305 – Seksenler


14 Kasım 2014

Türk insanını en iyi tanıyıp yaptığı dizilerde en başarılı şekilde gösteren kişilerin başında görürüm Birol Güven’i. Gani Müjde’nin rahle-i tedrisinden geçtikten sonra “En son Babalar duyar” ve “Çocuklar Duymasın” dizileriyle kendini kanıtlamıştı. Son zamanlarda TRT ekranını seyretme durumum ancak Spor Toto Süper Lig’in Süleyman Seba Sezonu maçlarının özet görüntülerini ile Birol Güven’in “Seksenler” dizisini seyretmek için oluyor. Çok müdavimi olmasam da, eğer çocukların tercih ettiği bir program olmazsa bu diziyi açıyorum. Karakterler hakikaten müthiş. Oyunculuklar ise gayet tatminkar. “Baba” rolündeki Rasim Öztekin tepesine taktığı postiş ve bıyığı ile çok şirin bir tip çizerken gerçek Türk Babası nasıl oynandığının dersini vermekte. Anne rolü de “her şeyi yoluna sokmaya çalışan, sert gibi görünse de yumuşak kalpli” bir karakter. Ama ben ilk günden beri evin büyük oğlu Ahmet rolündeki Şoray Uzun’un hastasıyım.

Seksenler

Bu hafta izlediğim bölümde 1984 yılındaki Milli Futbol takımımızın İngiltere hezimeti işlendi. Övünmek gibi olmasın ama ben de o hezimet esnasında İnönü stadının Kapalı Tribününde yerimi almıştım. Hem de aynı gün yapılan Türkçe sınavından maça yetişmek için alelacele soruları cevaplayıp erkenden sınıftan ayrılma bahasına. Bu maçla ilgili pek çok espri yapıldı. Zaten sonucun kendisi bile başlı başına bir espri. Evinde oynuyorsun ve 0-8 kaybediyorsun. Bir başka espri de milli takımın o gün giydiği parçalı forma. Maça başlamasından yarım saat önce varıp bir gün öncesinden almış olduğum bilet ile rahatça girmiştim. Numarasız olduğu için Kapalı Tribünde kendimce bir yer bulabildikten sonra Milli takım Kaptan Cem Pamiroğlu’nun liderliğinde sahaya çıktı. Ama sahaya çıkanın Türk Milli Takımı olduğunu söylemeye bin şahit isterdi. Adeta bir ikinci lig takımı haliyle, göğüste bant yerine ortadan ayrık kırmızı ve beyaz renkli forma. 8 gol yiyen Kaleci Yaşar’ın bu maç ile ilgili çok hoş anıları var. Bir tanesinde Lineker’i tutmakla görevli Abdülkerim’in arkadaşlarına “Lineker’i gördünüz mü?” dediğinde bir başka oyuncu Raşit Çetiner’in “Az önce buralardaydı” yanıtını vermesi. Ama en güzeli Rıdvan Dilmen’in antrenörün verdiği “Adamların kornerlerinde dikkat edin. Ön direkte kafa vurup topu arkaya aşırtmaya çalışacaklar, buna müsaade etmeyin” dediğinde “Etrafıma baktım, en uzun boylu benim, benden sonra da İlyas Tüfekçi geliyordu” demesi.

ParçalıForma

Her neyse 8 gol yiyip rahatladıktan sonra Dünya Kupası elemelerinde havlu attığımız maç işlenmişti bu hafta Seksenler dizisinde. Şoray ve kasetçi arkadaşı Ergun maçı evde seyretmeye karar verdiler. Sebebi de babasının maçı kahvede seyredecek, annesinin de nasıl olsa maçı seyretmeyecek olmasıydı. Halbuki annesi de evde arkadaşlarıyla bir olup maçı seyretmeye karar vermişlerdi. Eve geldiklerinde maç başlamak üzereydi ve evde 5 kadın televizyon karşısında yerlerini almıştı bile. Bu arada babası da, affedersiniz motoru bozduğundan, maçı mecburen evde seyredecekti, daha doğrusu seyredemeyecekti. (Maç sahnesini TRT’nin izleme sayfasından seyredebilirsiniz:

https://www.trtizle.com/diziler/seksenler/seksenler-132-bolum-128173 (1:00:00 sonrası)

