arkadaşımın yukarıdaki mesajının “yerden ayak parmaklarıyla kalem alma” kısmını okurken bu fıkrayı hatırladım. Belki de bu hatırladığım fıkra değil de aynen yukarıda alıntılarını yapmış olduğum benzeri acil servis kayıtlarındandır.

Acil servis deyince de bir başka doktor arkadaşımın intern iken anlatmış olduğu bir hikaye geldi aklıma. İntörn olarak hastanede çalışırken, hastanedeki hiyerarşiyi de şöyle özetlemişti:

En tepede baş hemşire, ardından baş hekim, peşinden sırasıyla hemşireler, doktorlar, hasta bakıcılar, temizlik görevlileri, hastane bahçesinde yaşayan köpekler ve intörnler.

Neyse, konumuza tekrar dönersek, intörnler hem öğrenmek için hem de mecburiyetten bir hayli fazla gece nöbeti tutuyorlarmış. Bu nöbetlerde de bazen, gece vardiyasında çalışan polislerden, kendi deyimiyle kaytarmak için “karnım ağrıyor” diye ufak sebeplerle acile baş vuranlar oluyormuş. Bu durumda “içeride kanama olabilir” diye kontrol maksatlı ateşini bir ağızdan, bir de makattan ölçmek gerek deyip, karın ağrısıyla gelen bütün polislere alttan rektal termometre soktuğunu anlatıp gülerdi. Tabi refakatçi polisler de, muhtemelen kaytarma amaçlı olduğunu bildikleri bu durumdaki arkadaşlarının bu hallerine bıyık altından gülerlermiş, sanki kendileri aynı rahatsızlık sebebiyle baş vurduklarında aynı muameleye maruz kalmayacaklarmış gibi.

Acil servis deyince aklıma gelen bir başka şey de benim başımdan geçenler. Irsi olarak sırtımda arada bir çıkan yağ bezelerini ara sıra cerrahi müdahalede bulunulması gerekmekte. Gene böyle bir yağ bezesinin ifrazata geçmesiyle, “hazır özel sağlık sigortam var” diyerek özel bir hastaneye baş vurmuştum. Acildeki doktor da duruma bakıp, tamam ilk müdahale odasında bunu temizleyelim diyerek beni hemen sedyeye yatırmış ve yapması gerekenleri yapıp beni bu dertten kurtarmıştı. Sıra ödemeye gelince, bankodaki görevli, özel sigortamı işletebilmek için doktora açıklamaları yazdırıp imzalatmam için verdiği evrakları doktora verince doktordan gelen tepki şöyleydi:

Aaa, özel sağlık sigortanız mı vardı. Bileydim ameliyathaneyi açtırırdım.

Bunu duyunca önce acaba ameliyathane açılsaydı daha iyi oluyorsa, ben ilk müdahale odasında mikrop kapmış mıyımdır diye düşündüysem de sonradan özel sağlık sigortalarının böyle suiistimal edilerek nasıl daha pahalıya mal olduğunu daha iyi anladım.

Fala inanmayın ama falsız kalmayın” (https://www.youtube.com/watch?v=ZcyO1gV0Yt0) diyen, rahmetli Levent Kırca’nın Olacak o kadar cıngılında olduğu gibi acil servise ihtiyaç duymayacağınız ama acil servislerin de başvurduğunuzda orada olacağı pandemisiz, sağlıklı günler dilerim.

399

397