346 – Aylar


Küçük bilgilerin birgün ne kadar işe yarayacağını anlatan bir yazı ile bir cuma günü karşınızdayım

31 Mart 2017

Cüce Şubat

Boy uzun, kilolar da yerinde olunca ilk görünüşte çocuklar için biraz Harry Potter serüvenlerinin yarı dev adamı Hagrid gibi görünüyorum muhtemelen. Buna geçen seneye kadar, adeta suratımın bir parçası olarak kullandığım gözlükleri de eklerseniz, kendilerine karşı ne kadar yumuşak olabileceğimi hemen idrak edemeyen çocuklar bana mesafeli davranıyorlardı. Burada “mesafeli” kelimesini biraz da kendimi avutmak için kullandığımı itiraf etmeliyim. Çünkü bazı çocukların beni ilk gördüklerinde saklandıkları, odadan kaçtıkları hatta korkudan ağlamaya başladıkları bile olmuştu.

Her neyse, çocukları çok seven, onlarla ilgilenmenin keyfini yaşamak isteyen ben de, bu durumu bildiğimden, hurra çocukların üzerine saldırmaktansa, zararsız biri – hatta gerektiğinde çok da eğlenceli biri olduğumu gösterebilmek için, onlarla önce göz kontağı kurmak, ce-e şeklinde saklanıp gözükmek gibi bazı şebeklikler yaptıktan sonra dağarcığımdaki ParmakKoparmaca.jpgen vurucu hamlelerle önce dikkatlerini uyandırıyorum ardından da gizemli biri haline gelip çocukların ilgisini çekiyorum ve onlara yeni şeyler öğretebiliyorum. Bu atraksiyonların en önemlisi, babamdan öğrenmiş olduğum ve sol elimin işaret parmağımın ucunu sanki koparıyormuş gibi yaptığım numara. (https://www.youtube.com/watch?v=Isykby3QBzs) işte bu numara yapıldığında buna tav olmayacak, benim yanıma gelip de parmaklarımı kontrol etmeyecek çocuğun alnını karışlarım diyebilirim.

Parmaklarımın sağlam olduğu halde ilk boğumundan ayrılmasını anlayamayan çocuklara her ne kadar işin gerçeğini göstersem de artık onların gözlerinde bir kahraman olduktan sonra yapılacak iş, ilkokul çocuklarına özellikle çarpım tablosuyla ilgili sıkıntıları olduğundan, hele ki şimdilerde, bana dedemin yaptığı gibi ziyarete geldiğinde zihinden problem çözdürten dedeleri olmadığından çocuklara biraz zekâlarını kıvratacak biraz kolaycılık gibi görünse de bir süre sonra onlara 9laçarpma.jpgçarpmayı ezberletecek bir başka yöntem de gene elleri kullanarak 9 ile çarpmayı öğretmek. Yapılması gereken iki eli birden beşer parmak açmak. Yöntem gayet kolay, 9 ile hangi sayıyı çarpmak istiyorsak o sayıya kadar parmakları kenardan itibaren saymak ve o parmağı kapatmak. Kapattığımız parmağa kadar geçtiğimiz parmaklar onlar hanesini, kapattığımız parmaktan sonrası açık kalan parmaklarda birler hanesini gösteren sayılar. Her ikisini yan yana ekleyip sonucu buluyoruz. Esasen bunu sadece kafamızı kullanarak de yapabiliriz. Hatta ben her ne kadar ezbere biliyorsam da ara sıra doğrulamak adına, mesela 8 kere dokuzu bulacaksam 8’den bir aşağı olan sayının 7 olduğunu bildiğimden çarpımın 70 ile başladığını hesaplıyorum. İkinci aşamada zaten bir sayı 9 ile bölünmesi için tüm basamaklardaki sayıların toplamlarının dokuza bölünmesi gerekliliği kuralını bildiğimden yanına 2’yi de yapıştırıp 72 sayısına ulaşıyorum. Bu arada bunun da Youtube kanalında görseli varmış (https://www.youtube.com/watch?v=ZLXMCvagvOA).

