340 – Tenis II


Geçen hafta eğer denk geldiyseniz müthiş bir tenis karşılaşması vardı. Bir tenissever, daha doğrusu sporsever olarak çok keyifli birkaç saat geçirdim beyaz cam karşısında.
Geçen hafta bahsettiğim bölümü de maalesef bu hafta eklemek zorunda kaldım.

3 Şubat 2017

Geçtiğimiz Pazar, saat farkı sebebiyle sabahın erken sayılabilecek saatlerinde Avustralya’dan bir spor ziyafeti seyrettim. Tenis deyince hem benim hem de Türk federernadalinsanının son zamanlarda bildiği ve zannedersem de taraftarı olduğu “Bay Mükemmel” Federer ile onun belalısı sayabileceğim Nadal arasında oynandı. Aslına bakılırsa, her iki tenisçi de geçen seneki performansları sebebiyle, en azından sıralamalarıyla final oynayacak gibi durmuyorlardı. Federer geçtiğimiz sene 6 ay süren bir sakatlık periyodu sebebiyle mevsimin yarısını maç oynamasan geçirdiği için dünya onyedincisi, Nadal ise artık düşmeye başlayan formu sebebiyle dünya dokuzuncusu olarak sıralamaya girmişlerdi. Hâlbuki bu ikili 2015-2010 yılları boyunca dünya bir ve iki numaraları olarak yer almışlar. Toplamda Nadal’ın her ne kadar aralarındaki maçlarda 23-12 gibi bir üstünlüğe sahipse de Federer hep onun önünde kalmış.

Allahın bir hikmeti olarak, ibiği ibiğine denk geldiğinden, diğer kuvvetli rakipler birer ikişer elenip bir kısmını da kendileri saf dışı bırakınca finale çıkma başarısı gösterdiler. Son olarak 5 sene evvel bir Grand Şilem turnuvası finalinde karşılaştıktan sonra, hem sakatlık hem de Federer’in yaş alması sebebiyle eski formundan uzak kalması sebebiyle finallerden önce rast geldikleri için bu karşılaşma tenis severler için hakikaten bir bonus maçı olarak gözüktü. Yarı final maçlarında önce Federer yurttaşı Wavrinka’yı beş sette geçerken, Nadal da komşu Bulgaristan’ın göz nuru Dimitrov’u gene beş sette geçmişti. Nadal – Dimitrov maçını izlerken, Federer finale çıkmış olduğu için hem eski maçlarındaki 23-12’lik Nadal üstünlüğü hem de Federer’in tecrübesinin Dimitrov’a karşı daha üstün geleceği için beşinci setinde Nadal’ın kaybetmesini istedim ama kader ağlarını örmüştü ve Federer – Nadal ikilisi belki de hayatlarında son kez bir Grand Şilem turnuvası finalinde karşılaşacaklardı.

Avustralya tenis turnuvasını, o saatlerde evin diğer bireylerinin seyredecek bir film veya dizisi olmadığı için televizyonun tamamen benim kontrolunda oluşu sebebiyle rahatlıkla seyredebildiğim için çok seviyorum. İşte böyle bir durum için televizyon karşısındaki yerimi aldım. İlk seti Federer çok da zorlanmadan alınca “Tamam” dedim, “bu kez oldu bu iş”. Ancak ne zaman ki ikinci set başladı, “Bay Mükemmel’in eski travması nüksedip peş peşe 2 servis oyununu kırdırıp durumu 4-0’a getirince “Eski tas, eski hamam” olacak diye düşündüm ve keyfim kaçtı. Ama Federer sağ olsun biraz dişini sıkınca bir de servis kırıp seti verse de ümitler tekrar yeşerip Nadal cephesinde de pabucun çok da ucuz olmadığı anlaşıldı. Üçüncü sette durum tersine döndü. Federer peş peşe kırdığı servislerle seti 6-1 alınca durum 2-1 oldu ama dördüncü sette toparlanıp bir kez servis kırma avantajı ile seti 6-3 alıp durumu 2-2 yaptı ve final maç setine taşındı.

