263 – Algıda seçicilik


22 Şubat 2013

Algıda seçicilik” benim baba adayı olmamla farkına vardığım bir olgu oldu. Bu da nereden çıktı derseniz, eşimin karnı büyümeye başladığında birden etrafta ne kadar fazla hamile kadın olduğunu fark ettim. Peşinden doğum oldu bu kez de etrafta ne kadar yeni bebek olduğunun ayırdına vardım. Yani daha önce hiç dikkatimi çekmeyen şeyler dikkatimi çeker oldu. Beynin ilginç çalışma şekli olsa gerek bu. Çünkü etrafta o kadar çeşitli şey var ki, bunların hepsine dikkat edecek olsak daha yolu yarılamadan beynin ömrünü tamamlamış oluruz herhalde.

Bebekler daha yeni yeni emekleyip yürümeye başladıkları sıralarda etrafta bir şey olmadığını zannederek gönlümüz ferah otururuz ama onlar bu seçicilikleri olmadığından, örneğin kanepe kenarında duran yok küçük bir kâğıt parçasıydı, yok bir iplik gibi her şeyi görüp uzanarak ağızlarına atmayı pek bir severler.

Algıda seçicilik illa ki gördüğümüz şeyleri fark etmekle de bitmiyor. Mesela para ile ilgilenen kişiler Doların, Avronun paritesini hemen bilirler, ama ilgilenmiyorsak ne biliriz ne de bilmediğimiz için bir şey kaybederiz. Buna bazı malzemelerin fiyatları da dahil.

Geçenlerde kayınvalidem rahatsızlandığı için antibiyotik iğneleri olması gerekiyordu ve her akşam düzenli olarak yakınımızdaki hastaneye gidip acil kısmında iğnesini olmaya, evin koruması olarak ben gidiyordum. Her iğneden sonra da “enjeksiyon bedelini” ödemek üzere kasaya uğruyordum. Bu sene her enjeksiyon için 5.5 TL aldılar. Geçen sene gene aynı işlem için 5TL veriyorduk. Demek ki çarşıdaki enflasyon yüzde 10 diye hesap ediyordum.

Derken gene iğnenin olacağı bir gece annemde olduğumuzdan ve en yakın hastane bizim eve göre biraz daha uzak olduğundan, enjeksiyon konusunda deneyimli kuzenim Simten iğneyi kendisinin yapabileceğini söyledi. Bunun üzerine ben nöbetçi eczanenin yolunu tuttum. Akşamın bir vakti, eczaneye girerken önce biraz da çekinmedim değil. Acaba benden alacağım bu enjektörü uyuşturucu için kullanacağım diye şüphelenirler mi diye bir hayli tırstım.

Ama ne olursa olsun iğneyi almam gerektiği için içeri girdim. Son derece emniyet verir şekilde enjektörü istedim. Nerede kullanacağımı sordular. Hemen antibiyotik iğnesi olacağını ve haznenin büyük olmasını söyledim. Adam 2’lik ve 5’lik olduğunu ama 5’liğin uygun olacağını söyledi ve 1 tane verdi. “Ne kadar?” diye sorduğumda 5TL dedi. Hemen kafamda bir hesaplama yaptım. “Vay be, hastanede 5.5TL aldıklarına göre, biraz da toptan alsalar fiyatı ucuzlar, ama gene de hizmet bedeli olarak ne kadar az alıyorlarmış” diye sanki ölmek üzereyken hayatın bir film şeridi gibi göz önünden geçmesi gibi düşünürken adam birden “Yok yahu, 25 kuruş, nereden ağzımdan 5TL çıktı” diye sözlerini düzeltti. Ben de cebimden cüzdanı çıkartacağıma pantolon cebimden 25 kuruşu çıkıp enjektörü alıp eve döndüm. Ama gördüm ki adam düzeltmese ben 5TL’yi paşa paşa ödeyecektim ve “enjektör niye pahalı” diye düşünmektense “hastane ne kadar az para alıyormuş” diye düşünmeye devam edecektim.

