310 – Gülünüz Güldürünüz


13 Mart 2015

 Bundan seneler önce daha TRT televizyonuna değil ikinci kanal ve rakipler çıkması, yayının daha renkliye bile geçmediği dönemlerde, zamanın komiklerinden Öztürk Serengil, muhtemelen bir başka ülkenin devlet televizyonundan kopya olmak üzere bir komedi programı hazırlamıştı. Bu programdan birkaç yetenek çıkmış ancak kendilerini tanıtacak tek mecra televizyon olduğu ve TRT’nin de öyle kolay geçilebilir ”Denetim Mekanizması” olmadığından ne uzayıp ne de kısalarak birkaç eğlence programında etliye sütlüye dokunmayan parodiler yapmaktan öteye geçememişti bu yetenekler. Bu bahsettiğim TRT denetimine takıldıkları için benim pek dinleyemediğim Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur gibi ARABEKS sanatçıları nasıl oldu da minibüsçülerin bu kadar tutmasını sağladılar gafuruzunerbilemiyorum ama “Gülünüz Güldürünüz” programında meşhur olan Gafur Uzuner, Fatih Mühürdar ve Ercan Akışık gibi komedyenler bir süre sonra ortalıktan kayboldular. Son zamanlarda Gafur Uzuner’i televizyonda Anadolu’yu gezip tanıttığı “Gezelim Tozalım” adlı programda görüyorum. Hatta bunun parsası olarak Didi reklamlarında da boy göstermiyor değil. Yapmakta olduğu gezi programı her ne kadar tanıtım amaçlı da olsa kendisinin sempatik tavırları ve araya serpiştirdiği tekerlemeler ile benim hoşuma gittiğinden rastladığımda çocuklardan fırsat bulabilirsem şöyle bir 10 dakika kadar seyredebiliyorum.

Gülünüz_Güldürünüz_Jüri2  Gülünüz_Güldürünüz_yarışmacı

Gülünüz Güldürünüz programının sonunda Öztürk Serengil, ki kendisi gayet iyi bir dansçı idi, pleybek yaparak söylüyormuş gibi yaptığı 5 oktavlık ses sahip YMA SUMAC’ın söylediği şarkıyla dans ediyordu. Parçanın sonuna yaklaşıldığında söylemenin ne kadar zor olduğunu pleybek yaparken bile hissettirerek kendinden geçiyordu ki arkadan biri gelip son derece ciddi bir şekilde başından aşağı bir kova suyu döktüğünde kelini örten peruğu çıkartıp nefret kusan gözlerle programı bitiriyordu.

Gülünüz_Güldürünüz_ÖztürkSerengil   Gülünüz_Güldürünüz_ÖztürkSerengil2  Gülünüz_Güldürünüz_ÖztürkSerengil4

Programın formatı, 2 yarışmacının birbiriyle taklit, şarkı, komedi gibi aynı kategorilerde yarıştığı ve kendi dallarında önde gelen gayet sıkı bir jürinin puanlarıyla notlandırılıyorlardı. O zamana kadar sadece Bizans Tekfuru olarak görmeye alıştığımız Kayhan Yıldızoğlu jüri başkanlığı yaparken Mete İnsesel, Cevat Kurtuluş, Toto Karaca, Erol Günaydın, Altan Karındaş, Huysuz Virjin gibi sanatçılar da jürinin diğer üyeliklerini yapıyorlardı. Komik suratıyla Cevat Kurtuluş’un, yarışmanın birer etabı olan “Gülen Şarkı” ve “Ağlayan Şarkı” kısmında mutlaka önden çıkıp işlemin nasıl yapılacağını anlatan kısmı bugün bile hala gözümde canlanıyor. Aynı Cevat Kurtuluş’u, Taksim’den kalkan bir Taksim-Ataköy otobüsünün içinde, daha Bedrettin Dalan’ın talanına uğramamış Tarlabaşı arka sokaklarında trafikten çıkmaya çalışırken, yanımızdan aynı yönde yürüyerek geçerken görmüştüm. Muhtemelen en büyük sermayesi olan o şirin suratındaki mimikleri normal hayatında da yapıyor olmalıydı ki tek başına yürüyor olmasın karşın sanki kendisi ile sohbet ediyor gibiydi. Bu “Gülen Şarkı” veya “Ağlayan Şarkı” programın en hoş kısımlarından biriydi. Herhangi bir şarkıyı, gülen veya ağlayan şarkı formatında mimikler ile gülen de olsa, ağlayan da olsa bizi güldürüyordu. Tabi bunda komedi programı izliyor olmanın önyargısı da vardı.

Jüri başkanı olması sebebiyle Kayhan Yıldızoğlu programın başından sonuna ciddiyetinden zerre kaybetmezken, yan yana oturmalarına rağmen Öztürk Serengil’de o ciddiyetin gene zerresi bile görünmüyordu.

