258 – Sürü Psikolojisi


23 Kasım 2012

SürüPsikolojisi.jpgGeçen sene çok güzel bir karikatür görmüştüm. Bir sürü içerisindeki koyunlardan biri “Artık ben sürü psikolojisine uymayacağım” diyor. Hemen peşinden de yanındakiler de “ben de” diyerek tekrarlayıp olaya müdahil oluyorlar. Malum, koyun sürüsünün önde gideni ne yaparsa arkadakiler kayıtsız şartsız onu taklit ediyorlar. Ola ki kendi muhitleri dışında olsunlar, Devlet Eski Bakanı Kürşat Tüzmen benzeri, öndeki liderinin peşinden köprüden bile atlayabiliyorlar. Kendi muhitlerinde ise bireysel davranabiliyorlar, tabi öğretildikleri şekilde.

Vakti zamanında bir yerden duymuştum. Otlağa çıkartılan hayvanlar dönüşlerinde yollarını bulsunlar diye birkaç kez sahibi tarafından, hep aynı yerden geçmek şartıyla kendi ağıl veya ahırlarına getirilirmiş. Daha sonra da serbest bırakılsalar dahi aynı yolu izleyip mekânlarına giderlermiş. Hatta bir meydanda olup da eğer ilk öğretme esnasında meydanın etrafında dönüp de ahıra sokulurlarsa, daha sonra ahırı daha kısa yolda olsa bile öğretildiği yoldan giderlermiş. Yani varış noktasını değil de varış güzergâhını kafalarına işlerlermiş. Benim de böyle bir duruma ilgili şöyle bir eski yazım vardı.

Daha önce bahsetmiş olduğum 1990 Erzurum gezisi dönüşü, yolumuzu Erzincan üzeri geçirip oradaki görülesi yerlerden olan Şelaleyi ziyaret etmek amacı ile yola koyulduk. Arabada Fuad ve ben varız. Şelaleye giden yol bir köyün içinden geçmekte. Biz de Renault Toros steyşın araba ile seyahat etmekteyiz ve hava sıcak, arabada da klima olmadığından yolun durumu da hıza müsait olmadığından camlar doğal olarak sonuna kadar açık.

Tam köyün içerisinden geçerken tesadüf köyün davarları da -büyük baş hayvanları oluyorlar – günlük yayla gezilerini tamamlamış evlerine doğru gidiyorlar. Şu durumda kimsenin hiçbir kusuru ve hatası yok. Ben de hayvanları rahatsız etmemek için onlar geçene kadar arabayı yolun hafif sağında kontak kapalı olarak park etmiş durumdayım, yöre sakini hayvanlara saygı hesabı. Yalnız hesap etmediğim bir durum var. Çoban tarafından evlerinden alınan hayvanlar, büyükbaş veya küçükbaş fark etmez, birkaç sefer sonra eğer hep aynı yoldan geçirilirse yolu belliyorlar ve daha sonra başı boş bile kalsalar aynı yolu kullanıp evlerini bulabiliyorlar.

Benim hatam, bilerek veya bilmemek fark etmez, arabayı tesadüfen kendisine öğretilmiş yolu üzerine park etmiş olduğum, daha önce de akrabaları olan inek, öküz, boğa vb benzeri olup kendisini hiç görmemiş olduğum bir MANDA ile karşılaşmak oldu. Manda ani bir manevra ile doğrudan arabaya doğru, daha doğrusu açık olan camdan içeri girecekmiş gibi, hatta yüzünde de

Ulan hangi öküz (hani akrabası var ya) benim yolumun üzerine bu acayip aleti yerleştirmiş? Dur şuna bir yerleştireyim de bir daha yoluma çıkmak ne demekmiş anlasın

der gibi bir ifade ile sürüsünden ayrılıp rotayı bana doğru çevirdi.

O anda yapabildiğim tek şey camı kolunu kırarcasına hızla çevirerek kapatıp mandanın sanki içeri girmesini engelledim. Hayvancağız ise gayet sakin bir şekilde arabanın yanına kadar gelip, oradan üzerinden geçecek hali yok ya, yanından yürüyüp suratıma bile bakmadan geçti gitti. Bende bıraktığı ise, hayatımda ilk kez bir manda görmenin, daha doğrusu gördüğüm ilk mandanın onu gördüğüm anda bana doğru hamle ettiğinden tırsarak hayalimdeki MANDA figürünü bir “korkulacak yaratık” olarak yer etmesi oldu.

Acaba o manda beni hala kendisinden neden o kadar tırstığıma bir türlü mana veremeyerek “Ulan şu insanoğlu ne garip bir yaratık” deyip duruyor mudur, yoksa biz onu bir sucuğun içerisinde çoktan mideye indirip sindirmiş miyizdir?