Gene fiyat konusunda şaşırdığım bir olayı enjeksiyon ustası kuzenimin Amerika’ya dönmeden önce evine ve arkadaşlarına götürmek üzere almış olduğu oklavaların bavuluna sığmaması üzerine yaşadım. Kuzenim boyu 80cm olan 3 adet oklava almış ancak bavuluna sığdıramamış. Ölçtük ki bavula sığabilecek en uzun boy 70cm. Demek ki ucundan 10cm kesmek lazım. Ama ucundan kesmek tabi yetmiyor. Kesilen yerin törpülenmesi, normalde her iki tarafında yer alan süs çizgilerinin kesilen tarafta yeniden çizilmesi ve sonuçta verniklenmesi gerekiyordu. Acaba “Bauhaus’a gidip bu işlemi yaptırabilir miyim?” diye düşündüm. Kesme işlemi tamam ama devamını yapılabileceği konusunda şüphelerim oldu. Sonra bizim fabrikada çalışan ve bu tip işlere eli yatkın olan arkadaşımı aradım ama ulaşamayacağım bir uzaklıkta idi. Eve yakın bir marangoza gidip bu işlemleri yaptırabilmeyi daha uygun buldum. Çünkü evdeki malzemeyle bunu yapmayı deneyebilirdim ama başarılı olmama riski de vardı. Bu iş için marangozu yarım saat oyalasam 20TL veririm, ödeşiriz diye düşünürken birden aklıma dahiyane bir fikir geldi. Günlerden Pazar olduğundan Küçükbakkalköy’de kurulan pazara gidip uygun boyda oklava almanın en doğru çözüm olduğunu fark ettim.

Elime bir şerit metre alıp pazara girdim. Gerçi oklava satan bir tezgâh bulmak çabuk olmadı ama tezgâhtaki envai boydaki oklava arasından 70cm’lik oklavalar zaferimi simgeledi. “Kaça?” diye sorduğumda aldığım yanıt beni aynen enjektör olayındaki gibi şaşırttı. “2.5TL” yani 3 tane alınca 7.5TL ediyor ki bu benim marangoza gidip ödemeyi göze aldığım ederin üçte biri. Kazanılan zaman ve oklavaların simetrisi ve orijinalliği de cabası.

Bazen kendimizin yapamayacağı şeyler olunca birilerine yaptırmak gerekiyor. Ödeme zamanı gelince de başlıyor bir sıkıntı. “Borcum ne kadar?” sorusuna çoğunlukla verilen cevap “Abi, gönlünden ne koparsa”. Bazen bir fiyat biçip veriyorsunuz adamın yüzü asılıyor, hatta almıyor bile “Yok abi, sen beni ne sandın? Dilenciye sadaka mı veriyorsun?” gibi bir cevapla karşılaşma riski de yok değil.

Bu durum için en uygun çözüm alması gereken parayı söylemeyene, arkadaşım Fuad’ın babasının yıllar önce yaptığı yöntem. Seneler önce Orhan Amcam evde bir kenarda bir 10 kuruş bulundururmuş. Israr karşısında fiyat telaffuz etmeyen ustaya çıkarır onu uzatırmış. E tabi adam da eşek değil ya, paşa paşa söylermiş el emeğinin ne kadar olması gerektiğini. E kardeşim bunu başından söyle de adamın karnına ağrılar sokma. Muhtemelen serde bir “Şark Kurnazlığı” var. Hani alması gereken diyelim 50TL ama sen bu değeri biçemediğinden ve az vermiş olmamak için 100TL vereceğini düşünüyorlar.

Fiyatının ne olduğunu bilemeyip zorda kalmayacağınız paha biçilmez günler ümidiyle…

Önceki yazı – 260 Fotoğraf

Sonraki yazı – 266 – İLERİ SAAT

262

264

Yorum bırakın