Aynı ciddiyet, jürinin bir başka üyesi, Cem Karaca’nın annesi Toto Karaca’da da vardı (youtube.com/watch?v=Lh3WvYJ0eUM). Abus bir suratla jüri koltuğunda otururken ya bir şeyi anlamıyor ya da hep asık suratıyla hem yarışmacıyı hem de başta Öztürk Serengil olmak üzere diğer jüri elemanlarını azarlıyordu.

Pek çok TRT programa katılıp “Bizler celal Şahin’in (http://www.youtube.com/watch?v=4Kbd_X2I2YA) bebekleriyiz şarkısıyla elinde akordeonu ile komik şarkılar söylediği gibi bu programda da özellikle Gülen şarkı’nın nasıl söyleneceğini göstermek üzere zaten jüri olarak bulunduğu sahnede şarkı söylemeye başlardı.

Erken yaşlarda kaybettiğimiz Altan Erbulak da programın bir başka jürisiydi. Bir karikatür altanerbulaksanatçısı olarak tanıdığım Altan Erbulak’ı eski futbolcu Şükrü Gülesin ile Milliyet gazetesinde yaptığı karikatürlerle hatırlıyorum. Daha henüz kendisini “seks furyası filmlerinde” görmeye başlamadığımız Mete İnselel de jüriye o dişsiz suratıyla üyelik etmekteydi. Eski dansçı, daha sonra hidayete erip kendini sıkı sufi bir hayata yönlendiren Kudret Şandra’nın bir yarışmacıyı çok beğendikten sonra her ne kadar en yüksek puan “10 çok – çok iyi” olmasına karşın bir dans puanlamasıyla “Dört üstü dört” diyerek alkışlaması hala aklımdadır. Bu arada puanlamada mutlaka hem rakam hem de yazıyla bir AltanKarındaş.jpgşeyler vardı. 10 – çok çok iyi, 6 Gıdıkladı gibi (diğerlerini hatırlayamıyorum). Çizgi film “Bıcır ile Gıcır”ı seslendiren Altan Karındaş da jürinin bir başka konuğu idi. {Altan Karındaş her iki fareyi seslendirirken bir başka usta Müşfik Kenter de kötü kedi Tırmık’ı seslendiriyordu. Bıcır veya Gıcır birbirleriyle konuşurken Bıcırrrr, Gıcırrrrr; kedi ile alay edecekleri zaman, Tırrrrrmık diyerek şirin bir şekilde seslendiriliyorlardı.}

Bunlar hatırladığım jüri üyeleri iken Seyfi Dursunoğlu (Huysuz Virjin), Mürvet Sim, Necdet Mahfi Ayral, Erol Günaydın, Gazanfer Özcan, Münir Özkul, Feridun Karakaya, Nejat Uygur, Osman Alyanak, Bedri Koraman, Ahmet Tarık Tekçe de jüri üyeliği yapmışlar.

Program bu kadar hoş olmasına karşın, fazla uzun soluklu olamadı. Bu arada Star TV yayına ÖztürkSerengil.jpgbaşladıktan sonra bir süre orada da sürdürülmeye çalışıldıysa da taklitlerin hep kısa sürmesi gibi o da eski reytingi elde edemediğinden yayını uzun sürmedi. Gerçi tek tabanca olan ilk yayını ile aynı reytingi elde etmesi de mümkün değildi. Televizyonculukta başarılı olamayan Öztürk Serengil bir aralar para kazanmak uğruna Libya’ya çalışmaya gitmişti. Orada turizmi geliştirecek yatırımlar yapmak üzere çağırılmış ancak bir diktatörün yönettiği yerde üstelik de aykırı bir kişilik olarak fazla tutunamamış ve hapislere girmişti. Çeşitli zorluklarla hapisten kaçırılıp gizlice Türkiye’ye getirilse de daha sonra muhtemelen yaşadıklarının etkisiyle sağlığı bozulmuş ve hayatını kaybetmişti.

 Önceki mesaj 309 – Can Akbel

Önceki yazı – 309

Sonraki yazı 311 – Zeki Alasya – Kayahan Açar

Sonraki yazı – 311

1 comments

  1. İlginçtir, ben de Cevat Kurtuluş’u güneşli bir günde, hemen hemen aynı mekânda, yani Taksim Meydanı’nın Sular İdaresi kısmına yakın, seyyar kitap ve kartpostal satıcılarının bulundukları kaldırımda görmüştüm.

    Dikkatimi çeken iki nokta; ekranda göründüğünden çok daha uzun ve iri olduğu, bir de gene ekranad görünenin aksine çok asık suratlı olduğuydu.

    Beğen

Yorum bırakın