356 – GÖZTEPE


Gene bir cuma, gene ben ve ilginçtir gene futbol üzerine bir yazı.

Ama eski göz ağrısı tekrar kadraja girince görmezlikten gelmek olmuyor.

9 Haziran 2017

GöztepeYeni adı Spor Toto birinci lig, eski söylenişiyle “ikinci ligden” bu sene 3 takım süper lige yükseldiler. Bunlardan ilk ikisi normal sezonu en tepede bitiren Sivas ve Malatya olurken, onları takip eden dört takım kendi çaplarında bir FİNAL FOUR ile Süper Ligin son biletini almaya çalıştılar. Bu dört takımdan tabii ki isteğim eski göz ağrım, Göztepe iken ne yalan söyleyeyim ümidim hiç yoktu. Son birkaç haftalığına teknik direktör Okan Buruk’u gönderip yerine yüzyılların teknik direktörü ve – ben kendisinin yalancısıyım – Türkiye’nin en eğitimli teknik direktörü Yılmaz Vural’ı getirmişlerdi.

Yılmaz Hoca, gelmesine sebep olan kötü gidişata bir süreliğine son vermiş ancak esas rakiplerinden Eskişehir’e normal sezon lig maçında 4-0 gibi hezimet sayılacak bir skorla boyun eğmişti. Play-off olarak adlandırılan dörtlü finalin ilk adımında Bolu’yu her iki maçta da aynı skorla 2-0 yenerek finale çıkınca karşısındaki rakip, ligin en pahalı ekibi ve teknik direktörlüğünü Mustafa Denizli’nin yaptığı Eskişehirspor oldu. Final maçı Antalya’da tek maç üzerinden oynanacağı için içimde ufak bir “Kuşun taşa çarpma” ihtimalinin ümidi ile biraz geç de olsa TRT-Spor’a bağlandığımda Eskişehir’in 1-0 önde olduğunu görünce hislerimin beni yanıltmadığını gördüm. Ne var ki 1-0 sonrası Eskişehir geriye yaslanmaya, Göztepe de bu yaslanmayı kullanıp bastırmaya başladı. Maçın her iki devresinde de seyircilerin sahaya attıkları meşaleler sebebiyle maçın kaçıncı dakikasının oynandığı, bitmesinde ne kadar kaldığı hiç belli olmuyordu. İlk yarı 17 dakika uzatılmışken ikinci yarı 11 dakika uzatıldı ve tam Eskişehirliler kutlamakta oldukları galibiyet durumunu Lige çıkma sevincine dönüştürmeye hazırlanırken 90+5 dakikada Göztepe’nin golü geldi. TV başında yalnız olsam da bu golü yumruk şovlarıyla keyiflice kutladım. Ardından uzatmalar gene Göztepe’nin üstünlüğü ile geçse de maç penaltılara kaldı. Penaltıların hangi kaleye atılacağını belirlemek üzere yapılan kura atışını Göztepe kazandı ama ilk penaltıyı Eskişehir kullanacaktı.

Bu arada bu penaltı atışlarıyla ilgili UEFA, henüz uygulamaya koymasa da yeni bir düzenleme getirdi. İstatistik olarak ilk penaltıyı kullanan takımların bu atışlardan kazançlı çıktığını gören UEFA, tenisteki TIE-BREAK uygulamasındaki gibi önce bir takım ilk penaltısını kullandıktan sonra sırasıyla her iki takım da peş peşe ikişer penaltı kullanarak durumu devam ettireceklermiş.

Her neyse, penaltı atışlarından önce Mustafa Denizli, maçta oynatmadığı, bir zamanların Fenerbahçe ve Milli Takımın “forever young “genç yedek golcüsü Semih Şentürk’ü sırf penaltılar için oyuna almıştı. Seri penaltıların karşılıklı ilk ikişer tanesi sorunsuz, yani golle sonuçlandıktan sonra olanlar oldu. Topun başına kim geldiyse penaltıyı kaçırıyordu. Karşılıklı ikişer penaltı kaçırıldıktan sonra Eskişehir’de büyük penaltı umutlarıyla oyuna giren Semih beşinci penaltıyı da gole çeviremeyince iş zurnanın zırt dediği yere gelmişti. Atışı kullanacak olan Sinan Özkan golü atarsa Göztepe 1998 yılından bu yana ilk kez Lige geri dönüş yapacak, eğer atamazsa bu kez karşılıklı olarak atılacak birer penaltıda kim üstünlük sağlarsa o takım lige çıkacaktı. Neyse Sinan işi fazla uzatmaya gerek kalmadan meşin yuvarlağı filelerle buluşturdu ve eski göz ağrım Siper Lig’e tekrar merhaba dedi.

