326 – Hayal kırıklıkları


2 Eylül 2016

Benim yaz bekârı olduğum zamanlarda uzun yol şoförlüğüm malumunuz. Geçen seneye kadar her yaz, çalışan biri olarak tüm yaz tatili esnasında her hafta sonu, Cuma akşamı gitmek ve Pazar akşamı İstanbul’a dönmek gibi bir misyon edinmiştim. Yolculuğun ilk ayağı aileme ulaşmak adına yapıldığı için gayet zevkli ve normal geçiyordu. Ancak dönüş yolculuğuna gelince hem tatil yerini bırakıp işe doğru gitmek, hem de ailemi arkamda bırakıyor olmaktan içim bir garip oluyordu. Bu hisleri azaltmak için de çeşitli bahaneler bulmuyor değildim. Bunlardan en güzeli ilk başlarda Best FM’de, daha sonra Alem FM’de ve en son da SHOW Radyo’da Pazar akşamları saat 22.00’da başlayan, Güçlü Mete’nin hazırlayıp sunduğu “Sarı Tramvay” adlı programı dinlemek ve hem o günkü tarihi okuduğu gazete kupürleriyle hafızada canlandırmak hem de çaldığı şarkılarla gençliğime hatta çocukluğuma gidiyordum. Bu program yaklaşık 2 saat sürdüğünden ve peşinden de son zamanlarda Show radyonun sahibi olup kendisine program yaptıran Cüneyt Büyükyaka’nın hazırladığı “Başıboş Saatler” adlı program da hem yeni hem eski şarkıları karmaladığı için zamanın daha kolay geçmesini sağlıyordu.

SarıTramvaySon 30 Ağustos tatilinin Salı gününe denk gelmesi sebebiyle Ninesinin yanına tatile gönderdiğimiz küçük kızım Burçak’ı almak üzere aynı yolu aldığımda küçük bir pazartesi kaçamağı da yaparak haftasonu tatiliyle birleştirip 4 günlük bir tatilin ardından İstanbul’a dönmek üzere yola koyuldum. Ama senelerin alışkanlığı İstanbul’a dönüş yolu olduğundan saatin 22’ye gelmesini adeta iple çektim. Yolda malum radyolar öyle pek kolay çekmez, çekse de üç beş kilometrede bir bozulduğundan yeni bir kanal aramak gerekir. Ama ne hikmetse Show Radyo hiç parazite bulaşmadan gayet uzunca bir süre yayında kaldı. Saat 21.57’de bir de son zamanlar en hit şarkılarımdan biri olan Ayla Çelik’in söylediği “Bağdat” şarkısı da çalmaya başlamaz mı? Değmeyin keyfime. Şarkı bittiğinde artık Sarı Tramvay’ın cıngılını beklerken birden Zeki Kayahan Coşkun’un “Matrax” programı başladı. Ne olduğumu anlayamadım. Tamam, normalde Zeki Bey’i severim. Üstelik en sevdiğim programcı Nihat Sırdar ile atışmalarını da zevkle dinlerim. Ama tam kendimi “Sarı Tramvay” için hazırlamışken Matrax da neyin nesi diye düşünürken birden aydım. Bugün günlerden Pazar değil ki, Salı. Dolayısıyla Zeki’nin bunda hiçbir suçu yok. Ama keşke o gün tatil diye Sarı Tramvayı yayınlasalardı. (Konu ile ilgili yazım: https://cumayazilari.wordpress.com/ahkam/pazar-tramvaylari-291/).

Güçlü Mete de Nihat Sırdar gibi artık KAFA RADYO‘da (İstanbul 89.6, Bursa 105.9)

* * *

Seneler öncesi. Küçük kızım Burçak henüz tek basamaklı yaşlarında. Normalde olmayacak bir şey ama “Acıktım anne, yemek ne var?” diye sorduğunda cevap olarak verilen “Dolma” cevabıyla gözleri parlamış ve hemen masaya oturup beklemeye başlamış. Ancak dolma tabağa konup da masaya geldiğinde suratındaki ifade değişmiş ve ağzından çıkan şu söz hala daha aramızda söylenedurur:

Dolma senin ağzına girsin!