Özellikle ilkokul öğrencilerine, gene ellerimi kullanarak, gösterdiğim hangi ayların 31 gün AylarYumrukçektiğini görselleştirince artık çocuklarla aramda kopmaz bir bağ oluşuyor. Burada da önce elimi yumruk yapıyorum ve işaret parmağımın üst boğumundan başlayarak bir boğum bir aralığa parmağı basıp ayları sırasıyla söylüyorum. Parmağa denk gelen aylar 31, diğerleri ise 30 çeker ama şubat ayı buna gün sayısı olarak küçük bir istisna oluşturuyor. Çocukların aklını karıştıran peş peşe 31-30 gün çeken aylarda Temmuz – Ağustos ikilisi oluyor. İşte burada da zaten elin diğer ucuna geldiğimizden, tekrar başa atladığımızda veya diğer ele geçtiğimizde bir tepeden diğer tepeye varınca Temmuz ve Ağustos aylarının 31 gün olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Bunun da Youtube üzerinde filmi varmış ki pes diyorum (https://www.youtube.com/watch?v=P9sK1HmrRbU).

Şimdi burada biraz tarihe gidip bu ayların neden böyle düzensiz ve özellikle çocukların kafasını karıştırıcı olduğun araştırmak gerekiyor. Öncelikle neredeyse yazının bulunmasından beri gökyüzünü inceleyen insanoğlu bir yılın 365 gün 6 saat olduğunu hesaplamış. Bunun için de öncelikle Mısırlılar 12 ay ve 30 günden oluşan bir takvim kullanırlarmış. İşin kolayına kaçan Romalılar da her ayı 30 gün sayıp 10 ay kullanmışlar, kalan günleri de yedek olarak tutmuşlar. Ancak bu yedek günler haliyle, Allahın her günü birdir felsefesiyle sorun yaratınca (bunu daha önceki bir yazımda Babamın İzmir Müftüsü ile aralarında geçen konuşmayı ele aldığım yazımda okuyabilirsiniz: https://cumayazilari.wordpress.com/ahkam/64-cuma/) o günleri de yeni aylar olarak eklemişler. İlginçtir Romalılar muhtemelen ileride mali yılın başlangıcı olarak kabul edilen Mart ayını yılın ilk ayı yapmışlar (gerçi bunu gündüz ve gecenin eşit olduğu ay için yapmışlar ama bana göre denk de gelmiş bu mali yıl başlangıcına), vur abalıya misali eksik kalan günleri de yılın son ayı cüce Şubat’tan çalmışlar. Rivayetlerden gördüğüm kadarıyla Sezar 366 günü altı 30 ve altı 31 ay olacak şekilde düzenletip, her 4 yılda bir böyle olacakken diğer yıllarda 1 eksik günü yılın son ayından alıp şubatı cüce yapmanın ilk adımlarını atmış. Ölümünden sonra beşinci aya denk geldiği için Quintilis adını alan aya Julius Sezar’dan esinlenerek Sezar’ın ölüm ayının ismini July olarak değiştirmişler. Tabi gelen gideni aratırmış dedikleri gibi yerine gelen Agüstüs, ben de isterim deyince Temmuzdan sonra gelen ay olan Sextilis adı da Agustus olarak değiştirilmiş. İsmi verdik ama o 31 ben 30 olmaz deyince, nasılsa alıştı diyerek cüce şubattan bir gün daha çalarak Ağustos ayı da 31 güne çıkarılmış. Yalnız Tarih burada biraz tıkanıyor. Çünkü mantık olarak 31 ve 30 günlü aylar birbirini takip ediyor olması lazım. Ağustos eskiden 30 olduğuna göre Eylül 31 olmalıydı. Ama acaba Agüstüs günü değiştirince “arkadaşlar daha fazla kafamızı karıştırmayalım da yeni bir düzenleme yapıp kafamızın karışıklığını giderelim, hem de ileride kendisinden korkan çocuklara numara yapabilsin Mehmet Bey” diyerek günlerin aylara dağılımını değiştirdiler diye düşünüyorum.

Şimdi, şubat ayının cüceliğine geri dönersek, tüm işlemlerde dünyanın güneş etrafında dönüşünü 365 gün 6 saat olarak alınıyor, dolayısıyla her dört yılda bir o 6 saatler birikip Şubata katık ediliyor. Hâlbuki kazın ayağı hiç de öyle değil. Çünkü Dünya, Güneş etrafında dönüşünü 365 gün, 5 saat, 48 dakika ve 45.51 saniyede tamamlıyor. Dolayısıyla 6 saatin eksiği olan 11 dakika 54.49 saniyeler birikip, “bıldırki hurmalar, gelir bir tarafını tırmalar hesabı” takvim bir yerde tökezleyeceği için her ne kadar dört yılda bir cüce şubata bir gün ilave edileceği doğruysa da her yüz yılda bir de bu işlemi yapmayarak takvimin şaşmaması sağlanıyor. Ama kazın ayağı gene öyle olmuyor. Çünkü bu kez de bazı eksiklikler çıkıyor. Bu da dört yüzyılda bir 29 çekmeyen Şubatın 29 çekmesi ile bir nebze olsun gideriliyor. Bu sebepledir ki, yeni milenyuma girdiğimizi sandığımız 2000 yılında şubat esasen 100 yılda bir Şubat 29 çekmez durumundan dolayı 29 çekmeyecek olduysa da, her 400 yılda bir 29 çeker sebebiyle 29 olarak tarihe işlendi. (Not: yeni milenyum 2001 yılında başladı)

