387 – Şampiyonluk Maçı


Geçen hafta şampiyonluk maçı öncesi duygularımı yazmıştım, şimdi de Şampiyonluk Maçı ile ilgili birkaç satır.

24 Mayıs 2019

Geçtiğimiz yazımı seneler önce hevesimi kursağımda bırakan bir slogan ile bitirmiştim:

Şampiyonluk bizim, kupa bizim

Ama o yazıyı yazınca, malum futbol seyircisi olmanın getirdiği totem hissiyatıyla, “ya uğursuz gelirse, ya benim yüzümden şampiyonluk kaçarsa” diye endişeler içerisinde kaldım. Maçtan önce televizyonda, özellikle de Erman Toroğlu’nun yorumlarını dinleyince endişemin yersiz olduğunu, Büyük Takım olmanın getirdiği refleksle CimBom’un bu maçı bırakmayacağının hissi ağır basmaya başladı. Ama tabi hakemin doksan dakikayı bitiren düdüğü çalmadan da futbolda her şeyin olabileceğini biz Türklerden daha iyi bilen yoktur diyerek de ikirciklenmeyi sürdürdüm.

Yorumculardan birinin dediği, “Başakşehir zaten kaybedeceği kadar kaybetmiş. 8 puan farkı yakaladıktan sonra işi buraya getirdiğinden, artık kaybedecek bir şeyi yok. O yüzden daha rahat oynayacaktır. CimBom ise daha stresli başlayacaktır” diyerek durumu gayet iyi açıklamıştı. Maçın ise şöyle bir durumu vardı. Bu maçtan sonra tek maçları kaldığından ve ilk maç da berabere bittiğinden kazanan ikili averajı da sayarsak 3.5 puanlık bir avantaj yakalayacaktı ki, son maçların sonuçları ne olursa olsun şampiyonluğu yakalayacaktı.

Maçın oynanacağı gün, hem Ramazan olması sebebiyle ve zaten totem köftem olan Pala köftenin kapanması ile Totem Köftemi yiyemeyecek olduğumdan, yeni totemim maçtan önce Anneme uğrama ritüelini gerçekleştirdim. Tesadüf bu ya, kuzenim Hülya Abla da bize ulaştırmak için 2 tepsi kendi ürünü İçliköfteyi getirince, her ne kadar o esnada yiyemeyecek olsam da, daha sonra yemenin keyfine varacağımı düşünerek bir hayli mutlu oldum. Taze pişmiş içliköfteleri yerleştirdiğimiz geniş tepsiyi, üzerini poşetle sarıp buzdolabına yerleştirdikten sonra maça gitmek üzere Annemden ayrılıp Kadıköy-Beşiktaş motoruna bindim. Her ne kadar Pala Köfteyi yemeyecek olsam da, 4. Levent durağında inip, Pala Köfte güzergâhını izleyip yürüyerek Aslantepe’ye vardım. TEM üzerindeki köprünün yanından stada inen merdivenlere vardığımda merdiven önündeki yığılmayı görünce şoka uğramadım değil. Kalabalığın buralara kadar şiştiğini düşündüm ancak hemen gördüm ki, polisler merdivenin başını tutup insanları aşağıya salmıyorlar. Sebebi de az sonra TEM’den geçecek olan Başakşehir kafilesinin üzerine taşlı saldırıda bulunmamızı engellemek. Bu anlamsız sebep yüzünden, aç biilaç güneş altında yarım saat bekletildikten sonra aşağıya inmemize müsaade edildi de bekleme faslını tamamladık. Ramazan olması hasebiyle, daha önce müsaade edilmeyen içeriye yiyecek sokma yasağı hafifletilmiş, sadece içeceklere engel konulacağı açıklanmıştı. Aynen dedikleri yaptıklarından, çok abartıya kaçmayan dört adet sigara böreğim ve 1 adet hurmamla içeriye girdim.

