348 – Seçim


16 Nisan referandumunun üzerinden fazla zaman geçmeden, konunun dumanı üzerindeyken ve Cuma gününü beklemeden seçim hakkındaki düşüncelerimi paylaşmak istedim

18 Nisan 2017

Kayahan Usta’nın meşhur şarkısı vardır:

Yine bana hasret

Bana yine hüsran var

Yine bana esmer günler düştü

Eyvahh

Her seçim sonrası nedense hep bu şarkıyı söyleyesim geliyor. Ayrıca bende travma yaratmış bir ortaokul anımı anımsatıyor. Dolayısıyla “Bitli” olarak haklı lakabını almış olan Ortaokul Öğretmenim Hikmet Binyıldırım’ı hep saygıyla, muhtemelen de Rahmetle anmama yol açıyor.

Şöyle kırk yıldan öncesine gidip durumu bir daha canlandırayım. 1974 yılının Temmuz ayının yirmisinde rahmetli Ecevit’in başbakanlığındaki hükümet, Kıbrıs’ta yaşananlara daha fazla seyirci kalmamak üzere “Barış Harekâtı” adı verilen küçük boyutlu bir savaş ile Kıbrıslı soydaşlarımızı kurtarmıştı. Onu izleyen eğitim – öğretim yılında ise ortaokul birinci sınıf öğretmenimiz, rahmetli Mehmet Ali Birand’ın bu harekâtı anlatan “Otuz Sıcak Gün” adlı kitabını okutuyordu ve imtihanlarda da zaten işlenmemiş konularla ilgili basit sorular olduğundan sıkıntı yaşamadan Sosyal Bilgiler dersinden geçmiştim. Gelgelelim, kader ağlarını örmüş ve Babam kendini İstanbul’a tayin ettirmişti. Bizler de zaten neredeyse tüm akrabalarımızın yaşamakta olduğu İstanbul’a, her ne kadar köyden değilse de, sonuç olarak göç etmiştik. İzmir’de İzmir Maarif Koleji olan adı daha sonra “Anadolu Lisesi” olan okulumun muadili Kadıköy Anadolu Lisesi olduğundan naklimi yaptırmış ancak ne hikmetse, Hikmet Hocama, duvara çarpar misali çarpmıştım. (Bakınız Sosyal bilgiler Kabusu: https://cumayazilari.wordpress.com/hakkinda/28-cuma-kabuslari-sosyal-bilgiler/).

İşte aynen Sosyal Bilgiler orta ikinci sınıf imtihanlarında olduğu gibi son katıldığım ve emekçi olarak hizmet verdiğim son seçimlerde aynı duyguyu defalardır yaşamaktayım. Sorumlu olduğum sandık sayılınca, seçimden beklediğim 8, görevli olduğum okuldan eve döndüğümde ekranlarda karşılaştığımı 3.

Kafada var sekiz, elde var üç.

Oturduğum semt ve ilçe itibarıyla her ne kadar sosyal demokrat oylar çoğunluktaysa da, aldığımız duyumlarla gerçekler nedense birbiriyle pek örtüşmüyor. Üstelik sabah ezanıyla kalkıp görev yaptığımız okula gidip sabah 8, akşam 5 sandık başında bekledikten sonra önce sayımı yapıp, ardından da olabildiğince kullanımı zor ve karmaşık tutanakları doldurduktan sonra bir de onların ilçe seçim kuruluna sevkinin sağlanması ardından iyice hoşafa dönen vücutlar, bir de eve gelip soğuk duş misali açıklanan sonuçları görünce elden ayaktan düşüyor.

İlk kez bu seçimde ilçe seçim kuruluna gönderilen görev listesinde asil sandık görevlisi olarak görevlendirilince, “Belki bu işte bir hayır vardır, sandıktan en sonunda istediğim sonuç çıkar” diye düşündüysem de evdeki hesap çarşıya gene uymadı. Tek tesellim, 9 saat sandık başında otururken karşılaştığım memleketimden insan manzaralarının komikliği oldu. Bilindiği gibi artık cep telefonlarının kamera özelliği olup bir de para kazanmanın her şeyin üzerinde olduğunu düşünen insanların üç otuz paralara oylarını satıp onu da belgelemeye çalıştıkları günümüzde, en azından bu satışı belgelemeyi engellemek amacıyla oy verme kabinine telefon ve kamera sokmak yasak. Her ne kadar bu yasak bilinip sağa, sola bu yasağı belirtir mesajlar asılsa da herkesi uyarmak gerekiyordu oy vermeden önce. Yalnız ilginç olan oy vermek üzere kimliğini verip kontrol edilen kişiye “Telefonunuzu verir misiniz?” dendiğinde inanın her 3 kişiden biri “Sıfır Beş yüz” diye başlayarak telefon numarasını vermeye kalktı. Sonra da numarasını değil, telefonun kendisini istediğimizi öğrenince biraz mahcup olup dedikleri laf “pardon” oldu.