Maç başladığında kadınlar maçtan anlamadıklarını gayet güzel belirtirken kimin Türk kimin İngiliz takımı olduğunu anlamaları bir hayli uzun sürdü. Baba mutat tuvalet ziyaretlerinden birini yaparken, o esnada çay getiren Şoray’ın karısı, tipik bir “Televizyonda maç yayınlanırken televizyon önünde bulunan kadın” görüntüsü ile ilk golün Şoray tarafından görülmesini engelledi. Şoray duruma çok içerledi ama yeni evli olmanın verdiği nezaketle laflarını yuttu. Gol olduğunda iki komşu kadının gole sevinip kalkıp göbek atmaları da bir hayli komikti. İkinci golde bu kez börek almak için ayağa kalkan eşinin arkasında kalınca gene görmeyince bu kez biraz isyan edip “Aşkım, bir golü de göreyim” diye ricada bulundu.

ilk_gol

Daha sonraki gollerden birinde komşu kadın “Yahu bunlar iki dakika önce de atmamış mıydı?” diye sorduğunda ikinci devre olup takımların kalelerini değiştiğinin farkına varmayan diğeri “Atıyorlar ama kendi kalelerine atıyorlar” diyerek olaya farklı bir anlam kattı. Baba gene tuvaletten döndüğüne skorun değiştiğini görünce golleri göremediğine yanarken 7. golden sonra Şoray’ın “Sayenizde yedi golün altısını göremedim” deyişi beni epey güldürdü. Son Bombayı da gene Baba patlattı. “Tam 7 gol oldu ama ben 1 tanesini göremedim. Artık bizim atmamız önemli değil, gol olsun da bir tanesini ben göreyim” dediyse de sonunda “maç neredeyse bitti” deyip gittiği için o golü de görememiş.

Son gol esnasında her ne kadar çay dolduruyorsa da bunu her ne hikmetse kocasının önünde değil de arkada masa başında yaptığından Şoray golü görebildiğinde “Bak gördün en azından” diyerek diğer gollerde önünde olduğunun farkındalığını bize yaşattı.

Gene o güne dönersem, Maç bittiğinde o zamanlar yaşamayı kanıksadığımız hüsranlardan biri daha tarih sayfalarına yazılmıştı. 2000’de önce UEFA şampiyonu olarak Galatasaray, ardından 2002 Dünya Kupasında ve 2008 Avrupa Şampiyonalarında üçüncü olan Milli Takım ile ne kadar sevinsek de son zamanlarda gene sanki eski günlere dönüyoruz gibi. Önce İzlanda ve Çek Cumhuriyetine yenildikten sonra Brezilya’dan 4 yemek artık kimseyi şaşırtmadı, daha doğrusu şaşırttıysa da 4’te kaldığı içindir. Son Dünya Kupası elemelerinde olaylı bir şekilde Galatasaray’dan ayrılıp Milli Takımın başına geçmesinin rüzgarı ile biraz ümitlendiysek de, o rüzgar sanki sönmüş gibi yelkenleri şişiremediğimizden denizin ortasında kalakalmış gibiyiz.

Önceki yazı 304 – Koku
Sonraki yazı 306 – Basiret

304

306

1 comments

  1. İlyas Tüfekçi gerçekten kısa bir adamdı. O günlerin Fransız Milli Takımı’nın futbolcularından Giresse de kısa zamanının futbolcularındandı. Zaman zaman köşemize misafir olan Gırgır’daki Muhlis Bey’in Giresse’i tarfi hâlâ aklımdadır:

    “Koko kolo şişesinden iki parmak kısa, İlyas Tüfekçi’den bir karış uzun.

    Beğen

Yorum bırakın