Bu arada saat altıyı geçmiş ve içerisi bir hayli dolmuştu. 2 senedir birlikte maç seyrettiğim ve göz aşinalığımın yanında artık dost olduğum grubumun yerlerine yerleşmiş ve Beni bekler bulduktan sonra yerime geçtiğimde fark ettiğim şey canımı sıktı. Başakşehir için ayrılan deplasman seyircisi tribününde hepsini bir araya getirseniz 100 kişi bile yoktu. Bir saat içinde başlayacak şampiyonluk maçını kazanmaları durumunda Şampiyon olacak takımı desteklemeye bu kadar az seyircinin gelmiş olması, taşıma suyla olmasa da taşıma seyirci ile ancak bu kadar olacağı ve İBB olarak başlayan bu spor kulübünün Belediyeden aldığı, almaya devam ettiği sponsorluğun hiçbir şeye yaramadığının en büyük göstergesi idi.

Bizim tarafa bakılırsa seyirci gayet coşkulu ancak bir o kadar da tedirgindi. Herhalde benim maçtan üç gün önce yaptığım açıklama ile totemin gerçekleşeceği ve şampiyonluğu kaybedeceğimizden korkuluyordu. Maçın başlama saati gelip oyun başladıktan sonra gördüm ki hakikaten Başakşehir gayet rahat top çeviriyor, CimBom ise önündeki adama bile pas vermekte zorluk yaşıyordu. Derken o meşum 17. dakika geldi. Kolay yenilen bir çalımdan sonra kolay yenilen bir golle Başakşehir öne geçti. Golü atan Bajiç gol sevincini abartıp tribüne yumruk şov yapınca saha ilk defa olarak bir karıştı. Yedek kulübelerindekiler gol sonrası sevinç yumağı haline gelir gibi itiş-kakış yumağı haline geldiler. Ve bu durum maç içerisinde defalarca tekrarlandı.

Tribünde de stres diz boyunu aşmış, herkesi bir dert almıştı ve iftara da bir hayli zaman olduğundan sigara da içilemediğinden orucu zedeleme bahasına küfürler arşı alaya ulaşmaya başlamıştı.  Bu arada en çok küfür edilen Emre Belözoğlu sakatlanıp çıkınca insanlar en kolay hedefi kaybetmekten bir başka kısır döngüye girdiler. “Şeyim kadar boyu, Türlü türlü huyu, onun bunun çocuğu Emre Belözoğlu” tezahüratı da artık duyulmaz olmuştu.

Golü bulan Başakşehir’li futbolcuların, Emre’nin sakatlanıp çıkmasından sonra, maçın bu şekilde bitmesiyle şampiyon olacaklarını düşünmeleriyle strese girdiklerini gördüm. Rahatlık sırası CimBom’a gelmişti ve artık kaybedecek bir şeyleri yoktu. “Bal yapmayan arı” misali bastırdıkça bastırıyorlar ancak sonuç alamıyorlardı. Devre arasına girildiğinde, seyirci futbolculara olan inancını belirtmiş ve soyunma odasındaki fırçaya rahatlamış olarak yollamışlardı.

İkinci devre başlayınca ise bambaşka bir durum ortaya çıktı. Daha 2 dakika dolmadan topu önce direğe sonra da röveşata ile filelerle buluşturan Cezayirli Feghouli, 50 bini aşkın seyirciyi sevinç yumağı haline getirdi. Peşinden beşer dakika ara ile gelen ama 2 tanesi VAR tarafından iptal edilen goller gelince keyfimize diyecek kalmadı. Hemen bu öne geçmenin peşi sıra gelen iftar vakti ise pasta kreması üzerindeki çilek gibi oldu. Hemen zulalardaki yemekler açığa çıktı. Sağ olsunlar küçük bardak poşetlerde dağıttıkları sular susuzluğumuzu gideriyorken, tam bir senedir hasret kaldığımız şampiyonluk susuzluğu da bitmek üzereydi ama hakem bitiş düdüğünü bir türlü çalmak bilmiyordu.

