315 – Suç ve ceza


13 Kasım 2015

Raskolnikov’u tanır mısınız? Tam adıyla Rodion Romanovich Raskolnikov. Ünlü klasik Rus yazarı Dostoyevski ya da tam adıyla Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’nin ünlü romanı Suç ve Ceza’nın baş karakteri. Kendisiyle ben ancak geçen sene tanışma fırsatı bulmuştum. Daha eskilerde klasik romanların hakkını tam verememiş olmanın eksikliğini son senelerde okumaya başladığım bu klasik eserlerle atmaya başladım.

Raskolnikov’a geri dönersek, kendisi kötülüğü kötülükle yok etmeyi denediği için işlediği cinayetten ötürü yaşadığı vicdan azabının altında ezilen bir karakter. Yani bir suç işlenmiş, onun cezasını kendisi vermiş ama kendi suçunun cezasız kalmasını hazmedememekten dolayı bir süre sonra kafayı sıyırıp kendini ele verip cezasını çekerek rahata eren biri. Raskolnikov suçunun cezasını çekedursun, bir de “kurunun yanında yaşın yandığı” yani başkalarının suçlarının cezasını çeken masumlar da olabiliyor.

Yazının nereden kaynaklandığına gelirsek, biraderim Murat, kendisi ve oğlu için 2 adet kombine bilet almış ve Galatasaray’ın maçlarını seyretmek üzere yerini önceden garantilemiş durumda. Ne var ki kendisinin veya oğlunun maça gidemeyeceği durumlarda “malım haram olacağına canım haram olsun” hesabı ya da “komşuda pişer bize de düşer“ misali, e-bilet uygulaması ile genellikle bana transfer ederler, ben de nasiplenirim. Evvelki hafta da gene buna benzer bir durum oluştu ve Sinan yeğenim arkadaşının doğum günü sebebiyle maça gidemeyecek durumda olduğundan onun biletinden sonuna kadar faydalanmak bana düştü. Maç öncesi Annemi ailecek ziyaret ettiğimizden maçtan ancak 1.5 saat öncesinde eve dönebilmiştik ve o esnada İBB Büyükşehir Belediyesinin ücretsiz i-phone uygulamasındaki yoğunluk skalası %65 olarak görünen karayolu trafik durumu sebebiyle toplu taşıma vasıtalarından raylı olanları nı seçmiştim. Bu da Kozyatağı durağından Kartal-Kadıköy metro hattına bindikten sonra Ayrılık Çeşme durağında Marmaray hattını kullanmak. Yenikapı istasyonunda da Hacıosman metrosuna aktarıp Sanayi Mahallesi durağında da son aktarma olan Seyrantepe hattına aktarmak gibi yaklaşık 1.5 saat sürecek bir yolculuk yapmak. Şansıma her aktarmadan az süreli bekleme ile maçın başlamasına 5 dakika kala stada vardım.

Murat ile haberleştiğimde onun da hemen hemen aynı anlarda stada vardığını ancak birbirimizi beklemek yerine koltukta buluşmamamızı önerdi. Haklıydı, sonuç olarak nihai varış noktamızda buluşmak, kalabalık içerisinde birbirimizi bulmaktan daha kolaydı. Milli birlik ve beraberliğimizi sağlamak adına Türkiye Futbol Federasyonunun maçlar başlamadan evvel yaptığı uygulama olan İstiklal Marşının okunması esnasında ben stattaki yerimi almış ve koltuğuma oturmuştum, Murat ise ancak 10 dakika sonra koltuğa ulaştı. Ben, niye bu kadar gecikti diye düşünürken, elinde bulunan dönerli sandviç ve ayrandan oluşan stad mönüsünü görünce gecikmenin sebebini anladım. Yani maçı izleme olayını gerçekleştirmeden, midemi doldurma durumundan faydalanmaya başlamıştım.