Şimdi bu konuya nereden geldin derseniz, katılmayı hep çok istediğim ama bir türlü katılamadığım, üstelik önce Kenan Işık, ardından da Selçuk Yöntem ile tanışmak istediğim “Kim milyoner olmak ister” yarışmasında geçenlerde yarışan ve benim bildiğim 250 bin liralık soruyu ilk gören kişiye bu konu sorulmuş ve hangi tarihin geçmişte yaşanmış olduğu sorulmuş:

29Şubat1.jpg

29 Şubat 1600, 29 Şubat 1700, 29 Şubat 1800, 29 Şubat 1900.

Yarışmacı koltuğunda ben oturuyor olsam benim cevabım, vakti zamanında arkadaşım Fuad’dan edinmiş olduğum yukarıdaki bilgiler eşliğinde, tabii ki doğru cevap olan 1600 yılı olacaktı. Ancak ne var ki yarışmacı arkadaş cevap vermeye karar verip 1900 yılını seçince hem cevap vermese o ana kadar hak etmiş olduğu 125 bin liranın 110 bin lirasını kaybetmiş hem de esas mühim olan 1 milyonluk soruyu görememiş.

29Şubat.jpgÜniversite eğitimim sırasında edinmiş olduğum bu bilgi, bazen bazı şeylerin ne kadar anlamsız da görünseler bir gün bir şekilde işimize yarayacağını ne de güzel gösteriyor. Çünkü ben bu bilgiyi edinmemiş olsam, tek bir yarışma sorusundan bir haftalık yazıyı daha kotarabilir miydim?

345

347

Yorumlar

Canan Çakmak
Bana çocukluğumu hatırlattın, özellikle parmak oyunu ile.
Rahmetli Babam yapardı ve çok şaşırırdım. Kalemine sağlık yine çok güzel yazmışsın

İsmat Yüksek
Mehmet, zevkle okuyorum, ellerine sağlık

Şafak Attaroğlu
Mehmehçim, her daim ellerine sağlık arkadaşım…
Yalnız bu nasıl bir istikrardır?Bu nasıl bir sakinlik ve yola devamlılıktır anlamış değilim?

Fuad Okay
İçinde adım geçtiği için söylemiyorum (!) ama, okuması çok keyifli bir yazıydı. Küçük konuların birbirlerine bağlanışı mükemmel.
Utanarak söylüyorum ki, sana bütün bunları anlatan ben; yarışmanın yayınlandığı gece, her nasılsa doğru cevabı veremedim. Eee, nüfus kağıdı eskiyor tabii.
Ben gene de bu konuda bazı küçük işe yaramaz görünen ama adama 250.000 ₺ kazandırabilecek bilgileri paylaşayım. Eminim, bunları on sene sonra gene unuturum ama bakarsın senin ya da gruptaki başka arkadaşların işine yarar.
Bir yılın ne kadar sürdüğünü aslında tam olarak bilmiyoruz. Çünkü “yıl” kavramının üç değişik tanımı var. Biraz, coğrafi kutupla manyetik kutup gibi. Allah’tan bu üç tanım birbirlerine çok yakın olduklarından (gene coğrafi kutupla manyetik kutup gibi), büyük bir sorun çıkmıyor. Gelelim yukarıda bahsettiğim tanımlara: Dünyanın merkez ekseninin yörünge üzerinde tekrar aynı noktaya gelene kadar geçen süre mi bir yıldır? Yoksa belli bir meridyenin (mesela Greenwich diyelim) o kadar süre geçtikten sonra tekrar aynı konuma gelene kadar geçen süre mi bir yıldır? Üçüncüsünü şimdi ben de unuttum ama böyle bir durum da var yani.
Yalnız, olur a şu aşağıda yazacağım ihtimal gerçekleşirse, ona çok yanarım:
Bu gruptan bir arkadaş, bu yarışmaya katılır, son sorulara gelinir ve konu olarak bu sorulup, bir yılın iki tanımı verilip, üçüncü tanımı sorulursa, yandı gülüm keten helva.