312 – Yarış


19 Haziran 2015

Yeni milenyuma geçtikten sonra birkaç sene hariç fabrikadan toplanıp Bodrum’um yolunu tutarak senede bir olmak üzere Bodrum’da düzenlenen yarışlara katılıyoruz. Bu seneye kadar gayet sessiz ve derinden bu işi kotarırken, bu sene sosyal medya aracılığıyla işi halka mal edince sıcağı sıcağına yarışı anlatmak farz oldu.

Bodrum Açıkdeniz Yelken Kulübünün bu sene onuncusunu düzenlediği FAMOUS CUP (ünlü kupası) yarışına biz bu kez dördüncü kere katılmış olduk. Bu kupanın amacı, yelken sporunu geniş kitlelere tanıtmak için, malum bizim halkımız sadece magazin programlarını seyreder diyerek biraz medyatik, biraz şöhret insanları davet edip, her tekneye birer ünlü olmak üzere hem spor hem reklam yapmak.

Bize daha önceki üç seferden birinde bir manken kızımızı vermişlerdi. Tesadüfe bakın ki uzun rotada, üstelik de bizim teknede biraz daha uzun yaşadığı için ünlümüz öncelikle bizden ama muhtemelen yelken sporundan nefret etmiş ve ikinci günkü yarışa katılmamıştı. Hatta yarış biter bitmez hakem tekneleri olan Zodyak botlardan birine binerek bizden kaçarcasına uzaklaşmıştı.

Bir başkasında ünlümüz olarak, bu kez tanıdığımız Zeyno Gönenç, namı diğer “Çocuklar Duymasın” dizisinin Dominant Teyzesi düşmüştü. Ama muhtemeldir ki bizim teknenin ününü duymuş olacak, kendisini Yonca Evcimik’in yarıştığı tekneye ikinci ünlü olarak atmış, bize de yerine Vatan gazetesi ekonomi muhabiri Ercan İnan düşmüştü. Gene ilk günkü performansımız ünlümüz üzerinde ters tepki etmiş olmalı ki ikinci gün de yine kendi mürettebatınız ile yarışmak zorunda kalmış, ünlümüzün yiyecek istihkakı Bodrum’un balıklarına nasip olmuştu. Bu arada atmış olduğu tweet ile bizi derin üzüntülere de gark etmişti.

Ancak bu sene şeytanın bacağını kıracak gibi görünüyorduk çünkü ünlümüz bu kez hakikaten ünlüydü: Fikret Kuşkan: Çağan Irmak’ın “Babam ve Oğlum” filminin başrol oyuncusu. “Ünlü” bir ünlüye sahip olacak olmanın dayanılmaz hafifliği ile yarış saatini beklerken, “yine bana hüsran düştü” misali, ne yazık ki ünlümüz sırra kadem basmış, Bodrum’a bile gelmemişti. Ertesi sabah Bodrum’a vasıl olmuş ancak muhtemelen bizim ilk günkü performansımızı tetkik edip, ortalarda hiç görünmedi.

Yarış için Cuma sabahı erkenden Bodrum’a kafilelerle ulaştık. Yumurtaların aynı kefeye konmayacağı ve İngiliz Kraliyet ailesinin de benzer geleneğinden esinlenerek 2 farklı uçuş ile Bodrum’a vardık. Otelimize yerleştikten sonra teknede küçük bir görüşmeden sonra “Bodrum’a yarışmak için mi gittik yoksa gastronomik bir ziyarette mi bulunuyoruz” sorusunun kolaylıkla sorulabileceği bir şekilde öğle yemeği için Liman Köftecisinde yerimizi aldık. Klasik olarak “Liman Köfte”mi ısmarladıktan sonra yemeğimi yerken acaba ısıtılmamış tabağa konan Liman Köfte’nin yoğurdu sebebiyle erken soğuyup köftelerin yağlarının çabuk soğuması bir dahaki Liman Köfte ziyaretim esnasında farklı bir seçenek, en azından yoğurtsuz bir seçenek almam gerekliliğini doğurdu.