Durum daha sonra açığa kavuştu. Meğer garibim “Dolma’yı “Dondurma” diye anlamış. Haliyle dondurma beklerken karşısına dolma çıkınca kızın hayal kırıklığı anlaşılır. Bizler de hala daha istemediğimiz bir şeylerle karşılaşınca bu cümle yapısını kullanırız.

* * *

Sezen Aksu’nun şarkısıyla başlayayım hatıraya “Eskidendi çok eskiden”. Kardeşim Murat’ın doğum günü, ben de muhtemelen ilkokulu yeni bitirmiş belki hazırlık belki de orta 1’deyim. Malum o yaşlarda hem harçlık olayları öyle hediye alacak meblağlarda değil, hem de o yaşımda nereye gidip de hediye alacağım? En uzak gittiğim yer bakkal. Ben de hediye vermemiş olmamak için, bana alınmış, ama Murat’ın da arada oynadığı “Tabancamı” hediye olarak vermeye karar verdim. Hediye olduğuna göre bir hediye kâğıdına sarmak gerektiğinden tabancayı süslü kâğıda sardım. Ama serde komiklik olduğundan bir kâğıda değil üst üste birden fazla kâğıt ile bu işi gerçekleştirdim. Muhtemelen Annemin evde yaptığı pastayı “İyi ki doğdun” şarkısı eşliğinde söylerken büyük bir gururla hediyemi Murat’a verdim. Annemin bile nereden bulduğuma veya aldığıma şaşırdığı hediyeyi alınca Murat’ın yüzü bir gevşedi. İlk kâğıdı açıp karşısına bir başka kâğıt çıkınca şaşırmadı değil. Derken onu da açınca altından bir başkası, derken bir başkası. Artık iş iyice ilginç ve esrarengiz olmaya başlamıştı. Üstelik hem hediyeye bir an önce ulaşmak hem de acaba içinden ne çıkacak merakı iyice büyüdü. Derken son kâğıt da açılıp Murat zaten oynamakta olduğu tabanca ile karşılaşınca ağzından şu sözler döküldü:

Aman be Maamet

* * *

Futbola gelirsek Fenerbahçe’nin sezonun son maçlarında yaşadığı hayal kırıklıkları saymakla bitmez. Final maçına çıkıp kaybetmek işin doğasında olsa da, önce Denizli ardından da Trabzon ile oynadığı ve maçları galip bitirirse şampiyon olacakken kazanamayıp iki çuval inciri berbat ederek şampiyon olamaması herhalde en büyük kitleyi hayal kırıklığına uğratan örneklerdi.

TimsahYürüyüşüHele ki ikincisinde şampiyonluğu kaybettiği Bursaspor’a gönderme yaparak sahada timsah yürüyüşü yapanlar vardı ki artık onlarınki hayal kırıklığı kategorisine bile girmez.

Ama aynı Fenerbahçe Galatasaray’a karşı önce 3-0 yenik düştüğü kupa maçında Sarı-kırmızılıların şımarıp üst üste yaptıkları iki röveşata sonrası kendine gelmiş ve peşpeşe 4 gol atarak maçı 4-3 kazanmasını bilmişti. Amerika’da yaşayan bir Fenerli de arabasına plaka olarak GS3-FB4 almıştı.

Aynı ilk yarı skoru İstanbul’da gerçekleşen Şampiyonlar Ligi finalinde yaşanmıştı. Liverpool tarafından müthiş bir geri dönüşle ilk yarıyı 3-0 yenik kapatıp ikinci yarıda coşarak maçı berabere bitirip aynı gazla penaltılara gidip kupayı almıştı.

Fatih-CarloMaçı televizyondan yorumlayan Fatih Terim’in “Bir İtalyan takımı 3-0’dan maç kaybetmez maç burada bitti” demesi sonrası yaşadığı hayal kırıklığı da herhalde içine oturmuştur. Ama halefi Carlo Ancelotti’nin bu duruma düşmüş olması her şeyi unutturup keyfin doruklarını yaşatmıştır.

Hayal kırıklıkları yaşamayacağınız güzel günler hayal ediyorum.

Son yazı 327 – Plaka

325

327