Sayılan ve sayılmayan goller sonrası beklenen VAR incelemeleri ve oyuncu değişiklikleri sebebiyle tam 8 dakika uzayan oyun nihayet bitti. Derken skorbortta 22 sayısı belirdi ve hoparlörlerden rahmetli Barış Manço’nun Halil İbrahim Sofrası şarkısı çalmaya başladı. Meğer şarkıda geçen “Yaz tahtaya bir daha” sözü sebebiyle imiş. Ama 50 bin kişi bir ağızdan söyleyince de hoş olmadı değil. Bu arada beşinci yıldızın neredeyse yarısı da elde edilmişti.

22Şampiyonluk3Maça başlayan 11’in tamamı yabancı olup, sonradan giren 2 Türk oyuncuya rağmen, yabancıların ezici üstünlüğü, ilk defa statta yaşadığım şampiyonluk coşkusunun Şampiyonluk Turu ile taçlandırılmasını gerçekleştirmedi. Kimisi çocuğunu kimisi eşini alıp sahada kalan futbolcular kendi aralarında eğlenirken kenarda zaten şampiyonluğun getirdiği zafer sarhoşluğundaki seyirciler ne yapacağını bilemeden öyle etrafa bakınırken, artık oradan ayrılıp Annemin buzdolabında beni bekleyen içliköftelere kavuşma vakti gelmişti. Zincirlikuyu Metrobüs ve sonraki metro üzerinden vardığım Kadıköy’de bekleşen kalabalık yolcu topluluğunda elimde koca tepsi ile nasıl gideceğimi düşünürken, teslim aldığım tepsinin üzerine attığım rüzgarlığımla hafif bir kamuflaj yapmıştım ama kemerime dayayıp bir elimle kemere tarafından verdiğim destek ve diğer elimle tuttuğum tepsiyi metroda hele ki ayakta götürmenin zorluğunu düşünüp Kadıköy Otobüs duraklarına doğru oranın daha tenha olacağı ümidiyle yol aldım. Neyse ki, durakta bekleyen 19T yeni kapılarını açmıştı ve içeride aralarından seçip beğenip oturabileceğim pek çok yer vardı. Yerimi alıp tepsimi kucağıma oturttuktan sonra kalkışa kadar ve daha sonra yolda duraklardan topladığımız yolcularla durum Metrodan pek farklı bir hal almadı ama oturuyor olmanın rahatlığı ile sokağın başındaki durağa kadar gayet konforlu bir yolculuk yaptım diyebilirim.

22ŞampiyonlukEve varıp televizyondan şampiyonluk coşkusunu yaşamak üzere aldığım kanepede elimde tabidir ki az önce getirmiş olduğum tepsiden çıkartıp mikrodalgada ısıtıp adeta yeni pişmiş havasındaki içliköfteler vardı. Yorumcuların, istinasız hepsinin ben söylememiş miydim havasındaki halleri ise görülmeğe değerdi.

İçliköfteleri yerken birden fark ettim ki 2 senedir Pala Köfte totemi tutup Aslantepe’de hiçbir mağlubiyet görmediğime göre, içliköftelerin gelişiyle şampiyonluğun kazanılmış olması hiç de tesadüf değildi. Ama Totem Çıtasını bir hayli yukarıya taşımış oldu.

Önceki yazı 386 – Şampiyonluk

386

388

Altan der ki:
Memo, Geçen haftaki ve bu haftaki yazılarını bugün okudum. Ellerine sağlık.
Artık yeni totem içli köfteler.
Bu arada ben de son 4 maçtır giydiğim GS tişörtünün totem olarak bayağı işe yaradığını düşünüyorum.
Bence bize maçı kazandıran ilk gölü bizim yememiz oldu. Tersi olsaydı çok daha stresli olurdu bu iş.

Yorum bırakın