372 kişinin oy kullandığı sandıktan iki kişinin oyu geçersiz sayıldı: Bir tanesi hala daha kararsız kalmış olmalı ki, pusulaya tercih mührünü basmamıştı. Geçersiz diğer oyun sahibi ise tercih mührünü ne yazının üzerine ne de açığa atmıştı, attığı yer pusulanın arka tarafıydı.

Oy verme her ne kadar gizli yapılıyor olsa da, bazı akıllılar mührü içeride basıp zarfa koyma işini sandık önünde yapmaya kalktılar. Bir kısmı ise mührü iade ederken, kullandıkları oy zarfını masanın üzerine bırakmaya kalktılar. E be adam, hiç mi seyretmedin oyun sandığa atıldığını.

Her 10 kişiden biri ise nasıl oy vermesi gerektiğini, tam ismin üzerine mi, yoksa tamamen açığına yazıya değdirmeden vermesi gerektiğini sordu. Sandık başkanının en sinir olduğu şey ise oyunu basıp zarfın içine koyanların bir de yalayarak zarfı kapatmaları oluyordu. Dediğine göre bazıları o kadar ıslak yalıyordu ki, sandık açılıp oylar tasnif edilirken iğrendiğini, bunu engellemek için bir ara eldiven kullanamaya çalıştığını, eldivenle kâğıt açma işi zorlaştığı için de bundan vaz geçtiğini belirtti. Ama uyanık kadın, zarfları açmaya sıra geldiğinde, sandık üyelerinden birini yanına alıp, kapalı zarfları “İşlemi hızlandırmak adına” ona açtırıp kendisi sadece zarfın içinden pusulayı çıkartıp okudu.

Kendisinin ‘Evet’ yanlısı olduğunu anladığımız Sandık Başkanımız, bir ara o kadar peş peşe ‘Hayır’ oyu okudu ki, isyan edip “Ben hayatta biç bu kadar hayır dememiştim” diyerek devam etti “Muhtemelen rüyamda da ‘Hayır’ demeye devam edeceğim”.

Aynı şey tekrarlarken, bir ara çıkan ‘Evet’ oyunu gösteren Sandık Başkanı gene ‘Evet’ dese de, yanımdaki “oy ve ötesinden” ama HDP’nin kontenjanından sandık gözetmeni Sefa, dalgınlıkla başkanın gene ‘Hayır’ dediğini ama oyun ‘Evet’ olduğunu haykırarak itiraz edince, kendine gelip hemen özür diledi ama herkes kendisini ‘Evet’ destekleyicisi sandı. Demem o ki, karşı taraf kazanmak için her türlü numaraya, üçkâğıda, çalmaya çırpmaya kalkışırken, tek bir oyu, sonucu kendi lehine olmasına rağmen, itiraz edip düzeltmeye çalışan bu %50 altındaki azınlık elbet bir gün kazanacaktır. Çünkü sonuçta, sabah sandık kurulu oluşturulurken yapılan ilk iş, Namus, Vicdan ve tüm Mukaddesat üzerine yemin etmek olmuştu. Rahmetli Ninemin güzel benzetmesindeki “HACCA GİDEN TİLKİLER” ise hala daha “kazandık” diye varsın göbekler atsın.

Sonuçta benim sandığımdan 112 ‘Evet’ oyuna karşı 258 ‘Hayır’ oyu, oy kullandığımız okulun tamamında ise yaklaşık 2000 ‘Evet’ oyuna karşı 6000 ‘Hayır’ oyu çıktıysa da eve geldiğimizde %52 ‘Evet’i görünce eski travmayı hatırlayıp Hikmet Binyıldırım Hocamı rahmetle yâd etmekten başka bir şey elimden gelmedi.

Kafada var sekiz, elde var üç.”

Her ne kadar orta ikiden orta üçe ÖKK (Öğretmen Kurul Kararı) ile geçmiş olsam da burada böyle bir durum olmadığından değil borçlu geçmek, ülkece tasdiknameyi aldığımızın resmidir.

Referandum.jpg

349

347