Yemek sonrası kısa bir Bodrum Koyu gezisi ve yelkene alışma faslından sonra otelimize ulaşıp akşam için hazırlığı başladık. Malum Bodrum’daydık ve gezinin olmazsa olmazı Sünger Pizza’da yenecek Balık Çorbası için hazır olmak gerekiyordu. Hatta biraz daha acıkmak için Marinadan başlayıp, önümüze grubumuzun en sporcu kişileri olan Behçet ve Okan beyleri alarak hızlı bir yürüyüşle Halikarnas Bar’a kadar ulaştık. O esnada Serhat Bey’in Sünger Pizza’ya ulaşıp yer ayarladığını öğrenip geldiğimizden daha hızlı bir yürüyüşle mekâna ulaştık. Her ne kadar eski keyfi alamasam da, ki bunda Sünger Pizza’da yenen Balık Çorbasından beklentilerimi çok yukarı çekmiş olmamım etkisi vardır, peşinden yediğim, talaş patatesler, roka ve yoğurtla bezenmiş Çökertme Kebabı ile Bodrum’da olduğumu iliklerime kadar hissettim. Peşinden gittiğimiz Bitez Dondurmacısında ise “farklı malzemelerle dondurma yapmak bizim işimiz” sloganı sebebiyle o kadar değişik meyveli dondurma vardı ki bizim seçmekte zorlandığımız gibi, satılmakta da zorlanmış olunmalı ki dondurmalar biraz buzlu idi. Halbuki “az çeşit, çok satış” düsturunu edinmiş olsalar, eskisi gibi gayet lezzetli dondurma yiyebilecektik. Çeşitlerin çokluğu karşısında espri olarak ortaya ayılmış olan “Ispanaklı” seçeneğini garson ciddiye almış olmalı ki, eğer ıspanaklı dondurma da ısrar edersek, ertesi gün hazırlayabileceklerini söyledi.

Dondurma sonrası aldığımız kalorilerle yatağa girmemek için yemek öncesinde olduğu gibi aynı şekilde Halikarnas Bar’a kadar gidip, içeri girmeden otelimize geri döndük, malum serde sporculuk var ve yiyeceğimize dikkat ettiğimiz kadar uykumuza da dikkat etmeliydik.

Sabah güzel bir açık büfe kahvaltıdan sonra verilen yarış brifingi esnasında ünlümüze ulaşmaya çalışsak da başarısız olup yarışa onsuz başladık. Yarış sonrası sabah yaptığımız alışverişin hakkını tam olarak verebilmek adına özel hazırlattığımız bol jambonlu sandviçlerimiz, enerji vermesi adına aldığımız muzlar, cipsler ve çerezlerden oluşan nevaleyi bitirmeden marinaya geri almayacaklarını zannettiğimizden akşam yemeği olarak sadece birer tabak Balık Çorbası içebildik.

Yarış ne oldu diyecek olursanız “Biz yarışta mıydık?” diye cevap vermek isterdim ama evet yarıştaydık. Yarışa katılan 28 tekne içinde 21., kendi kategorimizde yarışan 7 tekne içinde bir tanesi her iki günde de geçerek 6. olduk. Performansımız yarış başlarında düşük olduğundan “Atı alan Üsküdar’ı geçtikten” sonra kendimize geldiğimizden başarılı bir yarış geçirdiğimiz söylenemez.

Ancak ikinci gün startında yaşadığımız bir durum var ki anlatmadan olmaz. Yarış başlangıcı Hakem teknesi ile şamandıra arasından geçilip Bodrum taraflarına konmuş bir şamandıra etrafında döndükten sonra uzun rota ile devam edecekti. Ne var ki biz hakem teknesinin yakınında bulunan şamandırayı göremediğimiz için Bodrum tarafında bulunan şamandırayı start noktası zannedip Bodrum’a doğru start almaya çalışırken diğer tekneler nedense hakem teknesinin diğer tarafında ve açığa doğru açılmak üzere hazırlık yapıyorlardı. Hakem düdüğü ile START verildiğinde biz hararetli bir şekilde kıyıya doğru başlarken diğer tekneler bizim soru işaretli bakışlarımızla diğer taraf doğru seğirttiler. Biz durumu hala daha anlamamıştık ki Allah yüzümüze güldü. START esnasında birden fazla erken START almış olduğundan hakemler yarışı tekrar başlatacaklarını söylediler. Bu arada biz de diğerlerinin tarafına doğru gittik ve diğer şamandırayı görüp ne yapmamız gerektiğiniz anladık. Bu arada yarışın tekrar başlayacağını anlamamış MELTEM isimli tekneye hakemlerin telsizden attığı fırça da ilginçti. “Herkes buraya geri dönüyor, siz nereye gidiyorsunuz?” sorusu muhtemelen ilk start eğer hatalı olmasaydı bize de atılabilirdi diye düşünüyorum.

Neyse ki sonunda kazasız, belasız Marinaya geri dönüp hazırlanarak İstanbul’a dönmek üzere yola çıktık. (12-14 Haziran 2015)

 

Önceki yazı 311- Cuma Kayıpları – Zeki Alasya-Kayahan Açar

Önceki yazı – 311

Sonraki yazı 313- Nirvana 

Sonraki yazı – 313

 

Yorum bırakın