Derken her ne kadar Spor toto Süper Lig 2015-2016 Hasan Doğan sezonunun en yumuşak karın takımı olmasına karşın rakip Gençlerbirliği’nden olmazsa olmaz golünü yedikten  sonra kendine gelen takım rahat bir maçtan sonra herkesi mutlu edecek bir sonuçla maçı tamamladı. Golü yiyene kadar, saç baş yolduran takımına kızacağına hakeme sarsalar da, seyirci gayet centilmen bir şekilde maçı tamamladı. Hatta klasik, hakemin cinsel tercihini gösteren tezahürata başvurulmadı hatta ima bile edilmedi. Yalnız bir sonraki hafta Fenerbahçe ile 16 senedir galip gelinemeyen Şükrü Saraçoğlu Stadında yapılacak maça ilişkin ufak tefek öngörülerde bulunulmadı değil. Devre arasında bu kez sıcak çay ile maç menfaatlerinden bir başkasından daha yararlanmış oldum. Maçın da 4-1 gibi farklı bir şekilde tamamlanması ile mutlu mesut bir şekilde aynı geldiğin güzergâhı kullanarak eve vasıl oldum.

Maçtan birkaç hafta snra bu kez biraderim Murat’ın maça gidemeyecek durumda olması sebebiyle istepne seyirci durumundan esas oğlan durumuna geçiyor olmam için maça gitme teklifi ile bana başvuruldu. Bu kez Babasının yerine yeğenime dönerli sandviç ve ayranı benim alacak olmanın dayanılmaz hedefiyle maç gününü beklemeye başladım. Ne var ki maçtan bir gün önce yeğenim beni arayıp Pasolig’in beni kötü tezahüratımdan dolayı Eskişehir maçını seyretmekten men ettiğini söyleyip maça gidemeyeceğimi söyledi. Ben de herhalde bir arkadaşıyla maça gitmek istediğini, belki de bir manita durumları olması durumun düşünüp, bana espriyle karışık maça benimle gitmek istemediğini anlayışla karşılayıp, “he, he” diyerek durumu geçiştirdim. Telefonu kapattıktan sonra eşzamanlı olarak telefonuma Pasolig’ten gelen mesajı okuyunca dondum kaldım. Hakikaten de durum aynen yeğenimin bana aktardığı gibi gitmiş olduğum Gençlerbirliği maçındaki kötü tezahüratımızdan dolayı tüm tribün olarak PFDK tarafından cezalandırılmış ve Eskişehir maçı ile cezamızı çekecek durumda olacağımızın mesajını aldım. Beynimden vurulmuşa döndüm. Öncelikle maçta öyle sinkaflı tezahürat yapılmamıştı. Üstüne, yapılmış olsa bile ben tezahüratlara eşlik etmek bir yana içimden bile küfürlü tezahüratları söylemeyen biri olup, bir de tribünün akil adamı olarak seneler önceki meşhur 5-0’lık Neuchatel maçında bile yanımda maçı seyrederken kızdığında sahaya bozuk para etmaya çalışanları engelleyen biriydim. Yani Federasyon işin kolayın kaçmış, küfür edildi diyerek, küfredenleri mevcut kameralarla tespit edeceği yerde, o esnada tribünde olan herkesi cezalandırma yoluna gitmişti. Üstelik cezanın caydırıcı ve ibret verici olması yolunu göz ardı edip sanki bu cezayı el altından, sinsice ve kimsenin duymadığı şekilde vermişti. Daha önce fabrikada yaptığımız turnuvalardan birinde üst üste iki maç, her ikisi de hakeme şiddetli itirazdan (Apo Bey’in kulakları çınlasın) dolayı almış olduğum 1 maçlık cezanın sonrasında böyle bir ceza almış olmak beni fazlasıyla üzdü. Üstelik cezayı da maçtan 1 gün önce ve tatil günü olması sebebiyle Tahkim Kuruluna götüremeyecek olmamdan ötürü, daha sonra itiraz etsem ve itirazım haklı görülse bile atı alanın Üsküdar’ı geçmiş olması misali cezamı çekmiş olacağımdan burada PFDK’yı kınıyor ve elimden almış olduğu hakkı helal etmediğimi beyan ediyor ve diyorum ki “Yeeeteeeeeer Yıldırım Demiören yeeeter

Önceki uazı 314 – Bana Amca dediler .

Önceki yazı – 314

Sonraki yazı 316-Bakmak-Görmek .

Sonraki yazı – 316

Yorum bırakın