İşte böyle belledikleri yoldan giderler küçük ve büyük baş hayvanlar. Bu nereden aklıma takıldı derseniz, geçenlerde ikinci defa olarak Anadolu Yakası Metrosuna bindim. Yurtdışında iken şehir içi ulaşım için toplu taşımayı özellikle de metroyu kullanan biri olarak bu konuda bir hayli deneyim sahibiyim. Orada bir adet vardır, her ne kadar hareketli de olsalar yürüyen merdiven ve yürüyen yollarda kendileri de hareket edip varacağı yere daha hızlı varmak isteyen insanlar olduğu gibi, acelesi olmayıp hareketin kendisine sağladığı avantajı kullanıp dikilmek isteyenler de olabiliyor. Böyle bir durumda gitmek isteyenlerin önüne geçmemek için merdivenleri sağ tarafı duranlara ayrılıyor, yan yana 2 kişi durmak isterse de yan yana değil de arka arkaya durarak soldan gelip geçenlere yol veriyorlar. İlk defa olarak Anadolu Yakası Metrosunu kullandığımda merdivenlerde ısrarla bunu belirtip “geçmek isteyenler için merdivenin sol tarafını boş bırakılmasını” tavsiye eden anonslar ediliyordu. Bu son kullanımımda ise böyle bir anons duymadığım gibi insanların inanılmaz bir şekilde bunu yerine getirdiklerini gördüm. Metroya Kozyatağı durağından girerseniz, 3 yürüyen merdiven kullanılarak iniliyor. Ve her bir merdiven de hatırı sayılır uzunlukta. Buna rağmen sol taraftan yürüyerek ve neredeyse kimseyi çekilmesi için uyarmadan inip çıkabildim. Benim gibi yürümek isteyenler de aynı rahatlıkla yollarına devam ettiler.

Daha sonra bunun nasıl olabileceğini düşündüm ve durumu anladım. Metro bizim insanımız için yeni bir kavram. Daha önceleri yürüyen merdiven kullanmışız ama bunu alışveriş merkezi veya elimizde bavulumuzla havaalanı gibi yerlerde gördüğümüzden ve oralarda insanların fazla acelesi olmadığından veya acelesi olsa bile ellerinde bavullarıyla yürüyen merdivende ayrıca bir de yürümeye mecalleri olmadığından zaten merdiven gittiği için bunun hareketini kullanmayı kendilerine yeter olarak görüp bu arada yürümek isteyenlerle pek ilgilenmemişler.

Halbuki şimdi, metro olayı yeni. Yani, otlağa yeni götürülüp getiriliyoruz ve yolu bellememiz için meydandan nasıl geçeceğimiz bize öğretilmekte. Hâl böyle olunca da başka her yerde birbirinin hakkını gasp etmekten zerre kadar rahatsızlık duymayan Bu Benim Halkım metro merdivenlerinde saygıda kusur etmiyor; tıkanık trafikte ambulansın geçeceği emniyet şeridini tıkamakta birbiriyle yarışırken, bu merdivenlerde bırakın sol tarafta durmayı, bunu düşünmeyi bile düşünmüyor.

Demek ki bizim bazı şeyleri düzgün yapabilmemiz için hafızalarımızın silinip yeniden formatlanması gerekiyor. Birbirimize saygı göstermek, haklarımızı çiğnememek, hangi durumda ve ne konumda olduğumuza bakmadan öne geçmeye çalışmamak gibi temel saygı kriterlerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

Bu arada metro olayına da biraz göz atmak lazım. Hesapta insan yani vatman gerektirmeyen bir yapıda olmasına rağmen Türkiye şartlarına uyum sağlaması için ön tarafa bir makinist oturtmuşlar. Adamın görevi istasyona girerken yerdeki üzerinden geçilmemesi gereken sarı çizgiyi geçenleri uyarmak için, muhtemelen orijinalinde olmayıp bizim lüzum oluşması gereği sonradan eklediğimiz, ıslık benzeri bir kornayı öttürmek. Hâlkım, her ne kadar merdiven adabını öğrenmişse de vagona önce binme geleneğini sürdürmek üzere en avantajlı nokta olan vagon giriş kapısına en yakın noktada durmakta bir sakınca görmüyor. Yalnız gene de ilk durak olan Kadıköy durağında tamamı boş olan yerlere binmek için içeriden çıkanlara yol vermeyip bir an evvel içeri girmeye can atıyorlarsa da diğer ara duraklarda, olması gerektiği gibi, önce inen iniyor, ardından binen biniyor.

Kadıköy’ün artık çile haline gelen trafiğine girip sinir olmaktansa, eliniz boş olacaksa ve yanınızda küçük çocuk yoksa arabayı, mesela İçerenköy Carrefour parkına park edip metroyu kullanırsanız hem zamandan, hem benzinden hem de otoparka vereceğiniz paradan daha azına gidip gelebilirsiniz.

Sonraki yazı 260 FOTOĞRAF

257

259

Yorum bırakın