343 – Kum saati


Biraz ahkam, biraz anı, biraz da felsefe yapayım dedim bu hafta

10 Mart 2017

KumSaati.jpgGeçenlerde bir okuduğum bir kitapta insanların yaşlandıkça günlerin daha kısa geçtiği yönünde bir fikir vardı. Buna örnek olarak da bir kum saati verilmişti. Kum saati, malum, ortası ince belli, bir tarafta toplanmış olan kumların çevrildiğinde o dar boğazdan geçtiği ve kum taneciklerinin tamamının belli bir zaman sonra diğer taraf geçmesi ile zamanı ölçen bir alet. Her seferinde eğer tam kum taneleri bittiğinde kum saatini ters yüz ederseniz, aynı bizim saatler gibi kullanma şansınız var.

Burada bir parantez açıp seneler önce okumuş olduğum, “Asterix İsviçre’de” adlı çizgi romanda meşhur İsviçre saatlerinin atalarından olan kum saatleri olan bir otelde, gecenin bir yarısı otelcinin haykırdığında tüm konuklar uyanıp başlarındaki kum saatlerine bir yumruk vurarak ters çeviriyorlar, böylece saatin kaç olduğunu bulabiliyorlardı.

Tekrar okuduğum kitaba dönersem, kum saatlerinin zaman geçtikçe yıprandığı, bunu da özellikle dar boğazdan geçmeye çalışan kumların birbirlerine sürterek aşındırdıkları ve parlattıkları, ayrıca dar boğazın da kumların her geçişinde daha genişlediği ve bir zaman sonra kumların birbiri üzerinden kayarak, daha da genişlemiş boğazdan neredeyse hiç sürtünmeden geçtikleri için ilk zamankine göre çok daha kısa sürede süreyi tükettiği söyleniyordu. Doğruya doğru deyip hakikaten kum saati için her tur daha kısa sürse de, hayatın akış hızı aynı olmalı. Ama daha önce karşılaşmış olduğum bir özlü sözde “Gençlikte günler kısa, yıllar uzun; yaşlılıkta ise günler uzun, yıllar kısa gelir” demişlerdi. Bunu çalışmak veya boş vakit geçirmek ya da yaptığı işten keyif almak veya sıkılmak oranlarına bağlı olarak uzun veya kısa olarak, Einstein’ın meşhur izafiyet teoremi ile de açıklayabiliriz. Mesela kızgın soba üzerinde geçirilen bir saniye, sevgili yanında geçirilen bir saatten çok daha uzun gelir, bitmek bilmez.

(Burada aklıma kızgın soba deyince gelen bir fıkra): İkinci Dünya Savaşı sonrası bir Yahudi çocuğa, “Hitler’e sence nasıl bir ceza vermeli?” diye sorulduğunda “Bir demir çubuğun bir tarafını ısıtıp soğuk tarafını poposuna sokmalı” diye cevap verince ikinci soru kaçınılmaz olmuş: “Peki niye kızgın tarafını değil de soğuk tarafını?” Cevabı da çok güzel: “Tutup çıkaramasın diye”.

Kum saati boşalma ağzına yakın yerleri daha dar olduğundan kalan sürenin geçen süreye oranını hesaplamak kolay değildir. Kum boşalma hızı aynı olsa da, başlarda kum seviyesi daha yavaş iner, sonlara doğru iniş hızı artar.

Zamana karşı oynanan bazı satranç oyunlarında kum saati benzeri bir saat kullanılır ve burada siz ne kadar hızlı oynarsanız rakibinize o kadar az zaman kalır. Üniversitede okurken, kimya laboratuvarından almış olduğu beher içine doldurduğu şampuan ile bir arkadaşım satranç oyununda kullanılmak üzere bir nevi kum saati yapmıştı. Beherin her iki tarafına ve tam ortasına çekmiş olduğu şeritler saatin limitlerini belirliyordu ve içerideki küçük damla hava da ibre olarak iş görüyordu. Kullanmak için önce beher yatay tutulup damla tam orta çizgi hizasına getiriliyor ve oyuna başlayacak olan beheri doksan derece çevirip rakibinin oynamasını ve beheri ters çevirmesini bekliyordu. Arkadaşım, Beni de kendisine rakip olarak seçti. Ben de uzun uzun düşünerek satranç oynama şeklinde canım sıkıldığından bu hızlı oyunu memnuniyetle kabul ettim. Yalnız arkadaşın yaptığı kum saatindeki şampuanın çok yoğun olmaması sebebiyle oynama süresi çok uzun değildi, kabarcık hızlı bir şekilde yukarıya doğru yol alıyordu. Oynadığımız üç oyunda ikimiz de zamanımızı iyi kullanamayarak birer kere zaman matı olduysak da bir tanesinde hızlı düşünüp hızlı oynama avantajımı kullanıp şah-mat yapmıştım. Oynama süresinin çok uzun olmaması sebebiyle satranç saatini yapan arkadaşım muhtemelen bir daha bunu kullanmayıp ilk banyosunda beherdeki şampuanı saçlarına tatbik etmiştir diye zannediyorum.

Tekrar konunun başındaki gençlik ve yaşlılık arasında günün kısalığı ve uzunluğu konusu içinde bulunulan durum çerçevesinde bile değişiklik gösterebilir. Kaza geçiren kişilerin daha sonra kazayı anlatırken “Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti” dedikleri bilinir. Bir kaza geçirme olayı olmasa da, üniversitede beklemekte olduğumuz yemek kuyruğunun uzayıp yemekhanenin yukarıdan görülebildiği birinci yurt koridorlarına taştığı bir keresinde beklemekten yorulan ve aşağıyı gören pencereye yaslanmak isteyen bir can arkadaşımın beklediğinden en fazla 1 santim önde olması sebebiyle arkasına yaslanmak istediğinde sırtı anında cama hemen değmediğinde başından aşağı dökülen kaynar sular ve gözlerinin önünden geçen sevdikleri, evi, annesi gibi detaylar o kadarcık bir sürede nelerin hatırlanabileceğini gayet güzel gösterebiliyor. Biz durumun ne olduğunu bile anlayamadan arkadaşım, arkasına yaslanmak istediğinde pencerenin (nedense) dışarı doğru açıldığını ve kendisinin o anda aşağıya doğru düşüşe geçmeye başladığını hissettiğini söyledi. Ve sırtı duvara değene kadar geçen o saliseler içerisinde, annesini, Erzurum’daki evini, arkadaşlarını velhasıl hayatının geçmişte kalan kısmında kendisi için önemli olanları birer birer gözünün önünden geçtiğini anlatmıştı. Bizler o an muhtemelen geçiştirdiysek de, bende nedense derin izler bırakmış bu olayı farklı sohbetlerde birden fazla anlatmışlığım vardır.

Kum saatinin bir güzelliği, kumlar akıp gitse bile tükenmeyip ters çevrildiğinde yeniden başlamasıdır. Yitirdiğimiz şeyler de keşke böyle, bir hamlede ters yüz edilip sıfırdan başlatılabilse. Kum saati ile ilgili nette rastladığım şu güzel benzetmeyle bitireyim bu haftaki yazımı:

Neşeli eski çağlar kum saatini icat ettiler, zamanı bir müddet seyretmek için.

Kasvetli ve telaşe içindeki yeni çağlar ise kol saatini, her an kolumuzda taşımak için

342

344