Göztepe ile olan yakınlığımdan tekrar bahsetmek istiyorum. Bizler, genetik miras olarak ne hikmetse Galatasaray’ı tutan bir aileyiz. Hatta ilginçtir, aileye eş durumundan yeni katılanlar bile hep Galatasaray’ı tutuyorlar. Buna tek istisna teyzekızımın Fenerbahçe’yi tutması olarak gösterilse de, benim evlendikten sonra Sivaslı oluşum gibi o da eşi Galatasaray’da oynadığı için Galatasaraylı oluverdi. Yani fire yok.

İzmir Karşıyaka’da oturduğumuz esnalarda, komşumuz ve Karşıyaka’nın tanınmış siması, Çorapçı Fehmi, birgün bizleri o haftasonu oynanacak Karşıyaka maçına davet etti. Tabi hayatında ilk defa bir profesyonel futbol karşılaşmasını kendi gözlerimle yeşil saha üzerinde seyredecek olmak beni bir hayli heyecanlandırmıştı. Televizyon yayınının bile olmadığı düşünülürse, futbolcuları gazete sayfalarından başka yerde görmemiş ve sadece radyoda yayınlanan maç nakilleriyle gözümde canlandırmış olan birisi için ne müthiş bir fırsat.

O zamanlar aynı seks filmleri oynatan sinemaların 2 film birden matineleri gibi tesis yetersizliğinden aynı statlarda peş peşe birden fazla maç oynanırdı. Çoluk çombalak, kadın erkek Alsancak stadının tribününde yerimizi aldığımızda muhtemelen aralarında en heyecanlısı olan ben sahada Karşıyaka maçından önce oynanmakta olan futbolcuların bir örnek formaları, o zamanlar henüz moda olmamış düşük çorap modasından dolayı dize kadar çekilmiş konçlar ve siyah kramponlar içinde Sarı – Kırmızı formalar içindeki futbolcuları görünce nutkum tutuldu. Sonradan adını Göztepe olduğunu öğrendiğim takım artık benim için herşeydi. Yani “çirkin ördek yavrusu” gibi tüm ailede Galatasaray’ı tutmayan bir ben vardım, artık.

Buna artık renk aşkı mı demek lazım bilemiyorum ama sarı – kırmızı formaya sahip tüm takımlara karşı bir sempatim o zamanlardan başlamıştı. Bu sebepledir ki, Kayseri, Malatya, Edirnespor gibi takımları kendime yakın bulmuşumdur. Galatasaray’ın Roma’da oynadığı ve Romalıların maç sonu olay çıkarıp bizim futbolcuları tartakladığı maça kadar sarı-kırmızı formaya sahip Roma kulübüne karşı da bir sempatim vardı, ama o olayla, her ne kadar Totti en beğendiğim İtalyan futbolcuların arasında olsa da bitti. Neyse ki Totti futbolu bıraktı da ben de artık Roma ile olan bağlarımı tamamen koparttım.

Sarı – kırmızıdan tekrar Göztepe’ye geri dönersek, ilkokul beşinci sınıfta iken bir gün, artık şeytanın dürtmesi mi denir yoksa eşeklik mi, küçük sınıflardan İzmir’in bir başka kulübü Altay’ı tutan bir çocuğa Göztepe’yi tutması için baskı yapmıştık. Ben ki şiddetten, hele ki sporda şiddetten hiç hoşlanmayan biri bu olaya nasıl karıştım hatırlamıyorum ve inanamıyorum. Müdür yardımcısının beni ve diğer arkadaşımı çağırıp çocuk ve olayı şikâyete gelmiş babasıyla yüzleştirdiğinde yaşadığım utançtan zaten kızarmaya müsait yüzümün nasıl kızarmış olabileceğini tahmin edebilirsiniz. Ama Göztepe aşkı böyle bir şey herhalde.

Göztepe_Tam35Daha sonra İstanbul’a taşınınca Göztepe’ye olan sevgim devam etti ancak İstanbul’a birkaç kereliğine gelen Göztepe yerine eski göz ağrıma avdet etmek durumunda kaldım. Bu arada Göztepe ise önce bir diğer ikincil takımım Diyarbakırspor gibi “asansör takım” ünvanını almak üzere ikinci lige bir düştü, bir çıktı, sonra da feleğin sillesini yemişçesine amatör lige kadar düşüp artık silkinme zamanıdır deyip küllerinden yeniden doğarak bu sene süper lige dönüş yaptı. İnşallah eski alışkanlıklardan kurtulup biraz kalıcı olurlar da, her ne kadar Galatasaray marşında yer alan “Kim oynadı yarı finali” söyleminin doğrusu olan eski adıyla “Fuar şehirleri kupası”nda yarı final oynamış bu takım tarihine yakışır sonuçlar alır.

Haydi hep birlikte “Göööz Göööz Göztepe

355

357