Normalde maçın herhangi bir seti, aralarında 2 sayı fark varsa herhangi bir oyuncu 6’ya gelince bitiyor. Ancak durum 6-6 olursa, bu kez “Tay break” denilen, karşılıklı ikişer servisin atıldığı son bir oyun oynanıyor. İngiltere’de yapılan Wimbledon ve Avustralya Açık şampiyonalarında güzel bir gelenek var. O da eğer maçın son seti ise, yani kadınlarda üçüncü set ve erkeklerde beşinci set ise tay break uygulaması olmuyor ve herhangi bir oyuncunun 6’ıncı sayıdan sonra hem kendi hem de rakibinin servis attığı sayıları almasıyla oyunu kazanabiliyor. Maçı yayınlayan yayıncı kuruluş EuroSport‘un yabancılara özenti spikerleri maçın 6-6’ya gelip uzun sürmesi ve sıkça kullandıkları deyim olan “Epik maç” kategorisine girmesi için yaptıkları totemleri ses tonlarından çok da kolay yakalayabiliyordunuz. Bundan birkaç sene evvel gene Nadal’ın o kez Djokoviç ile oynadıkları ve 5 saat 40 dakika süren maçları hakikaten “Epik – Destansı” unvanını fazlasıyla hak ediyordu.

Burada durumu bir kez daha gözden geçirmekte fayda var. Federer, öncelikle kazanmış olduğu 17 Grand Şilem şampiyonluğu ile kırılması zor bir unvanı elinde bulunduruyor. Eğer bu maçı da alırsa 18 yapacak ve tabiri yerinde ise “Altın Kemeri” ömür boyu eline geçirecek. Nadal ise 14 kez şampiyon olmuş ve bunu alırsa 15 yapacak, önümüzdeki Fransa Açık turnuvasında da toprak kortun tartışılmaz lideri olduğundan 16 yapması işten bile olmayacak ki bu gaz ona 17’inci şampiyonluğu da getirebilecek bir dürtü.

İşte son set bu diz boyunu da aşan stres seviyesi ile başladı. Son sete başlayan Federer Federer_Backhand.jpganlamsız bir gerginlikle servisini kırdırınca “Makus talih” yorumlarımı gene yapar oldum. Muhtemelen Nadal da havalara girip maçı aldığını düşünmeye başladı. Ne var ki karşılıklı alınan birer servis oyunundan sonra vites arttıran Federer, peş peşe iki servis kırınca ibre bir anda tersine döndü. 5-3 olduktan sonra artık “Doktor ne yersen ye dediği için” son oyunun son sayısı biraz da kıllığına top “içeri düştü – dışarı çıktı” video-hakem kararıyla verilerek her ne kadar tansiyonu düşürse de finali aldığını gören Federer’in gözyaşları sel olup aktı. Bu tabi 2 hafta süren ve dozunu gittikçe arttıran adrenalin yüklemesinin ani olarak en tepe noktadan yerlere düştüğü noktaydı.

Maç sonrası seremoni ise tam bir centilmenler kulübü yıllık olağan kongresi kıvamında, karşılıklı “yıkama – yağlama” hainde Nadal’ın Federer’i, Federer’in Nadal’ı, Bahçıvanın şoförü, şoförün aşçıyı, aşçının uşağı, sonra da hepsinin uşağı onöre ettiği şekilde geçti. Bu galibiyetle 18’i bulan Federer, yani “Bay Mükemmel” tarihteki yerini iyice sağlamlaştırdı.

WilliamsSisters.jpgKadınlarda ise Williams kardeşler eşeğin kulağına suyu iyice kaçırdılar. Federer her ne kadar 18 kere şampiyon olsa da, Serena 22 kez ile düşünülemez bir sayıda şampiyonluğa sahip ama bana sorarsanız Serena’nın maçını mı yoksa başka 2 kadın tenisçinin maçını mı diye, derecesiz erkeksi güce sahip Serena’yı tercih etmem. Hâlbuki bir Şarapova, bir Ivanoviç, bir Vozniyaki, bir Kornikova seyredilmeye doyulur mu?

Bu Hafta Kaybettiklerimiz

Engin Cezzar

Keşanlı Ali olarak tanıdığım usta tiyatrocu, Usta Tiyatrocu olarak adlandırılabilecek neslin son elemanlarındandı. Vasiyeti üzerine sessiz sedasız son yolculuğuna uğurlanmış. Keşanlı Ali oyununda Suna Selen’in bir tiradı vardır ki tadından yenmez. (https://www.youtube.com/watch?v=_M2uu4rdoEY 10.06 – 12.26 dakikalar arası). Engin Cezzar Ustaya Allah rahmet eylesin.

Masaya Nakamura

MasayaNakamura.jpgBir zamanların idol oyunu Pac Man’i üreten firmanın başkanı Masaya Nakamura da 91 yaşında hayata gözlerini yummuş. Toprağı bol olsun.

 

 

Indra

Indra.jpgDünyanın en yaşlı fili Indra da 90 yaşının baharında hayatını kaybetmiş. Anadolu Ajansının geçtiği bu elim haberi daha detaylı  olarak internetten okuyabilirsiniz.

(http://aa.com.tr/tr/dunya/dunyanin-en-yasli-fillerinden-indra-hindistanda-oldu-/738958)

339

341